Rüzgâr yine sert eserken…

Gerilim yüklü, tahammülsüz ve agresif bir iklim var. Tedirginlik ve endişeyi bütün zihinlere yerleştiren; gücünü korkudan, korkutmaktan alan asık suratlı bir idarenin iklimi. İnandırıcılığını kaybettikçe gerilim üretiyor, gerilim ürettikçe inandırıcılığını kaybediyor. Ama atmosferi sert rüzgârlardan ve havasız bırakmaktan da asla vazgeçmiyor. Bu yüzdendir ki sakin ve alelade bir gün kolaylıkla fırtınaya kapılıp gidebiliyor. Ülkenin başka türlü yönetilemeyeceğine inanan, sükuneti zaaf sayan bir anlayış her günü başka şekilde tüketiyor.

Sınırsız ve karşı konulamaz yetkilerin sadece güç gösterisine yaradığı iklim böyle oluştu. Ekonomiden dış politikaya, eğitimden yargıya her şeyin geri gidebildiği ama gerilimden zinhar geri adım atılmayan bir ülke böyle olduk. Her şey sahipsiz kalabilir ama titizlik, tutarlılık ve fikri takipten sadece gerilimde taviz verilemez. O, kesintisiz güç kaynağına bağlı, sürekli üretilmeli. Üretiliyor da…

Bir elde yargı, diğerinde propaganda gücüyle sert rüzgarlar estirmekten asla vazgeçilmiyor. Rüzgâr dinerse, iklim mutedil olursa; herkesin farklı fikirleri, farklı hayatları, farklı kimlikleri olduğu, farklı olanların da bir arada yaşayabileceği anlaşılır. O zaman da “makbul” fikrin ve o fikre sahip makbul vatandaşın ötekinden farkı kalmaz. İktidara yanaştırılmaması gereken, ne pahasına olursa olsun mani olunacak düşman bulunmaz.

Teyakkuz şarttır. Küçük büyük her yanlış, ağızdan çıkan her patavatsız söz fırtına koparmak için bahanedir. Dün birileri hedefteydi, bugün lafını bilmez bir başkası… Yeter ki, iktidar hilafına birkaç kelime olsun. Bu kadarı yeterlidir. Hücum borusu çalınca herkes harekete geçer, fırtına esmeye başlar. Tuttu tuttu, tutmadı yenisine bakılır.

Sanılmasın ki fırtına, kötü ekonomi, yüksek enflasyon, ortalığa saçılan yolsuzluk sözleri veya yaklaşan seçim için kopuyor. Değil... Hep böyleydi, böyle de devam etmek zorunda! Toplumun bir kesiminin yerli, milli ve “bu topraklara ait”, geri kalanının ise her türlü gaflet ve ihanete hazır olduğuna inanan veya öyle olması gerektiğini düşünen anlayış başka türlüsünü yapmaya müsait değildir. Politikaların politikası, ideolojilerin ideolojisi budur. Biz vardır, onlar vardır. Tıpkı bir zamanlar başkalarının bizi ve onları gibi. Ortası olmaz, olamaz. Lafını bilmeden konuşursan hapsi boylarsın, linçten kurtulamazsın. Yanlış ya da doğru fikrine karşı fikirle mukabele bekleme hakkın yoktur. Zamanın ruhuna çarpmaya gör… Hata olanın ne olduğunu da bilemezsin; bildiğinde ise iş işten geçmiş olur. Başkasının bir başkası için söylediği lafın alkışlanmasına güvenip boş bulunamazsın. Böyle zamanlarda her suç şahsidir; birine dokunmaz ama gelir sana dokunur. Söylediğinin hapislik olup olmaması durumu değiştirmez, hata yaptın mı gidersin. Ki, herkes tehlikenin ne kadar büyük olduğunu anlasın. Herkes, basit cümlelerin arkasında bile büyük ihanetlerin saklanabileceğini bilsin, ona göre davaya sıkı sıkı sarılsın!

İklim sertleşince sadece muhalif olana değil, muvafıklara da pay düşer. Muhalif ayağını denk alırken, beriki de disiplini kaybedemez. Hoşuna gitmeyen işlere bakıp yüzünü buruşturamaz. Bu kadarı da fazla, demeye getiremez. Daha fazlası olur ona da itiraz edemez. Zira, arada kalmak, haktan, hukuktan, vicdandan bahis açmak sadakatsizliktendir.

Sert esen rüzgâr kimsede rahat, huzur bırakmaz…

YORUMLAR (30)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
30 Yorum