Umarım bir aksilik olur...
Bir aksilik olmazsa, ilgili komisyonlardan geçen infaz kanunu yarın TBMM Genel Kurulu’na gelecek ve bir aksilik olmazsa da hızla kanunlaşacak.
Umarım, düşünce suçları ve zoraki ilintiyle “terör örgütü üyesinin tanıdığı veya örgüt üyesi olmamakla birlikte…” kabilinden suçlarla yatanlar lehine bir aksilik olur. Yani, ifade hürriyetini kullandığı için yatan yahut da genel anlamıyla düşünce suçlusu grubunda bulunan mahkumları da infaz indiriminden yararlandıracak bir değişiklik mümkün olur.
Böyle bir düzenleme yapmanın ülke için bir mahsuru olmayacaktır. Aksine, fazlasıyla kanayan bir yara kapanacak ve Türkiye’yi standart siyasi gerilim atmosferinden daha fazla kuşatan hava dağılacaktır. Kanunun genişlemesi zaruridir, zira belli ki başka fırsat olmayacaktır.
Devlet yahut Meclis, yahut hükümet, kişilerin kişilere karşı işlediği suçlarda af veya merhamet yetkisini kendisinde görüyorsa, bu özelliğini kendisine karşı işlenen suçlarda daha cömertçe kullanmak zorundadır. Af ya da infaz indirimi o zaman anlam kazanır. Terör suçları (PKK, FETÖ, darbe girişimi, IŞİD vb, gibiler) tamam ama geri kalan herkes eşit muameleyi hak etmektedir. Madem virüs sıkıntısı da bir vesile o zaman maksat bihakkın hasıl olsun… Şiddet çizgisi dışında ne kadar insanın sağlığı güvenceye alınabilirse o kadar iyidir.
Türkiye’nin bir onarıma çoktandır ihtiyacı vardı, bunu ıskalamayalım. Meclis cesur olsun, hükümet de demokrasi iklimine kapı aralasın.
Kimse düşünce suçluları serbest kalıyor diye kanuna itiraz etmeyecektir. Hiçbir parti de bundan dolayı oy kazanıp, kaybetmeyecektir. Hele bu ortamda… Dolayısıyla, oldu- bitti demeden ve kanun bu haliyle kabul edilirse Anayasa Mahkemesi’ne götürülüp eşitlik ilkesinden bozulması gibi ilave bir mesaiye sebebiyet vermeden, Meclis gerekeni yapsın. Madem af zamanı geldi, zamanın ruhundan “fikir ve düşünce” de istifade etsin.
Bu vesileyle tekrarlayalım ki devlet gücü demek, devletin elinin ağır olduğunu göstermekten ibaret değildir. Aynı zamanda o elin olabildiğince kuşatıcı ve koruyucu olabilmesi demektir. Fikirleri korumak, serbestçe ifadesine kol kanat germek, korku salmak değil aksine herkese güvence vermektir. Doğrudan şiddet üretmeyen bütün fikirler ne kadar sıradışı, ne kadar şaşırtıcı ve hatta ne kadar saçma olsa da güvence altında olmalıdır. İfade özgürlüğü de böylesi fikirler için gereklidir. Sıradışı, şaşırtıcı ve sarsıcı… Devletin, parlamentonun ve yargının görevi bu iklimi korumak ve geliştirmektir. Çoğunluğun ya da gücün yahut da bir grubun hoşuna gitmeyen sözleri, yazıları, konuşmaları mahkum etmek değildir.
Devletin iyi ve makbul vatandaşı olamayacağı gibi fikirde normu, standardı ve makbul cümleleri olmaz. Yani insanların, gazetecilerin, düşünürlerin, siyasetçilerin, akademisyenlerin devlet gibi düşünmeleri dayatılamaz. Dayatmak şöyle dursun önerilemez, ima dahi edilemez.
Demokraside herkes her konuyu sonuna kadar inceleme, sorgulama, takip etme ve bildiğini yayma hakkına sahiptir. Güçlü devlet, büyük ülke ancak bu yolla olunabilir.
TBMM, düşünceye karşı uzun süredir yapılan haksızlığa son vererek Türkiye’nin büyük ve güçlü bir devlet olması yolunda adım atarak, ülkenin yüzüne bir tebessüm kondurabilir.