Türkiye arabulucu olabilir mi?
Ukrayna işgalinde geçen her gün, işlerin Putin’in planladığı gibi gelişmediğini gösteriyor ama aynı zamanda Rusya rejiminin dünya için tahmin edilenden daha büyük bir tehlike olduğunu da anlatıyor. Haksız ve hukuksuz bir saldırıyı yapmanın beklenmedik sonuçlarıyla yüzleşir yüzleşmez, nükleer savaş tehdidi yapabilecek kadar sorumsuz bir yönetimle karşı karşıyayız. Kendi hatalarıyla kırdığı onurunu kurtarmak adına bütün dünyayı ateşe atabilecek bir tehdit orta yerde duruyor. Eş zamanlı olarak Rusya, elindeki savaş makinasıyla Ukrayna’yı yakıp yıkmaya devam ediyor.
Neyse ki dünya, işgalin arifesinde kaygı verici görüntü veren tutumunu değiştirdi ve gerçek bir reaksiyon göstermeyi başardı. ABD, Avrupa ve NATO ülkelerinin Rusya’ya karşı tutumu hızla şekillendi ve yıkıcı bir ekonomik yaptırım paketi hayata geçirildi. Kendi ticari kayıplarını da göze alarak ellerini tayın altına koydular. Görülmemiş bir izolasyon, dışlama ve köşeye sıkıştırma politikası her sahada uygulanıyor. Ukrayna’nın yanında, savaş hariç ne yapılabilecekse yapılıyor. Hatta, AB ve üye birçok ülke savaş halinde silah yardımı yapmama kuralını bozarak Ukrayna’ya silah gönderiyor.
Rusya işgaline karşı çıkmayan ve bir şekilde yaptırım ya da sert tepki dahi göstermeyen üç blok bulunuyor. İslam dünyası, Arap Ligi ve bizim özelimizde de Türk Devletleri Teşkilatı… Bu grupların üçünden de ses çıkmadı, çıkmıyor. “Dünya”yı ve dünya adına bir girişimde bulunmayı tamamen ABD ve Avrupa’ya devretmenin konforunu yaşıyorlar. Barışta kıyasıya eleştiren ama savaşta sütre gerisine bekleyen garantili bir pozisyon alışmış durumdalar.
Türkiye’nin tutumuna gelelim… Kabul edelim zor bir durumdayız ve bu zorluk Ankara’yı bir yandan işgali reddeden bir yandan da Rusya’dan asla vazgeçmeyen bir yerde eylemsiz kılıyor. ABD ve Avrupa’yı Rusya’ya karşı daha sert tutum göstermedikleri için eleştiriyoruz ama yaptırımlara katılmadık, hava sahasını da kapatmadık. Resmi açıklamalardan -Çavuşoğlu ve Kalın- anladığımız kadarıyla bunun sebebi de Rusya ile “konuşabilecek ülke” olma konumumuzu korumaktır. Yani hükümet, Rusya ve Ukrayna arasında arabulucu olabilmek veya başka bir diplomatik yolla tek taraflı olarak Putin’e söz geçirebilmek imkanını muhafaza etmek istiyor.
Peki bu ne kadar mümkün? Pek değil… Öncelikle, Türkiye’nin defalarca teklif etmesine rağmen Rusya, Ankara’nın girişimde bulunma isteğine olumlu yaklaşmadı. Gelen son haberlerden anlaşılıyor ki eylemsiz ve tarafsız kalma politikamıza rağmen Putin bizden memnun da görünmüyor. Yine de arabulucu olmayı düşünmek güzel ve bir şekilde savunulabilecek pozisyondur. Ama böyle bir niyet taşırken krizin artık Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan savaş olmaktan çıktığını ıskalamamak gerekir. İşgalin birinci haftası biterken problem, Rusya’ya karşı ABD, Avrupa Birliği ve NATO’nun her türlü yaptırımla aktif taraf olduğu büyük bir çapa ulaşmıştır. Belarus sınırındaki masada Rusya ile Ukrayna var ama büyük masada Batı’nın tamamı da oturmuş bekliyor.
Meselenin bu boyutu Türkiye’nin arabuluculuk veya tek taraflı konuşma niyetinin ete kemiğe bürünmesinin, bir davet gerçekleşse de sonuç alabilmesinin imkansızlığını gösteriyor. El büyütüldü, ekonomik sonuçlar hesaplanamaz bir noktaya ulaştı ve en önemlisi de Batı siyasi, askeri, ticari üniteleriyle ve ortak bir politik perspektifle bir bütün olarak sahaya yayıldı. Müzakere edecek konular o kadar çeşitlendi ki problemin ulaştığı hacmi arabuluculukla yönetmek imkansızlaştı.
Eğer, Rusya’yla iyi geçinme çabamızın tek gerekçesi “konuşabilir olmak ve arabuluculuk” ise bunu, krizin ulaştığı boyutu hesaba katarak gözden geçirmemizde fayda vardır.