O soruya mı cevap arayalım, önümüze mi bakalım?
Silahlı eylemlerden gaspa, uyuşturucudan haraca kadar her türlü yöntemi kullanan ve her türlü karanlık işte parmağı olan yapılar elbette temizlenmeli. Adı konularak çetelerle mücadele edilmesi kadar iyi bir haber olamaz. Böylelikle, sistemin ne kadar zaaf içinde olduğunu, bu tür yapıların bir himaye düzeninden istifade ederek her tarafı sardığını daha iyi görüyoruz, biliyoruz. Esasen bilenler biliyordu ama bu kadarına ihtimal vermeyenler de görüp bilir hale geldi.
Artık yapılması gereken yapılıyor. Ama akla, “Bugüne kadar nedene yapılmadı?” sorusu da geliyor. Bu sorunun alıcısı yok, tıpkı yakın zamana kadar “Çeteler kol geziyor, bir şeyler yapılmayacak mı?” sorusu gibi sahipsiz... Şimdilik bir yanlışa son verilmesi yetiyor herkese.
Tıpkı ekonomide uzun yıllar art arda hatalı uygulamalarda ısrar edildikten sonra artık makul ve mantıklı olana avdet edilmesi gibi. İşler yoluna girmiş değil ama girecek gibi görünüyor. 2026’ya kadar süre var. Ama, muhalif muvafık büyük çoğunluk “Dur bakalım buradan bir şey çıkacak” iyimserliğini koruyor. Sonuçta büyük bir ekonomi olmayacağız ya da vatandaş refaha boğulmayacak ama en azından ülke öngörülebilir olacak. Yerli ve yabancı yatırımcı ertesi günü planlayabilecek. En önemlisi de herşey yolunda giderse enflasyon düşecek. Tahminen, düşmüş enflasyon da bir hayli yüksek olacak ama yine tahminen fiyat istikrarı bugünkünden daha iyi olacak.
Aynı soru burada da geçerli. Bugüne kadar, uyarılara rağmen yapılan yanlışların faturası ne olacak? Beş koca seneyi göz göre hata yaparak ve ülkeli fakirleştirmekle geçiren -her kimse- şimdi makul olana dönerek siyasi sorumluluktan kurtulmuş mu olacak?
Evet öyle olacak. Çünkü, demokraside bu tür soruların cevap bulduğu yer sandıktır ve seçmen mealen, “Yaparsa yine Erdoğan yapar” diyerek iktidara düzeltme şansı ve yetkisi verdi. Muhalefete ise, işler çok kötü olduğu halde ne düzeltme ne de deneme şansı tanıdı. Şimdi Cumhurbaşkanı’nın elinde hem geçmiş dönemine muhalefet etme hem de iktidarını dilediği gibi sürme yetkisi vardır. Bunları da rahat bir şekilde kullanıyor. Ayrıca, sadece normal ve makul olanı yapması ve buna devam etmesi bile Türkiye’yi yine kendisinin yönettiği geçen dönemden daha iyi bir yere taşıyacağı için başarılı olmasına yetecektir. Vatandaş için de kaybettiğini bulmak teselli olacak.
Şimdi önümüzde iki bakış açısı var.
1- Ya, “Buna da şükür… Asayişin ve iktisadın eskisi gibi olmasından iyidir.”
2- Ya da “Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler…”
İkinciyi; yani kaybolan yılların eleştirisine mesai ayırmak haklı bir tercih ama mevcut siyasi ortamda ve özellikle ekonomik kriz halinde biraz zayıf kalıyor! Seçmenin cevabından sonra bilhassa…
Ama eğer birinciden gidersek madem bazı işleri fabrika ayarlarına dönüyoruz; o zaman eğitimde, üretimde, ehliyette, liyakatte de aynı yolu izlesek demeden geçemeyiz. Eğitim ki en önemli meselemiz. Ne asayiş ne de faiz artırmak eksik eğitimin yerini tutamayacağı için vakit kaybetmeden Türkiye’yi eğitimli ülkeler sınıfına sokmak için kolları sıvasak fena olmaz. Ya da öncelikli sektörler belirlense de üretim gücümüz artırmayı denesek. Yahut yüksek potansiyelimiz olduğu halde bir türlü ayağa kalkamayan tarımı ihya etsek. Ve vaktimiz var hepsini birden yapsak…
“Olan oldu önümüze bakalım” diyeceksek tam bakalım.