Ahmak dost
AYININ DOSTLUĞU (i)
Bir ejderha bir ayıyı yutuyordu, aslan gibi bir adam gidip imdadına yetişti, ejderhayı öldürerek ayıyı kurtardı.
Ayı kendisini kurtaran adama karşı sevgi duydu. Minnetini ifade etmek için, Ashab-ı Kehf’in köpeği gibi adamın sadık bekçisi, yoldaşı oldu.
Yoldan geçen başka bir insan, ayı ile adamın dostluğuna şaşırdı. Adama şunları söyledi:
“Ayıya gönül bağlama. Ahmağın dostluğu düşmanlıktan beterdir; bildiğin her çareyle onu kovman gerekir.”
Adam, “Vallahi, kıskançlıktan söyledi bunu; yoksa ayı oluşuna ne bakıyorsun? Şu sevgiye bak” dedi.
Adam yabancının uyarılarını dikkate almadı ayı ile dostluğa devam etti.
…
Adamla ayı bir ormanda yolculuk yapıyordu. Adam yorulunca uyudu. Bir sinek adama musallat oldu.
Şahıs uyudu, ayı da sineği kovalıyordu. Sinek ona doğru inatla tekrar geldi.
Birkaç defa onu gencin yüzünden kovdu; o sinek koşarak tekrar ona geri geliyordu.
Ayı sineğe kızdı ve gidip dağdan çok iri bir taş aldı.
Taşı getirdi ve sineğin yine uyumuş adamın yüzünde yer ve iş tuttuğunu gördü.
O değirmen taşını aldı ve kaçırmak için sineğe vurdu.
Taş, adamın yüzünü haşhaş etti; şu sözü bütün aleme duyuldu:
“Aptalın sevgisi, kesin olarak ayının sevgisidir; kin sevgidir, sevgisi de kindir.”
AKILSIZ BALIK (ii)
Birkaç balıkçı gölde balık avı için hazırlık yapıyordu.
Göldeki üç balık avcıları gördü.
İçlerinden akıllı olan balık, kurtuluşun denizde olduğunu düşündü ve zorlu bir yola koyuldu. Güçlüklerle dolu yolu, meşakkatine tahammül ederek aştı. Çok zahmetler çekti fakat sonunda selâmet diyarına kavuştu.
…
Balıkçılar ağı getirdiler. Yarım akıllı ikinci balık bunu gördü, ağzının tadı kaçtı;
“Eyvah!” dedi. “Ben fırsatı kaçırdım; nasıl oldu da akıllı arkadaşa yoldaş olmadım! O, ansızın gidiverdi ama o gidince benim de hızla ardına düşüp gitmem gerekirdi.
Lâkin, şu anda onu düşünmeyi bırakayım da kendi kendime bir çare bulayım. Ben, şimdi kendimi ölü göstereyim! Suyun üstüne çıkayım; karnımı yukarı döndürüp sırtımı suya çevireyim de öyle durayım!
Dediği gibi de yaptı. Bir balıkçı onu tuttu;
“Tüh, yazıklar olsun; ölmüş!” diye onu yere itti.
Balık; sıçraya sıçraya gitti, gizlice kendini suya attı.
…
Geriye ahmak balık kalmıştı. Gölde bocalayıp duruyordu. O aptal balık, canını kurtarabilmek için sağa-sola sıçrıyordu. Derken, balıkçılar ağ attılar; balık ağ içinde kaldı. Böylece ahmaklık, onu ateşin üstüne attı.
HZ. İSA’NIN AHMAKTAN KAÇMASI (iii)
Meryem oğlu İsa bir dağa kaçıyordu; sanırsın ki, bir aslan onun kanını dökmek istiyordu.
Biri ardından koştu ve “Peşinde kimse yok, kuş gibi ne kaçıyorsun?” dedi.
Ardında ne aslan ne de düşman, korku ve endişe var.
Hz. İsa cevap verdi: “Ahmaktan kaçıyorum. Git, kendimi kurtarıyorum; beni bağlama.”
…
“Kayadan oluşmuş dağa okudum; yarıldı, hırkasını göbeğine kadar yırttı.
Ölü bedene okudum, canlandı; bir şey olmayanın başında okudum, bir şey oldu.
Ahmağın gönlüne onu sevgiyle ve yüz binlerce defa okudum, şifa olmadı.
Mermer taş oldu ve o huyundan dönmedi; hiçbir ekinin yeşermediği kum oldu.”
İsa’nın kaçışı gibi ahmaklardan kaç, ahmakla birlikte olmak, çokça kanlar döktü.
Hava azar azar suyu çeker; ahmak da sizden dininizi böyle çalar.
Altındaki taşın yaptığı gibi sıcaklığını çalar ve soğukluk verir.
…
Mesnevi’den özetleyerek alıntıladığımız bu üç kıssa, ahmakların basiretsizliğini ve ahmakla dost olmanın pişmanlık getireceğini anlatıyor. Söz sultanının öğütleri bugün gibi tazeliğini koruyor.
AKILSIZLARLA DOST OLMAK, İŞ BİRLİĞİ YAPMAK PİŞMANLIK GETİRİR
“Ahmak” sözlükte, “aklını gereği gibi kullanamayan, bön, budala, aptal” olarak tanımlanıyor.
“Ahmak dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun”, “ahmak gelin yengeyi halayığı sanır” gibi ata sözlerimiz de aklını kullanmayan kişilerle kuracağımız ilişkiler konusunda bizi uyarıyor.
Merhum Mehmet Kaplan "En doğru, en yüksek fikir, bir cahil veya ahmağın elinde gülünç, değersiz bir hâle gelebilir" diyerek bu gerçeğe işaret ediyor.
…
Hayatımızın her alanında uygulanmasını önerdiğimiz istişare kurumu sadece akıllı, yetkin ve ehliyetli kişilerle yapılabilir. Aklını kullanmasını bilmeyenlerle hiçbir sorun çözülemeyeceği gibi yeni sorunlar üretilir.
Aklını kullanmayan kişi; Mesnevi’de anlatılan kıssalardaki akılsız balık gibi kendini helâk eder, ayı gibi severken ve korurken sevdiğini öldürür, Hz. İsa’nın kaçtığı ahmak gibi yüz bin öğüt verilse de dinlemez.
Aklını kullanamayan insanlarla komşuluk yapmak bile zordur. Komşularına ikram etmek için, balkonda mangal yakar.
Aklını kullanmayan şirket yöneticisi, çevresindeki akıllıları anlamadığı için akıllı insanlar şirkette çalışmak istemez. Çalışsa da huzurlu olmaz, fikirlerini açıklamaz, sadece emredileni yapar, başka bir iş yapmaz.
Aklın ve iktisat ilminin gereğini dikkate almayan kamu yöneticileri, faizi düşüreceklerini zannederek; bankaları kalkındırır, enflasyonun azmasına, kurların kontrolden çıkmasına, fakirliğin ve yoksulluğun çoğalmasına yol açarlar.
…
Öte yandan, münzevi bir hayat yaşamayacağımıza göre, aklını kullanmayan veya aklını eksik kullanan insanlar hayatımızda her zaman yer alacaklar, birlikte yaşayacağız. Bu insanlar belki de çok yakınımız olacaklar. Evet, sözlerine göre amel etmeyeceğiz ama insan olarak saygıda kusur da etmeyeceğiz. Birlikte yaşayacağımıza göre çatışma ve pişmanlığa yol açmayacak yol ve yöntemler bulacağız. Aklını kullananlar bunun da yolunu bulurlar.
(i) Mevlana Celaleddin Rumi (2014). Mesnevi. (Adnan Karaismailoğlu, haz.).Konya:Konya Valiliği, Bahçelievler Basım. Cilt 1 s 345-356.
(ii) Mesnevi’den-Osman Nuri Topbaş. Yüzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Aralık Sayı: 154.
(iii) Mevlana Celaleddin Rumi (2014). Mesnevi. (Adnan Karaismailoğlu, haz.).Konya:Konya Valiliği, Bahçelievler Basım. Cilt 2 s 152-153.