‘Toplu özeleştiri’nin iktidara faydaları
Siyasetçilerden duymaya pek alışkın olmadığımız sözler, özeleştiri cümleleridir. Hatayı kabul etmek, hatalı olanı cezalandırmak veya eleştiriye açık olmaktan yana ülkenin nasibi yoktur. Bunun bir sebebi siyasetin neredeyse tamamen güç ve imkanı elde tutma faaliyeti olarak görülmesi, diğeri de çok hata yapılıyor olmasıdır. Özellikle iktidar için bir hatayı kabul etmek, diğerlerine emsal olacağı için ve bu da zincirleme özür gerektireceği için tercih edilmez, edilemez.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da hata kabul etmeye ve özeleştiriye açık bir lider değil. Böyle şeyleri çoğu kez yaptığı hizmetlere karşı haksızlık olarak görüyor. Eleştirileri de kolaylıkla iktidarına yönelik kasıtlı ve çoğu kez dış kaynaklı bir saldırı olarak etiketlemeyi seviyor. Böyle yaparak sadece iktidarı savunmakla kalmıyor, tabanına da geniş bir propaganda alanı sunuyor. Hükümeti hedef alan sözlerin eleştiri değil saldırı olduğu fikrini tabandan tavana böyle pekiştiriyor.
Hükümetin yaptığı her şeye karşı çıkanlar, AK Parti’yi ve AK Parti tabanını hayat tarzı üzerinden ötekileştirenlerin de verdiği şahane paslar nedeniyle Erdoğan’ın izlediği politika çoğu kez işe yaramıştır. Herhangi bir icraat eleştirilirken çoğu kez buna mesela başörtüsü yasağı veya din eğitiminin sınırlı tutulması talebi de eşlik etmiştir. Geçmişte, bazen parti kapatma arzusu ve girişimi ya da inançlara saygısızlık sahneleri… Bunları yapan veya yapmak isteyenlerin sıradan icraatları eleştirme hakları elbette vardı ama ikisini birden yapıyor olmanın, iktidarı kategorik olarak reddetmenin muhalefetin tesirin azalttığı muhakkaktı…
***
Bugün, muhalefetin muhalefet etme biçimi ve içeriğinde şartlar büyük ölçüde değişmiş olsa da miras devam ediyor. O yüzden, özeleştiri hala bir siyasi gereklilik haline gelmiyor.
Bunun yerine Cumhurbaşkanı Erdoğan bazen, toplu özeleştiri yapıyor. Mesela, yanlış, çarpık ve plansız şehirleşmeyi tek tek örnekler üzerinden değil de “İstanbul’a ihanet ettik. Buna müteahhitlerin para hırsı sebebiyet verdi” gibi. Ya da “Kabul edelim, kültür alanında başarılı olamadık” diyerek. İstanbul’a ihanetin ne şekilde olduğu ve mesela Kanal İstanbul’un da buna bir örnek olup olmadığı belirsizdir. Detay yok… Erdoğan özeleştiri sırasını böyle savmayı seviyor…
Son olarak, 20 yılın özeleştirisi sayılabilecek genel bir açıklama yaptı, şöyle dedi. “Eksiklerimiz yok mudur? Elbette vardır... Hatta hatalarımız olmamış mıdır, olmuştur... Ama Türkiye’ye yaşattığımız atılımların yanında bunlar devede kulak misalidir… Dün yaptık, bugün de yapacağız. Dün başardık, bugün de. başaracağız, dün üstesinden geldik, bugün de geleceğiz. Türkiye belki yüz yılda bir böyle fırsatlar yakalıyor... Daha önce defalarca bu fırsatları elimizden aldılar. Bu kez aynı hüsranın yaşanmasına milletçe izin vermeyeceğiz.”
Bu sözleri duyunca insanın, demek ki her eleştiri ihanet değil, her eleştiren de hain değilmiş, diyesi geliyor ama sözlerin tamamı o kapıyı da kapatıyor. Çünkü, neyin hata neyin doğru olduğu belirsiz olsa da hata yapıldığını kabul ediyor ama yine aynı sınırları belirsiz beka mücadelesi içinde… Eğer iktidar olma fırsatı ellerinden alınacak olursa bunun bilmem kaç yüzyıllık saldırıya hizmet edeceğini söylüyor. “Defalarca elimizden alınan fırsatları bir kez daha kaybetmemek için” hatalara, aldırmamayı tavsiye ediyor.
Yani, iktidarı hakkaniyet çerçevesinde eleştirmek imkanını da yok ediyor. Çünkü, “beka mücadelesi” olarak sloganlaştırılan süreçte hatalardan bahsetmek doğrudan bu ülkenin fırsatlarını heba etmek isteyenlerin işine yarıyor! Eleştiriyi gerektiği miktarda yine iktidar yapıyor, başkasına gerek olmuyor! Bilhassa da muhalefete.