Yargıya, politikacılara, medyaya güven yerlerde!

Son birkaç gündür haberlere bakmamla kapatmam bir oluyor.

Dayanılacak gibi değil doğrusu. Genç kızlarımızın vahşice öldürülmesi, sokak ortasında genç bir kızımıza cinsel saldırıda bulunulması olayı ve daha birçoğu. Narin kızımızın katili de henüz bulunamadı maalesef.

Dediğim gibi görüntüleri gördüğüm an korkudan hemen kapattım.

Yazı yazamadım, kilitlendim. Gözümün önünde bir başına kalmış gençlerimiz, çocuklarımız.

Nasıl bunlar bu şekilde insanlıktan çıktı? En zavallı forma nasıl dönüştü? Neler onları bu hale getirdi?

Nelerden etkilendiler?

Bir taraftan da bunları yapanlar öncesinde de birçok suça bulaşmışlar.

Bu bilgiyi öğrenince ister istemez daha çok korkuyorsunuz. Kim bilir bunun gibi daha niceleri sokaklarda diye.

Düştük mü Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin en alt bölümünde yer alan gıda, barınma, ısınma, güvenlik gibi temel konulara…

İstediğiniz kadar büyük büyük binalarınız olsa hatta en büyüğü sizin olsa ne yazar!

İstediğiniz kadar akıllı evleriniz, pahalı pahalı A8’leriniz olsa ne yazar!

Günün sonunda ‘şöyle gençlik yetiştireceğiz, böyle gençlik yetiştireceğiz’ derken geldiğimiz yer bataklık.

Sevgisizlik sarmış her tarafı. Kıymet bilinmiyor. Değer verilmiyor. Kalplerde şefkatin kırıntısını bulana aşk olsun.

Bolca yalan var. Bazıları kendilerinin nasıl bir yalan içinde olduğunun bile farkında değil. En üzücü tarafı da bu.

Gelinen bu süreçte koca bir ‘sosyal çürüme’ kavramı ile karşı karşıyayız.

Açıkçası bu çürümüşlüğü ya hep birlikte yok edebiliriz ya da hep birlikte daha da büyütebiliriz.

Kutuplaştırma, birbirinin üstüne atmak en kolayı. Zaten bu zamana gelene kadar bunlar çok yapıldı. Ve işe yaramadı. Tam tersi bataklık gittikçe daha da büyüdü.

Bu noktadan sonra ne kadar dipte olduğumuzu fark ederek başlayalım.

ASAL Araştırma’nın Ağustos 2024’de yaptığı ankete göre; politikacılara güven % 1. Yargıya güven % 1.4. Diyanet’e güven % 2. Medyaya güven % 0.9.

Yargıya güven yerlerde. Oysaki koca koca adalet saraylarımız var. Demek ki büyük bir sorunla karşı karşıyayız. Burada bir iyileşme olmadan yol almak, bataklıktan çıkmak zor görünüyor. Zira her konu dönüp dolaşıp ‘adalete’ bağlanıyor. Kök sorunu halletmeden de sıkıntıların çözülebileceğini düşünmenin iyimserlik olduğu söylenebilir.

Özellikle de yeni hükümet sistemiyle birlikte hukukun üstünlüğü göstergesinde dramatik bir düşüş yaşandığı aşikâr. Aslında ülkenin kurumsal gelişmişlik göstergelerinde (yolsuzluğun kontrolü, düzenleme kalitesi, hesap verilebilirlik…) genel olarak bir düşüş söz konusu.

Demek ki hep belirttiğimiz üzere; bu yeni sistemde sorunlu olan birçok alan mevcut. Sormak isterim bunlar ne zamana kadar görmezden gelinecek?

Açıkçası bu soruyu yeni hükümet sistemiyle ilgili sorunlu alanlarda daha etkili sonuç alınabileceği düşüncesiyle direkt olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve Devlet Bahçeli’ye sormak isterim.

Politikacılara güven yerlerde. Oysaki sürekli de konuşuyorlar. Demek ki toplum konuşulana değil de yapılanlara bakıyor. Buradaki kök sorunun çözümsüzlük olduğu düşüncesindeyim. Sürekli konuşuyorlar.

Yalnız en basit bir konuda bile bir arpa boyu yol alınamıyor. Sorunlar çözülemeyince de kitleler el yordamıyla kendi çözümlerini bulmaya çalışıyor.

Medyaya güven yerlerde. Şu anki düzende özellikle geleneksel medyada taraflar kendi bağımlı medyasını oluşturdu denilebilir.

Diyanet’e güven yerlerde. Hani nerede bir lokma bir hırka anlayışı? Tam tersi A8’ler, şatafatlar dillerde.

Şimdi böyle bir gerçeklikte güven olur mu?

Gelinen bu noktada; nefes almamızı sağlayacak medyada sıkıntı var. Adalette sıkıntı var. Politikacılarda sıkıntı var. Sivil toplum örgütlerinin sesi bile duyulamıyor.

Şimdi böylesi bir düzende sosyal çürüme olmayacak da ne olacak?

***

Şu konulara da dikkatinizi çekmek isterim:

Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay’a atılan alçakça iftirayı kınıyorum. Kendisinin yanında olduğumu belirtmek isterim. Ayrıca acil şifalar diliyorum.

Koltuk için, para için, şan için, şöhret için bu kadar küçülmeye, çirkinleşmeye değer mi?

‘Vur nasılsa düştü düşecek’ demek nasıl bir alçaklık!

Sonra da sosyal çürüme var deniyor. Bundan iyi çürüme mi olur.!

Diğer bir konu da Karar Gazetesi yazarı Elif Çakır’ın maruz kaldığı gözaltı hadisesi. Bu vesileyle Çakır’a geçmiş olsun dileklerimi iletmek isterim.

Açıkçası Çakır’ın yaşadıklarını okuyunca da korktuğumu belirtmek isterim. Düşünsenize kapınıza polis memuru geliyor, suçlu olduğunuzu söylüyor. Siz suçlu değilim, bir karışıklık var diyorsunuz ama olmuyor.

Ve birden kendinizi polis arabasının içinde buluyorsunuz.

Açıkçası tam da bu anda korktuğumu belirtmek isterim. Polis arabasının içindeyim. Ne olduğunu bir türlü anlatamıyorum ve başıma ne geleceğini bilmiyorum. Tam bir belirsizlik hali.

Günün sonunda bu hadisede Çakır tanınmış bir gazeteci olduğu için derdini anlatabildi. Ya anlatamayanlar, derdiyle bir başına kalanlar ne olacak?

******

Yalan bitsin!

Gel gör ne haldeyiz zalim dağlar gönüller hasta diller kökten yalan

Sardı her yeri boş bedenler, ruhsuz sesler, azapta özler

Para pulla karanlıkta kaybolanlar, kavga dövüşle zamanın geldiğini fark etmeyenler

Ey ateş durma yak gitsin bilinçsizliği yalan bitsin

Özgürlük gelsin kaplasın tüm gökyüzünü

Özledim gülmeyi özgürce ağlamayı

Özledim hayal kurmayı narçiçeğimi sevmeyi

Özledim çocukluğumun neşesini gençliğimin eğlencesini

Özledim ayrılığa dayanamayıp koşup geri gelmeyi

Özledim bildiğim gibi yaşamayı…

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum