Sandığa kim daha hazır?
Bu saatten sonra zamanında olsa da seçim havası güçlü esmeye başladığı için, her günümüz kampanyanın parçası sayılır. Esasen başkanlık sisteminin ve bizatihi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlık etme tabiatının gereği, geride kalan her gün de öyleydi. Seçime ve sandığa dokunmayan zaman hiç olmadı desek abartı sayılmaz. Sandığın, oy hesabının ve seçmen tercihinin düşünülmediği tek bir icraat olmamıştır. Bu yüzdendir ki herhangi bir temel meseleye el atılamamıştır. Çünkü temel meseleye girmek bir kesimi küstürmeyi göze almak ve zaten hassas olan oy dengesinde avantaj kaybetmek demektir. Erdoğan da alıştığı gibi daha çok seçmenin duygularına hitap eden, problemleri kaynağına inerek çözmek yerine yüzeyde kalmayı tercih etmiştir. Ciddi meseleleri de şöyle böyle 8-10 senedir gündeme getirmeyerek veya o türden problemlerin aslında problem olmadığı kanaatini yayarak yılları geçirmeyi başarmıştır. Şimdi bile ekonomi bu kadar can yakarken, iktidarın enflasyona, işsizliğe, yüksek faize ve önü alınamayan kura yaptığı muamele “Çok da büyütülecek işler değil…” kabilindendir.
Geçiştirmenin, problemler karşısında çaresiz kalmanın ve en nihayet temele inmeden vakit geçirmenin doğru bir politika olup olmadığını en fazla bir yıl içinde anlayacağız. Sandık kurulacak ve herke tartıya çıkacak. Yapılan, yapılmayan ve yanlış yapılan şeyler artık daha önemlidir. Zerresi bile zayi olmadan seçim terazisinin bir kefesine konacaktır. Akaryakıt zammı da öyle, faizden faize koşan ekonomi politikaları da, polisin milletvekilini azarlaması da veya dış politikada arkası gelmeyen geri adımlar da… Hepsi bir kefeye konuyor ve seçim sabahı hangisinin ağır bastığı görülecektir.
Peki bu tabloda seçime kim daha hazırdır?
20 yıldır hükümet olmanın verdiği doğal üstünlükle iktidarın daha hazır olduğu varsayımı hala çok güçlüdür. Seçim denilince Erdoğan’ın “hep kazanan ünvanı” da bu hazırlıklı olma görüntüsünü güçlendiriyor. 2019 yerel seçiminde bu kural bozulsa da iktidar cephesinin bunun geçici bir kayıp olarak gördüğünü anlıyoruz. Çünkü, yerel seçimde iktidara İstanbul ve Ankara dahil büyükşehirleri kaybettiren ne kadar söylem ve eylem varsa devam etmektedir.
İktidarın, bilinen ve alışılan dil ile özellikle başkanlık sistemi yıllarında geliştirdiği iş yapma tarzına fazlasıyla güvendiğini ve cumhurbaşkanlığı seçimini de böyle kazanabileceğine güçlü şekilde inandığı anlaşılıyor. Bu tarzın yerel seçimlerde başarı getirmediğini ıskalamalarının başka izahı olamaz. Yeni bir politika ve buna bağlı bir iletişim stratejisi geliştirme ihtiyacı duyulmadığına göre iktidar seçimlere hazırdır, diyebiliriz. Ekonomik krizi geçici görme ve harici faktörlere bağlamak, dış politika defterini de iç politika retoriği üzerinden açmak; genel olarak da “biz ve onlar” tarzına bağlı kalarak hiç de yabancı olmadığımız türden bir hazırlıktır bu. Sadece, önümüzdeki dönemde biraz daha gergin versiyonu olabilir… Zira, hedef büyük ve anketler sıkıntılı sinyaller veriyor…
Tam bu açıdan ve bu sayede muhalefetin seçime ne kadar hazır olduğu sorusu da bir parça cevap buluyor. Hükümet, bazen yanlış bazen de çaresiz icraatlarıyla muhalefeti de seçime hazırlıyor. Ekonomik krize karşı geçen önlemsiz her gün ve başta keskin siyaset dili ve demokratik ortamı daha da gerginleştiren son internet yasası gibi girişimler devam ettikçe muhalefetin kampanyası güçlenecektir.
Elbette özellikle altılı masa için seçim hazırlığı bunlardan ibaret değil ama böyle kıymetli bir avantaja sahip oldukları aşikardır. Altılı masanın yol haritası ve müşterek yönetme protokolü şekillendikçe, iktidardan gelen bu doğal desteğin ivmesi de artacaktır. Muhalefet lehine avantaj var ama bununla yetinip yetinmeyeceklerini ve üzerine ne koyacaklarını da bekleyip göreceğiz…