Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bahçeli yolun sonunda mı?
AK Parti ve MHP arasında başından bu yana ‘stratejik bir ittifak’ olduğu belirtilebilir. Bir anlamda 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasındaki süreçle birlikte içeride ve dışarıda yaşanan belirsizlikler ya da ortaya çıkan zorlu koşulların bu iki partiyi ittifak sürecine doğru ittiği söylenebilir.
Bu stratejik ittifakın ana omurgasının “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” olduğunu söylemeden olmaz sanırım.
Öte yandan stratejik ittifak sürecinde şimdiye kadar birçok sorun yaşandığı da muhakkak. Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bahçeli dayanıklı ve güçlü liderler olduğu için bu sorunlar öyle ya da böyle aşıldı.
Tabii burada partilerin lider odaklı olması, böyle bir kültüre sahip olması da önemli bir etken. Örneğin MHP’de sanmıyorum ki Bahçeli’nin sözü üzerine başka yorumlar yapılsın. İstense bile yapılamaz. Aynı durum AK Parti’de Erdoğan’ın sözü için de geçerli. Eleştiriler, yorumlar ancak kapalı kapılar ardında kalır. Spotların olduğu yerde sadece Erdoğan’ın sesi yankılanır.
Dolayısıyla şu ana kadar ittifakta ara ara krizler yaşansa da “ortak stratejik amaçların” devam etmesi için bazı sorunların görmezden gelindiği görünüyor.
Yalnız şu an durum sıkıntılı.
Sıkıntılı diyorum zira iki partinin ortak stratejik amaçlarında farklılaşmanın olduğu söylenebilir.
Aslında öncesinde de farklılaşma sinyalleri geliyordu. Örneğin Bahçeli’nin Ferdi Tayfur şarkısıyla ilettiği mesajlardan da bunu görebildik.
Yalnız şu an gördüğüm durum daha ciddi gibi.
İttifakın başından bu yana oyunu Bahçeli’nin kurduğu ve bu çerçeve kapsamında Bahçeli ve Erdoğan’ın paslaştığı söylenebilir. Açıkçası bu tablodan Erdoğan’ın pek memnun olduğu düşüncesinde değilim. Zira bu ittifak öncesinde oyunu hep Erdoğan kuruyordu.
Öte yandan Bahçeli’nin hepimizi şaşırtan İmralı çıkışı yeni bir oyunun kurulduğunu gösteriyor. Ve yine burada da oyunu Bahçeli’nin kurduğu düşüncesindeyim. Yalnız ilk defa kurulan oyuna Erdoğan’ın güçlü bir direnç gösterdiği söylenebilir.
Bu durum Bahçeli’nin açıklamalarının coşkulu bir şekilde sahiplenilmemesi ya da son kayyum adımından da görülebiliyor.
Demem o ki; ortak stratejik hedeflerde bir ayrışma olduğu aşikâr. İlk bakışta Suriye’nin kuzeyindeki yapılanma gibi görülse de buna hükümet sistemi gibi konuları da ekleyebiliriz.
Nitekim ayrışmanın temelinde iki liderin meselelere yaklaşımı da önemli doğrusu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meselelere daha pragmatist açıdan baktığını biliyoruz. Önemli olan yönetiminin devam etmesi. Dolayısıyla burada kısa vadeli bakış açısını daha fazla görüyoruz.
Bahçeli tarafında ise stratejik hedefler demek bir anlamda kırmızı çizgi demek. Yani bu hedeflerin devamlılığı önemli.
Son grup konuşmasında “9 Temmuz 2118 Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne resmen geçişin yüzüncü yıl dönümüdür” diye belirtirken bu hedeften vazgeçilmeyeceğini de söylüyor.
Dolayısıyla İmralı çıkışının da aynen devam edeceği düşüncesindeyim.
Ki burada Erdoğan ile ortak bir noktada anlaşılamazsa… İşte o zaman yaşanan süreç ‘ittifakın geleceğine kara bulutların çökmesi’ olarak okunabilir.
Yıllar önce Devlet Bahçeli ne demişti?
“İki yanlıştan bir doğru çıkmaz; tekeden süt sağılmaz; balda tuz bulunmaz; suda ateş yanmaz; Recep Tayyip Erdoğan’dan da Cumhurbaşkanı olmaz” demişti.
Ve bunun sonrasında yaşananlar hepimizin malumu.
Bahçeli’nin ciddi bir manevrayla yön değiştirdiği söylenebilir. Yalnız yönü değiştirirken rüzgârın yönünü de beraberinde değiştirdi ve hükümet sistemi böylelikle değişmiş oldu.
Diğer taraftan Erdoğan’ın da manevra yeteneğinin ne denli güçlü olduğunu biliyoruz. Rakiplerine karşı ne denli sabırlı olduğunu biliyoruz. Ve doğru zamanda rakiplerini nasıl alt ettiğini önceki dönemlerde örnekleriyle gördük.
Bir yazımda şunu demiştim:
“İki lider de çok dikkatli olması gereken bir dönemden geçiyor. Zira ikisi de tecrübeli lider. Attıkları adımlarla birbirlerine beklenenden daha fazla zarar verebilir.”
Yine aynı noktada olduğumu belirtmek isterim.
Şu an gün yüzüne çıkan ayrışmayla ilgili ortak bir tutum geliştirilemezse tarafların birbirine vereceği zarar beklenenden daha fazla olabilir.
İşte tam da bu süreçte modele muhalefet dâhil oluyor. Daha doğrusu muhalefetteki aktörler dâhil oluyor:
“Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş”
İki liderin en güçlü yanı halkla kolektif empati kurabilmesi.
Yani yıllar sonra Erdoğan’ın karşısında halkla doğrudan iletişim kurabilen, halk tarafından sevilen liderler İmamoğlu ve Yavaş…
Bu cümle nasıl okunabilir?
Erdoğan vazgeçilmez demek değil olarak okunabilir. Dolayısıyla bu okumayı Bahçeli’nin de yaptığı düşüncesindeyim.
Bir taraftan da tüm bu gelişmeler ‘İmamoğlu ve Yavaş’ın çok dikkatli olması gereken bir döneme girdiği’ anlamına geliyor.
Zira İmamoğlu ve Yavaş’ın ‘Bahçeli - Erdoğan rekabet bahçesinin’ tam ortasına düştükleri söylenebilir.
İşin özü tam da şimdi şu soruyu sormanın zamanı:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bahçeli yolun sonunda mı?