Bugün bayram günü derler
Yitip gidenlerin arkasından her bayram ince bir yürek sızısıdır, yüreğinize oturan…
Bugün bayram günü derler âlem eğlenir
Sen bizim yaylaya gel başın için
Dertliler oturmuş, derdin söyleşir
Etme intizarın gül başın için (hey, hey, hey, hey, hey)
Koca çınarımızın gölgesinden yoksun bir bayramı daha terennüm ederken son üç-beş gündür nedense zihnim sürekli çocukluğumun ara sokaklarında geziyor. Olmadık şeyler derinlere gömülmüş hatıraları zihnimde canlandırırken sanırım bu nostalji ağır ağır yaşlandığımı da hatırlatıyor bana.Aynalar ve ara sıra yoklayan diz ağrıları olmasa gönlüm 15 yaşında desem yeridir ama gel gör ki artık yokuş yukarı koşarak çıktığım yaş merdivenlerinden şimdi ağır aksak iniş halindeyim.
Babam sağ iken hep genç olduğum ve ölümün benden hayli uzak olduğu zannında idim; şimdi ise hemen her gün artık ömrün son demlerinde olduğumu hatırlatan haberlerle güne başlayıp, bitiriyorum.
Albümlerdeki gülen yüzler aramızdan bir bir eksilip giderken, bir zamanlar sevinç veren fotoğraflar da artık birer kalp sızısı olarak içimi sızlatıyor.
Birkaç gün önce lafını ettiğimiz, telefonda konuştuğumuz belki de bir çayını içtiğimiz dostların, sevdiğimiz-sevmediğimiz insanların şu yalan dünyayı terki diyar ettiklerini işitmek emaneti devretmenin sırasının artık yavaş yavaş, kim bilir belki hızlıca bize de geldiğini hissettirmeden duramıyor.
Nedense bayram denince aklıma gelen ilk şey, babamın beni bir kenara çekerek aile içinde küsülü ya da bir sebeple kırgın olduğumuz büyüklerimizi ziyaret etmem için nasihat etmesi ve beni yola koyması gelir.
Biz yalan dünyada onların bir kısmı gerçek; babam bayram sabahları hane içi bayramlaşma faslının ardından elbisemin sağını solunu düzeltir ve anneme duyurmadan “oğlum, hadi bakalım doğru dayına, amcana, yengene” der ve eklerdi
“Bizim aramızdaki niza sizi ilgilendirmez. Onlar senin dayın, amcan, yengen!..”Allah biliyor ki, sağlığında bu sözünü hiç yemedim ve ne dediyse yaptım. Şimdi kimi gitti kimi kaldı ama babamın ömrünün son demlerinde olan bitenler aklıma geldikçe kalbimdeki kırgınlığın daha da büyüdüğünü hissediyorum.
Ama eminim babam sağ olsa gene benden her şeye rağmen gidip onların ellerini öpmemi, bayramlaşmamı isterdi.
Hayran oldum, baka kaldım yüzüne
Sürme değil rastık çekmiş gözüne
Hıçkırarak başım koysam dizine
Saçım okşa gönlüm al başın için (hey, hey, hey, hey, hey)
Yaşlandıkça çocukluk daha fazla hatırlanırmış ya, geçenlerde kızımla biraz yabanice hasbi hal ederken çocukluğumun belki de en güzel anlarından bir alışkanlığımız geldi aklıma.
Biz üç kardeşiz ve her birimizin arasında 3’er yaş var.
Babam işten eve geldiğinde işin verdiği yorgunluk ve çocukluğundan beri çalışmanın verdiği yılgınlıkla üst baş değiştirip temizlendikten sonra bir köşeye yan yatıp dizlerini kırarak uzanır, koltuğunun altına da biraz büyükçe bir kırlent koyardı.
Biz üç kardeş ise altlı üstlü kavga ederek yan yatıp televizyon seyreden babamızın üstüne üşüşür ve dizlerinin arkasına yerleşmeye çalışırdık. En küçüğümüz doğal olarak dışarıda kalır o da naçar babamın kucağına giriverirdi. Babamızın sıcaklığını hissetmek dünyanın en güzel hediyelerinden bile daha tatlı gelirdi, bize. Ve onca yorgunluğuna rağmen bir kere bile bize kızdığını hatırlamam.
Davut Sulari’yem ahd-ı amandaBir yıldız doğmuştur vakt-ü zamanda
Seher bülbülüyem ulu divanda
Sen benim vekilim ol başın için (hey, hey, hey, hey, hey)
Bugün bayram ve ben babamın sözünü dinleyip, kırık çocuk kalbimle yaşayan büyüklerimin bir kısmını ziyaret mi etsem yoksa etmesem mi ikilemindeyim.
Ama eminim ki, o burada sağ olsa idi yine bir kenara çekip, benden gitmemi isterdi…
Cümlenizin bayramını kutlar ve ailelerinizle nice sağlıklı ve huzurlu bayramlar geçirmenizi, göçüp gidenlerimiz için de Allahtan rahmet ve mağfiret dilerim.