Şiddet, kölelik, asgari ücret
Kadim anlatı insanlığın içinde bulunduğu şiddet sarmalının kökenini Habil ve Kabil’e kadar götürüyor.
Arkeolojik buluntular da bize, insan nüfusunun çok az olduğu dönemlerde bile insanın insana karşı şiddetinin izlerini gösteriyor. Fakat sosyal bir topluluk oluşturan hemen her canlı türünün hemcinslerine karşı az ya da çok şiddet uyguladıklarını doğada görebiliyoruz.
Bize en yakın tür olarak gözüken primatlar arasında da insanlara benzer bir ilişkiler ağı var. Onlarda da çok sert iktidar kavgalarına, grup içi şiddete ve diğer gruplara karşı zorbalığa rastlanabiliyor. Şiddet, grup içinde ise iktidar tesisi ya da iktidarı sürdürebilmek; dışa dönükse daha çok hayatta kalabilmek amaçlı.
Ataerkil canlı türlerinde iktidar değişikliğinin bir soy çatışması ürettiği de sıklıkla görülüyor. Yeni kral eski kralın çocuklarını fırsat bulursa öldürüyor. Maymunlar, Aslanlar ve pek çok yırtıcı hayvanda bu tür davranışlar görebiliyoruz. Dişilerin güçlü olduğu topluluklarda bu tür saldırılar az görülse de onlarda da var. Ve maalesef insanlık bu açıdan çok farklı değil.
Yine vahşi hayvanlar da kendi alanlarını işaretliyor ve bu alana dışarıdan girişlere izin vermek istemiyor ama buradaki temel içgüdü hayatta kalabilmek. Alanlarını başkaları ile paylaşmak demek -kıt kaynaklar nedeniyle- kendileri için bir felaketle sonuçlanabilir çünkü. Bu nedenle güçlü varlığını sürdürürken diğeri ya ortadan kalkıyor ya da yeni bir yer aramak zorunda kalıyor.
Doğanın sunduğu bolluk da felaketlere zemin hazırlayabiliyor. Bollukla beraber artan nüfus kıtlık dönemlerinde krizlere yol açarken, bu krizler ancak nüfusun denge bulması ile sonlanıyor. Bu açıdan İnsanoğlu herhalde yeryüzündeki canlı türleri içinde şiddete en meyilli ve acımasız olanı. Dahası bazen şiddet için herhangi bir gerekçeye bile ihtiyaç duyulmayabiliyor.
Bir dönem milyonları ekranlara kilitleyen Vikingler dizisindeki şiddet sahneleri insanların mideleri bulandırmıştı. Bir tarihçi olmama rağmen bu durum beni bile rahatsız etmişti.
Fakat, dizi tarihteki insanlığın birbirine karşı şiddetini asla abartmıyor belki de hafifleterek resmediyordu. Tabi bu tür diziler bizim gibi geçmişi sterilize ederek anlatmaya alışmış toplumlar için tuhaf gelmekte. Bir taraftan sürekli fetih ateşiyle yanarken öbür taraftan şiddetin gerçek doğasını anlamaktan bu denli uzak olmamızı biraz da buna bağlıyorum.
Mesela bizde az çok okul yüzü görmüş herkes Kazıklı Voyvada’yı ve yaptıklarını az çok bilirken, bizim Batı’da ilerlerken elimizde kılıçlar değil de sanki güller varmış gibi düşünmeyi seviyoruz.
Yine etkileyici bir film olan Tomris (Hatun) filminin altına yapılan izleyici yorumlarını okuduğumda da bunu düşünmüştüm. Filmde Tomris Hatun ve ailesine, kabilesine karşı yapılan şiddet kısmen resmedilirken onların başkalarına yaptıkları ise daha çok bir kahramanlık ya da zorunluluk havasında sunuluyor ve neredeyse hiç gösterilmiyordu.
Çocukluğumuzun kahramanları Cüneyt Arkın, Kartal Tibet filmlerinde de bütün kötülüklerin kaynağı ya Kahpe Bizanslılar ya da İkiyüzlü Çinliler idi. Bizim ise asla o tür taraklarda bezimiz olmazdı!...
Peki, bu mümkün mü? Şiddetin doğası gereği bu pek mümkün olmasa gerek.
Mesela Kara Afrika’nın yazgısını düşünüldüğünde nedense akla sadece sömürgeci Batı geliyor sanki Afrika’yı köleleştiren sadece Batı imiş gibi. Halbuki, Batıda köleleştirilen milyonlar kadar İslam dünyasında da köleleştirilen Afrikalılar vardı.
Saraylar Hadımağaları ile dolu idi. Fakat biz kendimizi “Batı’dan daha merhametli idik, yaşam şartları daha iyiydi” diyerek avutuyoruz. İslam’ın köleliği kaldırabilecek tüm alt yapıya sahip olmasına rağmen Müslümanların köleliği ilk yasaklayan toplum ol(a)maması gerçekten hazin bir durum; bana göre.
Kölelik derken, asgari ücret tartışmalarını da hatırlamak lazım. Bizde asgari ücreti, patronlar yasal bir zorunluluk olarak görüyor halbuki yasa sadece bir alt limit belirliyor. Patronların kârlarının bir kısmını çalışanları ile paylaşmasını engelleyen hiçbir hüküm yok! Yok, ama çok az kimse dışında kazancını çalışanı ile paylaşamaya gönüllü iş insanımız var. Ama aynı insanlar zekât-yardım verecek eş, dost, akraba arayabiliyor. İşçisine adam gibi verse belki de zekâtlık kimse kalmayacak ortada!
Şiddete geri dönecek olursak maalesef şiddete bakışımız oldukça iki yüzlü. Kadına karşı olmaktan çok ülkemizde insana karşı büyük bir şiddet sarmalı var ama bu şiddeti engelleyecek mekanizmalar doğru düzgün çalışmıyor. Daha doğrusu, şiddeti kullananlar lehine çalışıyor. Bir gün bile yok ki; bir haberde faillerle ilgili “X’in çok sayıda suça karıştığı ve sabıka kaydı olduğu öğrenilmiştir!” cümlesini duymayalım.
Dünya bir yana biz hala şiddeti kim, kime, ne için yaptığına bakarak tavır belirliyoruz. Sıradan insanlar bunu yapabilir ama bizim alt tabakamız ne ise maalesef üstümüz de o!..