Seviyesizliğin bükülmez bileği
Bütün meselelerden önce Türkiye’nin birinci meselesi seviyesizliktir. Listenin başından asla inmiyor, aşağıdakilerle de arayı açtıkça açıyor. Ekonomi, hariciye, eğitim, akademi, sanayi, teknoloji, kültür, sanat vesaire mühim meseledir ama listede hepsi seviyesizliğin peşinden gelir. Bir ülkenin seviyesi o ülke insanlarının kalitesi, kültürü, sağduyusu, tahammülü ve tartışabilme kabiliyetinden belli olur. Sokaktaki insandan en yukarıya, küçük bir kahvehaneden cesameti en büyük kuruma kadar…
Bizde de manzara ortadadır.
Bir ülke durduk yere en vazgeçilemez insanlık değerlerinden mahrum kalmaz. Bu meziyetlerin eksikliği boşuna değildir. Yerlerini kabadayılık, öfke, şiddet, küfür, hakaret, tuzak, kof cesaret, palavra ve hamaset almıştır. Meclis’te dökülen kan, sahada devrilen başkan, sokaktaki taciz, ekrandaki kibir, gündelik hayattaki gerilim seviyesizlik illetinin eseridir. Çünkü seviyesizlik varsa, utanmaya, arlanmaya, düşünmeye ve anlamaya ihtiyaç yoktur. Güçten ne yapacağını şaşırmış siyaset, akademi, sivil toplum ve hatta arkasındaki gücün gölgesiyle şımaran din, diyanet esnafı da aynı yolun yolcusudur.
Kötü ahlak iyi ahlaki kovuyor… Kötü yüzler temiz yüzleri gölgeliyor… Kötü sesler nazik sedaları bastırıyor… Kötünün arsız gücü iyinin cesaretini kırıyor… Türkiye koşar adım kalitesizden daha kalitesiz bir geleceğe doğru yürüyor. Usanmıyor, yorulmuyor.
Osmanlı’da konuşanın tepesine “söyletmen, urun!” diye binerlerdi, Cumhuriyeti kurduk, bir asrı geride bıraktık ama vurmanın kırmanın saltanatı bitmedi. Vururlar, kırarlar, itibarsızlaştırırlar, işsiz bırakırlar, yargılarlar, hapse atarlar; her yolla musallat olurlar. Zerre utanmazlar, bir an pişmanlık duymazlar; yaptıklarına da vatan-millet, beka, var olmak mücadelesi derler. Kendi varlıklarından ve bekalarından gayrısını umursamadıkları halde…
“Herkes haddini bilecek”ten başka sözleri yoktur. Gelin görün ki ‘herkes’ten kasıt herkes değildir. Herkes, gücü olmadığı halde hakkı hakikati söylemeye tevessül eden, baskıya boyun eğmeyen ve ülkesini iktidarın tayin ettiği sınırlar dışında sevmeye kalkanların adıdır. İşte onlar haddini bilecektir, bilmezlerse kendilerine bildirilecektir.
Konuşmaktan, tartışmaktan, anlamaktan nasipsiz bir kalabalık bir kara bulut gibi ülkenin bütün değerlerinin üzerine çöküyor. Fırsat bulduğu her yerde, her zeminde şiddetten geri durmuyor. Siyasetçiye, gazeteciye ya da sıradan insanlara saldırmayı iktidarının bir imkanı ve varlığının temel hakkı olarak görüyor. Akıl, mantık, empati, tahammül, münazara veya toleransa dönüp de bakmıyor. Seviyesiz bir dil ve lümpen bir vücut dili aynı bedende kasıla kasıla yürüyor. Her adımda seviye biraz daha düşerken, ayaklar altına alınan kalite daha dayanılmaz bir eziyete maruz kalıyor.
Gücün, kudretin, paranın ve ‘yaparım olur’un iktidarı sınır tanımıyor.
Şiddeti övüyor çünkü başka bir dil bilmiyor. Baskıyı hak görüyor çünkü başkasını haktan saymıyor. Öfkeyi siyaset sanıyor çünkü öfkesizliği zaaf görüyor. Kargaşa istiyor çünkü düzenin sesine tahammül edemiyor. Korkunun ne olduğunu çok iyi bildiği için fırsat varken korkutabildiği kadar korkutuyor.
Türkiye, bildiği bütün ideolojilerden daha güçlü hale gelen ve semirdikçe sağını solunu göremez hale gelen seviyesizliğin esareti altında; ağır, hantal ve umutsuzca yürümeye çalışıyor. Her durakta bir değeri bırakıyor, her adımda şaşırma hissinden bir parça daha yitiriyor. Seviyesizliğin bükülmez bileği indirdiği her yumrukla, ülkenin gururu biraz daha kırılıyor.