Mecburi demokrasi
Abdullah Öcalan’ın PKK’ya silah bırakma çağrısı Cumhuriyet tarihinde çok önemli bir eşiği temsil ediyor. Cumhuriyet’in kuruluşu ile din ve etnisite temelli tepeden ulus inşa çabalarında muhafazakarlar siyasi bir varolma mücadelesine girerken Kürtler silahlı çatışma yolunu seçmişlerdi.
Elbette bu seçim ilk başta tüm Kürtlerin onayı, rızası ya da katılımı ile gerçekleşmedi ama 40 yıllık süreç hepsinin kaderinin aynı paranteze hapsolmasına neden oldu.
Büyük bir insani kayıp ve maddi yıkım sonrasında ülkenin demokrasi skalasını sadece Kürtler için değil herkes için aşağı çeken PKK terörü görünen o ki nihayetlenmenin eşiğinde.
Evet, daha önce de defalarca ateşkes ilan edildi. Hatta PKK üyelerinin sınır dışına çekilmesi için takvimler oluşturuldu. Ama bu sefer anlaşılan çok daha sonuç odaklı ve hedefli bir süreç ilerliyor. Bu sonuç başta ne kadar planlanmıştı hala muamma olsa da tünelin sonu görünüyor gibi.
Nitekim PKK’nın üst düzey isimlerinden Mustafa Karasu “Önderliğin ortaya koyduğu dönüşümü, PKK’nin feshini, silahlı mücadelenin sonlandırmasını gerçekleştireceğiz. Bu konuda hiç kimsenin tereddüttü olmasın. Devletin ve iktidarın da hiçbir bahaneye sığınmadan demokratikleşme doğrultusunda gereklikleri yapması gerekiyor.” sözleri ile meselenin çok daha sonuca yakın olduğunu ifade etti.
Devletin inşa edeceği gözlem mekanizmaları ile belli bir süre içerisinde bu silah bırakma mekanizmasının işlemesi gerekiyor. Detaylar ne kadar konuşuldu ve bir mutabakat oluştu mu bilmek zor ama irade olduğunda bu detayların çözülmesini beklemek daha gerçekçi.
PKK daha önce demokratikleşme çabaları içerisinde yürütülen çözüm sürecini askeri açıdan kendisini yenilmiş görmediği için ve Suriye’deki egemenlik sahasının illüzyonuna kapılarak reddetmişti. Şimdi askeri açıdan yenilmiş, Suriye’deki egemenliğini büyük ölçüde kaybetmiş, kendi tabanı ile özdeşlik duygusu zayıflamış bir halde bu sefer kökü demokratik endişelere ya da inisiyatiflere dayanmayan bir süreçte yolun sonuna geldiğini görüyor.
Şimdi Karasu’nun açıklamasında ifade ettiği iktidarın demokratikleşme adımlarını atmasını PKK’nın bekleme hakkı var mı tartışma konusu. Daha önce çok daha olumlu ve kapsayıcı bir süreçte demokrasi çabasını elinin tersi ile iten, bilakis yeni terör sarmalı ile ülkeyi dar bir güvenlik koridoruna hapseden yolu açan PKK şimdi demokrasi talep ediyor.
PKK’nın böyle bir hakkı olmaması, kaldı ki bir terör örgütünün demokrasi talep etmesi ayrı bir çelişki, Türkiye’nin kendi vatandaşları için demokratikleşmesi gerektiği gerçeğini değiştirmiyor. Üstelik PKK gibi bir tehdidin ortadan kalkmış olması terör ve güvenlik gerekçeleri ile demokratik standartlardan fedakarlık etme bahanesini de büyük oranda ortadan kaldırıyor.
Sürecin çelişkisi sadece PKK’nın mecburiyetlerinin ötesinde Türkiye’nin 80 sonrası en anti-demokratik süreçlerinden birini yaşıyor olması. Öyle ki iktidar bundan on sene önce çözüm için bir çok demokratikleşme adımını atmaya hazırken bu sefer neredeyse sürecin toplumsal zemini ile kavga ediyor. Öyle iki son dört aylık dönemde Bahçeli’nin her açıklaması karşısında yeni bir kayyum dalgasını buldu.
Üstelik toplumu ve siyasi aktörleri yargı yoluyla tedip etme süreci DEM Parti’yi aşıp neredeyse iktidar dışındaki tüm aktörleri içerecek hale geldi. Bu baskı sürecinden en büyük payı ana muhalefet partisi olmanın yanında iktidar alternatifi haline gelen CHP alıyor. Şimdilik İstanbul’da 3 ilçe belediye başkanı görevden alındı. Bir sonraki yerel seçimlere kadar İstanbul’daki tüm CHPli belediye başkanlarının cezaevinde olmayacağının hukuki bir garantisi ise yok. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu düzenli aralıkla hakkındaki çok sayıda davada ifade veriyor.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ bugüne kadar doğrudan toplumsal barışı tehdit eden nefret söylemi nedeniyle değil Cumhurbaşkanı hakkındaki sözleri yüzünden tutuklandı. Bir çok muhalif isim ise farklı gerekçelerle içerde.
Ülkeye büyük bedeller ödetmiş ağır bir terör sorunu nihayetlenme aşamasına girmişken böylesi tarihi bir sürecin keyfini çıkarmak için memleketin kalanında gerçekleşen hukuksuzluklara gözü kapatmak gerekiyor.
Şurası kesin. Bugün yaşadığımız, ülkenin demokratik standartları bağlamında yaşanan bir süreçten ziyade terör örgütünün devlet karşısında aldığı mağlubiyet, jeopolitik çıkmaz ve Türkiye içinde tarih dışı bir aktör haline gelmesi sonucu gerçekleşen bir silahsızlanma. Bunda da MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çok etkin bir rolü oldu.
Eğer Bahçeli olmasa idi böyle bir süreç yaşayabilir miydi hatta yaşanması akıldan geçer miydi soru işareti.
Bu durumda bundan önceki süreçlere eşlik eden demokratikleşme dalgasının yineleneceğini beklemek için temkinli olmak gerek. Hatta daha da baskıcı bir sürecin gelmesini beklemek daha gerçekçi. Küresel olarak güvenlikçi politikaların, içe kapanmanın yükseldiği Türkiye’deki anti-demokratik pratiklerin kimsenin dikkatini çekmeyeceği, içerde de iktidarı frenleyebilecek toplumsal tepkiler dışında bir mekanizmanın kalmadığı bir ortamda özgürlüklerin daralacağı öngörülebilir.
İktidar sözcülerinin PKK’nın silah bırakmasına dair kurdukları cümleleri bile sanki günah işlemişcesine “elimiz hala tetikle” ifadesiyle bitirmeleri çok fazla umutlanmaya imkan vermiyor. İşin vahimi demokrasinin yokluğu, hesap sorma dili iktidar siyasetinin ana kurgusu haline gelmiş durumda.
Alınamamış intikamlar, bitmemiş rövanşlar, tatmin olmamış öfkeler üzerinden ülkeye geleceğe dair umut verilmesi de mümkün değil. Bu “iktidarda rahatlayamama hali” beraberinde iktidarı kaybetme korkusunu besliyor. Bu korku da kapsamlı bir demokratikleşmenin, çoğulcu bir yönetişim tarzının yerleşmesinin risk olarak algılanmasını getiriyor.
Böyle bir ortamda memleketin 40 yıllık kanamasının durmasına sevinecek mecali bulmak bile zorlaşıyor.















Dayım 65 yaşını geçmeye başladı. Bu ülkede 75 ten sonra yaşayan herkese son 50 yılını hergün hatırlatın inanın tırlatır. Ama babam öleli 17 sene oldu son hastalık döneminde bile tırlatmadı adam. Çünkü soğan ekmeğin tadı vardı ve babasından kalan malı kardeşine terk etmek ona sıkıntı vermedi hiç.
Yanıtla (0) (0)Anlaşılan; savaşın şiddet boyutu bitti, siyaset ve kültür boyutu başlıyor. Böylesi daha mert ve daha insani. Sözü olan kazansın.
Yanıtla (1) (0)Sayın Sert; uygulanan havuç/ sopa politikası; bu silahsızlanmaya pürüz çıkaran herkes durdurulacak, çünkü kürttürk barışı kıyamete kadar VatanAnadolu mücadelesidir!
Toplumda bir takım arızalı oluşumlar çıktı/çıkıyor ise bunda idarecilerin kifayetsizliği de önemli rol oynamıştır. Bakalım bu sefer süreci doğru yönetebilecekler mi idareciler göreceğiz.
Yanıtla (0) (0)