Karamsarlık ve mutluluk
Uzun zamandır sisli havada yolculuk yapıyor gibiyiz. Görüş mesafemiz çok kısa, 50 metre ötesini göremez haldeyiz. Şoförler de yorgun, yolcular da… Sis hiç dağılmayacakmış gibi kaygılıyız.
Bir yandan işverenler aradıkları yetkinliklerde çalışan bulamazken diğer yanda işsizlik sosyal bunalım doğuracak seviyelerde artıyor. Üniversiteler geçici olarak işsiz sayısını azaltırken, diplomalı işsizlerin sayısı artıyor. Üniversite bitirenler iş bulamıyor, bulsalar da kendi alanları dışında, asgari ücret veya asgari ücretin %10-15 üzerinde iş bulabiliyorlar.
Şu haber 2 Ağustos tarihli “ekonomim” gazetesinden:
İSO İmalat PMI raporuna göre temmuzda üretim, yeni siparişler ve girdi alımları gerilerken, istihdamda son 21 ayın en hızlı düşüşü yaşandı. Kapasite kullanımı son 15 ayın en düşük seviyesine inerken, ilk 6 ayda yeni açılan her 5 şirkete karşın 1 şirket kepenk indirdi. 7 ayda konkordato kararı verilen dosya sayısı 800’e yaklaştı.
İbrahim Kahveci’nin sık sık hatırlattığı gibi, gençler evlenemiyor, evlenenler de çocuk yapmıyor. Kahveci feryat ederek ülkenin beka problemine işaret ediyor:
2018 yılındaki hesaplara göre 2050 yılında Türkiye nüfusu 104 milyon 749 bin kişi olacaktı. Oysa şimdi bütün senaryolara göre Türkiye nüfusu hiçbir zaman 100 milyonu aşamayacak.
Ana senaryoya göre 2050 yılında 93 milyon 775 bin, kötü senaryoya göre ise 89 milyon 494 bin kişi olacağız. En iyimser senaryoda bile 98 milyon 594 binde kalacağız.
Karamsarlık bulutu istila ediyor her yeri, aydınlığa hasret kalıyoruz.
DÜNYA MUTLULUK ENDEKSİ
2012 yılından beri “Dünya Mutluluk Raporu” yayımlanıyor. Raporda ülkelere göre mutluluk algısı sıralaması yapılıyor.
Raporda şu basit sorunun cevabı aranıyor:
“Bugünlerde hayatınızdan ne kadar memnunsunuz?”
Bu sorunun cevabına göre ülkeler sıralanıyor.
Türkiye bu sıralamada nerelerde dersiniz?
Cevap için aşağıdaki grafiğe bakalım:
2013-2019 yılları arasında Türkiye 70’li sıralarda yer alırken, 2019’dan itibaren hızlı bir düşüş göstererek 106. sıraya gerilemiş durumdayız.
Şaşırtıcı bir durum yok aslında. Fiilen hissettiğimiz karamsarlık ortamının sonucu daha farklı olamazdı elbette.
ÜMİDİMİZİ KAYBETMEYELİM
Her şeye rağmen ümidimizi korumalıyız.
Karamsarlık (yeis) şeytani, ümit rahmani bir duygudur.
Said-i Nursi’nin “Ümitvar olunuz; şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür seda, İslâm'ın sedası olacaktır!” sözü bugünlerden daha karanlık günlerde söylenmişti.
Milli Şairimiz de yine bugünden daha kötü olan günlerde şunları söylemişti:
Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak…
Alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak.
…
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver… Kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
…
Ye’s öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümide sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me’yus olanın ruhunu, vicdanını bağlar
…
Hüsrana rıza verme… Çalış… Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!
Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş…
Sesler de: ‘Vatan tehlikedeymiş… Batıyormuş! ‘
…
Sahipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.
…
‘İş bitti… Sebatın sonu yoktur! ‘ deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma.
…
İkinci Dünya Savaşı’nın mağlupları olan Almanya ve Japonya bugünün ekonomik liderleri.
Çok değil elli yıl önce Türkiye’den geride olan Kore dünya liginin öncü oyuncuları arasına katıldı.
Cumhuriyetimizi, işgal altında, yokluk ve sefalet içindeki Anadolu’da kurmadık mı?
Başarı hikayeleri için öncelikle karamsarlık zincirlerini kırmalıyız. Sonra ümide sarılarak, aklın rehberliğinde, çok daha fazla gayret sarf etmeliyiz.
KARAMSARLIK VE ÖZEL SEKTÖR
Karamsarlık ortamı özel sektörü de stratejik planlama ve öngörü zorlukları, nitelikli eleman kayıpları gibi çeşitli sebeplerle olumsuz etkiliyor şüphesiz.
Ancak krizlerin fırsatlar barındırdığını da biliyoruz.
Bu dönemde kurumsal yapısını güçlendiren, klasik ürün zincirinden katma değeri yüksek ürün-hizmet zincirlerine yönelen, işveren markası olarak nitelikli iş gücü için cazibe merkezi haline gelebilen şirketler daha da güçlenmiş olacaklar.
Akif’in dediği gibi, “iki el bir baş içindir, davransana… Eller de senin, baş da senindir!”