Asiltürk’e göre ‘biat’ kültürü

Sayın Oğuzhan Asiltürk’ün Saadet Partisi’ni Cumhur İttifakına monte etmek istediği biliniyor. Partisine destek arayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yirmi yıldır hatırlamadığı Asiltürk’ü evine giderek ziyaret etti, Beştepe’de ve KKTC gezisinde ağırladı…

‘Cumhur İttifakı’ fotoğrafında artık Asiltürk’ün önemli bir yeri var.

Fakat Asiltürk Saadet Partisi’nin yönetiminde de tabanında da etkili olmadı… Bunun üzerine Milli Gazete’de bir makale yazarak biat hatırlatması yaptı. Özeti; bana biat ederek itaat sözü vermiştiniz, hadi itaat edin…

BİAT VE İSLAM

Makaleye göre, merhum Erbakan vefat edince ettiğinde, Milli Görüş’ün ileri gelenleri “görevi yüklenmesini” Asiltürk’e teklif etmişler, o da şu şartı koşmuş:

“Sizden inançlarımıza uygun bir şey yapmanızı istersem, itaat edeceğinize söz veriyor musunuz?”

Onlar da şu cevabı vermiş:

“Evet, sen bizden zaten yapmak zorunda olduğumuz şeyi istiyorsun, kabul ediyoruz.”

Burada anahtar “itaat” ve “zorunda olmak” kavramlarıdır. Asiltür “itaat” şartı koşuyor, muhatapları da inançları bakımdan “zorunda” olduklarını söylüyorlar!

Asiltürk, makalesinde Peygamber Efendimiz’i ve Hz. Ebu Bekir’i hatırlatıyor. Doğru, Peygamberimiz ve Ebu Bekir cebir ve şiddetle değil, böyle rızai muvafakatle itaat sağlamışlardı. Üstelik o itaat, gerektiğinde farklı görüşlerin söylenmesini engellememişti.

Dahası, “biat” İslam’dan önce de görülen bir gelenekti. Üstelik “biat” İslam’da itikadî bir konu değil, tarihsel bir pratiktir. Bütün insanlık tarihinde çok defa kanlı çarpışmalar olmuştur ama iktidarın anlaşmalarla belirlendiği de görülmüştür.

İslam tarihinde Sıffin savaşlarında “biat”in yeri ve işlevi neydi?

Mezhep savaşlarında en önemli sebep, iktidar kavgalarının dinî yorumlara dayandırılması değil miydi?

İTAAT VE İSTİBDAT

Siyasi otoriteye itaatin dini bir vecibe gibi gösterilmesiyle “biat”ın ne hale geldiğini 14. asırda İbn Haldun şöyle anlatır:

Günümüzdeki meşhur biat ise el, etek, ayak ve yer öpülmek suretiyle hükümdarların kisralar ve krallar gibi selamlanması şeklinde olmaktadır…” (Mukaddime, S. Uludağ tercümesi, I, s. 580)

Böylesine ezik toplumlarda hür düşünce gelişebilir miydi?

Batı’daki Rönesans’a ışık tutan İslam medeniyetinin güneşi de 13. asırdan itibaren sönmedi mi?

İkinci Meşrutiyet İslamcılarından Said Nursi gerileme sebeplerini sayarken “çeşit çeşit bulaşıcı hastalıklar gibi yayılan istibdat” faktörünü vurgular. (İlk Dönem Eserleri, s. 536.)

Tarihin başka bir tanığı, entellektüel İslamcı Sadrazam Sait Halim Paşa’nın yazdıkları:

Osmanlı milletinin çoğunun… halen cismani veya dini ve ruhani bir reisin hüküm ve nüfuzuna körü körüne itaat etmekte olduğu, bu reislerin ise halkın cehaletini kendi hesaplarına kazanç vesilesi yaptıkları ve bundan insafsızca istifade ettikleri kimsenin meçhulü değildir.” (Buhranlarımız, İz Yayınları sf. 61)

GÜNÜMÜZE BAKALIM

Şimdi düşünelim: Siyasi otoriteye ya da siyasi lidere yahut siyasi partiye itaat konusu hukuk ve özgürlük kavramları açısından değil de Asiltürk’ün dediği gibi dini bir vecibe sayılırsa, günümüzde ne olur?

Evvela dinle ilgisi olmayan ama hayati derecede önemli sorunlarda ilgisizlik ve hatta bilgisizlik oluşur...
Asiltürk Merkez Bankasının bağımsızlığı konusunda ne düşünüyor?

Faiz-enflasyon ilişkisi konusunda fikri nedir?

HSK, yargı bağımsızlığı, KHK mağdurları konusunda ne diyor?

Meclis’in denetim yetkisinin makaslanmasını nasıl karşılıyor?

Avrupa Birliği ve OECED, yolsuzluklarla mücadele yasaları çıkarmıyor diye iktidarı eleştiriyor, aktif siyasete dönen Asiltürk bu konuda niye bir şey demiyor?

En önemlisi, “kuvvetler ayrılığı” konusunda tavrı nedir?

Bu konuları önemseyip de bir açıklama yapmadı ki bilelim!

Nice hayati konular gözden kaçıyor, görüyor musunuz: iktisat ilmi, işletme ilmi, idare hukuku, anayasa hukuku, diplomasi…

Ve, tarihte bilim devrimini, sanayi devrimini nasıl kaçırdık, az çok sezilmiyor mu?

Temel Karamollaoğlu ise bu hayati kavramları Milli Görüş’ün zihniyet dünyasına dahil ederek ve Millet İttifakı’na destek vererek hem siyasi kültürümüze hem demokrasimize değerli bir katkıda bulunuyor.

Milletçe hepimizin, kaybettiğimiz asırları telafi etmek için özgürlükçü demokrasiye, hukuka ve bilime dört elle sarılmamız lazım.

YORUMLAR (184)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
184 Yorum