İletişimde üslup sorunu!..
FİNCANCI KATIRLARINI ÜRKÜTMEYİN
Nasreddin Hoca mezarlıktan geçerken ayağı kayıp bir mezarın içine düşmüş. “Nasıl olsa bir gün öleceğiz, şurada biraz yatayım da hele, bakalım dedikleri gibi sorgu melekleri gelecek mi?” diye düşünmüş. Beklerken uyuyakalmış.
Uyandığında hava karanlıkmış. Duyduğu gürültüden korkarak mezardan fırlamış. Hocanın mezardan aniden kalktığını gören katırlar ürkmüşler, sağa sola koşuşmaya başlamışlar.
Meğer katırlar fincan taşıyorlarmış.
Katırcılar Hoca’ya sormuşlar:
“Sen kimsin be adam?”
Hoca kendini kurtarmak için:
“Ben öbür dünyadan geliyorum!” dediyse de dayak yemekten kurtulamamış.
Hoca evinin kapısından sürünür halde içeri girerken karısı sormuş:
“Efendi! Ne oldu sana böyle?”
“Öteki dünyadan geliyorum.”
Karısı Hoca’nın dalga geçtiğini düşünerek sormuş:
“Ya öyle mi? Öteki dünyada ne var ne yok?”
Hoca cevap vermiş:
“Fincancı katırlarını ürkütmezsen bir şey yok!”
…
Bu fıkrada Hoca üslup sorununa dikkat çekiyor. Aniden doğrularak katırları ürkütmek yerine sakin bir şekilde, etrafını kollayarak yerinden kalksaydı katırlar ürkmeyecek kendisi de dayak yemeyecekti.
BEŞERÎ İLİŞKİLERDE YUMUŞAK DAVRANMANIN ÖNEMİ
Hz. Musa’yı Firavun’a gönderen yüce Allah peygamberine şunları söylüyor:
Taha Suresi:
"43.İkiniz Firavun'a gidin, çünkü o, azmış bulunuyor. 44.Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar."
Bu emir Hz. Musa’nın şahsında hepimize hitap ediyor. Peygamberi ve ona inananları yok etmek isteyen biriyle iletişimde bile yumuşak üslup kullanmamız emrediliyor.
Hz. Peygamber, Uhud Harbi sırasında kendilerine verilen görev yerlerini terk edenlere karşı sert davranmamıştı.
Ali İmran suresi, 159. Ayetinde bu durum şöyle açıklanıyor:
"…Onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi… Onları affet, bağışlanmaları için dua et…"
Bu ayetlerden şunu anlıyoruz: Her türlü iletişimde sertlikten uzak, yumuşak, yapıcı ve pozitif bir üslup kullanmalıyız. Sertlik ilişkilere zarar verir.
Merhum Esat Coşan da bu konuya dikkat çekiyor:
“İnsanları birleştiren, toplayan güzel huydur, tatlı dildir, temiz kalptir, ahlak-ı hamidedir, cömertliktir. İnsanları darmadağın eden haşinliktir, sertliktir, kavgadır, tersliktir (Al-i Imran: 159). Onun için Türkiye’de bir şey olmuyor. Onun için o kadar destekliyoruz, şöyle böyle yapıyoruz; fazla bir şey olmuyor neden? Sertlikle bir şey olmaz, kavgayla, edepsizlikle kaş çatmakla, suçlama ile olmaz. Palavradan sevmekle de olmaz.”
“Her insanın dikeni vardır, gülü vardır. Gülünü göreceksin oradan seveceksin. ‘Dikenini sev, dikenini methet, dalkavukluk et’ demiyoruz.”
“Bir insanın şimdiki haline bakmayacaksınız; onun içindeki iman potansiyeline bakacaksınız. Bir kafirin şu andaki haline bakmayacaksınız; onun potansiyel olarak Müslüman olma ihtimali olduğuna bakacaksınız, ona da güzel ahlakla davranacaksınız.”
"Ben, gazetelere dikkat ediyorum, mitinglerin havasına dikkat ediyorum; yanlış. Yani bütün Hristiyan alemini suçluyor. Bütün cepheyi genişletmeye çalışıyor. Hayır. Burada bir vahşet var diyeceksiniz. Buna Hristiyanlar da razı değil, Hz. İsa da razı değil diyeceksiniz ki, -zaten, onun da vicdanen tüyleri diken diken oluyor bu kafa kesmeden, işkenceden- adam senin tarafında yer alsın. "Bu bir haçlı savaşıdır; haçlılar şöyle yapıyor, böyle yapıyor" dediğiniz zaman, onların Hristiyanlık damarlarını körüklemiş oluyoruz."
NASIL SÖYLEDİĞİNİZ NE SÖYLEDİĞİNİZDEN DAHA ÖNEMLİ
Sosyal psikologlar, uzun zamandır, insanların “thin-slicing” davranış eğilimini inceliyor. Bu kavram; insanların karşılarındaki kişiyle etkileşimlerinde, gözlemledikleri görünüş, jest ve mimikler, beden dili ve konuşma biçimi gibi davranışların çok küçük bir kısmına dayanarak insanların (dürüstlük, yetkinlik, iletişim becerileri gibi) özellikleriyle ilgili yargılara vardığını açıklıyor.
Bir çalışmada, katılımcılara, (“yellow”, “imagine”, beautiful” gibi) yedi adet sözcüğü telaffuz eden insanlar dinletilir. Daha sonra katılımcılardan konuşmacıların dört yıllık üniversite diploması olup olmadığını tahmin etmeleri istenir. Dinleyiciler, konuşmacıların eğitim düzeyini yüzde 55 oranında doğru tahmin ederler.
Araştırmanın devamında katılımcılara, konuşmacıların kendilerini anlattığı 75 saniyelik ses kayıtları dinletilir. Katılımcılar, aldığı eğitim, mesleği ve gelir düzeyine dayanarak konuşmacının sosyal statüsünü değerlendirirler. Katılımcılar 30 saniye kadar kısa bir sürede konuşmacının gerçek statüsünü tahmin edebilirler.
Son denemede, konuşmacıların anlatımı metin üzerinden okutulur. Katılımcılar ne o kadar kısa sürede ne de o kadar doğru bir şekilde değerlendirme yapabilirler.
Bu araştırma, insanların ne söylediğinden çok nasıl söylediğinin ilk izlenimleri şekillendirdiğini ortaya koyuyor.
…
Konuşma üslubumuza dikkat çeken birkaç özdeyiş:
Sofrada elini, mecliste dilini sakla.
Boğaz dokuz boğumdur.
Ne çektiysem dilimden çektim.
Dilini eşek arısı soksun.
Sonradan pişman olacağımız söz ve davranışlardan kaçınmamız dileğiyle.