Arkaik Milliyetçiliğimizle nereye?
Hüseyin Cahit Yalçın bir makalesinde “Bizim milliyetçiliğimiz varlığımızı korumak için zorunlu bir milliyetçilikti” diyor. Yıkılan bir imparatorluğun elde kalan son parçalarını nasıl koruruz sorusuna eğrisi doğrusu ile böyle bir çözüm üretilmişti.
Osmanlının etnik ve dini farklılıklarından dolayı battığı düşüncesi ağır bastığı için homojen bir toplum yaratılmak istenmiş, gayr-ı Müslimler mübadele ile ülkeden çıkarılırken geride kalan Müslümanlar ise Türklük ve Sünnilik harcı ile yoğrulmaya çalışılmıştı. Bu açıdan Kemalizm İttihatçılığın bir devamıdır. İşin garibi bugün Kemalizm’den nefret eden İslamcılar da aslında İttihatçılığın renklerini taşır. Öyle ya da böyle bu topraklarda Kürtçülük de dahil İttihatçılık hamuru ile yoğrulmayan bir fikri akım yoktur.
Bu nedenle de hemen her siyasi çizgi benzer arazlara sahip, hepsi topluma tepeden bakar ve toplumu dönüştürmeyi hedefler. Bu arazları yıkmaya en çok yaklaşan Erdoğan bile son kertede gene aynı zihniyete teslim olmak durumunda kaldı.
Homojen toplum yaratma fikrine en büyük direnç etnik olarak Kürtler, dinsel olarak Alevilerden geldi. Aleviliğin 80 sonrası Kemalizm’e eklemlenmesi de bu gerçeği değiştirmez.
Kürtlük İslam-Sünnilik potasında, Alevilik ise Türklük potasında eritilmek istense de her iki kitlenin gerek nüfus popülasyonlarının fazlalığı ve gerekse zamanın teknik imkânlarının çağa göre sınırlı ve yetersizliği istenen sonucun alınmasına engel oldu.
Ankara’nın yanı başındaki kırsala bile ulaşmakta güçlük çeken bir rejimin yüzbinlerce kilometre kareye yayılan kalabalık kitleleri asimilasyona tabi tutması çok da kolay değildi. Bu nedenle bu çaba ancak kısmen başarılı oldu.
Etle tırnak edebiyatı yaptığımız bu insanların varlığına tahammülsüzlüğümüzün ne seviyede olduğunu ise geçenlerde basit bir trafik uyarı yazısı hepimize gösterdi ama hala bu topraklarda ırkçılık olmadığını iddia edebiliriz. Hafta sonu oynanan Amed maçında yaşananlar her gün olmasına rağmen münferit olaylar olarak görülür…
Yaya geçidine Kürtçe yerine Rusça ya da Çince uyarı yazılsa idi kaç kişi tepki verirdi bu ülkede?
Paris Olimpiyat Oyunları sona erdi ve bizim de sporcularımız yer aldı.
Spor bir kültür ama biz henüz bu kültür seviyesine ulaşamadığımızı her fırsatta ve her platformda gösteriyoruz. Genel olarak başarısız da olsak mesela yüzmede Kuzey Tunçelli tarih yazarak tarihimizde final yüzen ilk sporcumuz oldu ama biz sadece madalyalara baktığımız için bu başarının büyüklüğünün farkında bile değiliz.
Ama kadınlar boksundaki trans tartışmalarına nerede ise topyekun ülkece katılmış durumdayız.
Filenin Sultanları Vargas ya da Ebrar üzerinden ülkeyi bölmeye çalışan tuhaf bir kesim var ve paylaşımları ile kızlarımızın kaybetmesinden sadistçe bir zevk aldıklarını her fırsatta gösteriyorlar. Bunların Biji Portekiz yazandan bir farkları yok…
Saldırı halindeki bu kitle kendisini Türkiyeli görmekten çok Osmanlı görüyor. Bunların zihniyetine bakınca sanırsınız Türkiye değil de Osmanlı tek millet, tek dil, tek din, tek mezhep vs. savunuyordu.
Ve eminim ki bu kitlenin büyük bir kısmı olimpiyatlardaki hemen hiçbir branşı izlemiyor.
İzleselerdi mesela Çin karşısında altın madalyaya ulaşan ABD Takımını görünce biraz düşünürlerdi. ABD, Çin’i neredeyse tamamı Uzak Doğu kökenli (yarısı Çinli) sporcularla yenerek altına ulaştı.
Amerikan takımında onlarca göçmen yarışıyor. Fransa Milli Futbol Takımının neredeyse tamamı Afrika kökenli… Kuzey ülkelerinde onlarca Boşnak kökenli sporcu var.
Bizde ise yıllardır içimizde yaşayan Suriyelilerden bir tane bile isim yok!..
Olimpiyatları boş verin spor kulüplerimizde de bu insanlar yok gibi. Almanya’daki 3 milyon insanımızın içinde Alman milli takımında forma giyen birçok isim çıkarken sıradan kulüplerimizde bile Suriye kökenli isimlerin olmaması garip değil mi?
Ama mobilyadan oto sanayisine her yer Suriyeli sömürülen işçilerle dolu…
***
Sanırım mevzuyu anlayan anladı. O yüzden son bir sözle bitirmek istiyorum. Suriyelilerle ilgili Batı’nın iki yüzlülüğünü anlatırken “Batı mültecilerin okumuş ve paralı kesimini alıp bize diğerlerini bırakıyor” diyen malum bir kitle var.
Yukarıda anlattığımız üzere o Batı’nın aldığını iddia ettiğimiz insanları bizim ülkemizde istihdam edecek bir anlayışımız var mı ki, bu denli kızıyoruz. Hastanelerimizde Suriye kökenli doktorlar alındı diye kıyameti koparanlar da bunlar.
Geçmişte Rusya önünden kaçıp gelen Lehleri Osmanlı her kademede istihdam etmişti ve içlerinden birisinin torunu ileride Türk Edebiyatının en büyük şairlerinden birisi olacaktı…
Bizse kim daha Türk kavgası yapıyor ve birilerine sürekli siz ikinci sınıfsınız mesajı veriyoruz.