Kötücül siyasetin ve kötülük dilinin kanlı dünyası
ABD’de yaşanan son iki saldırı, ırkçı ve ayırımcı terörün tehlikeli sıradanlaşmasının dramatik örneklerini ortaya koyuyor. Terörün periyodu sıklaşıyor ve saçma sapan mesajları duyurmak için din ve ırk gözetmez hale geliyor. Yakın geçmişe bakalım… Hedefte önce Müslüman, sonra Hıristiyan. Sonra yine Müslüman ve şimdi de ABD’de göçmen tepkisinin kurbanı olan sıradan Hıristiyanlar…
29 kişinin hayatını kaybettiği iki saldırının büyüğünde; Teksas’ta yaşanan katliamda saldırganın dili ve gerekçeleri de o sıradanlığın izlerini taşıyor. 20 kişiyi katleden adam, Yeni Zelanda’da bu yılın Mart ayında yaşanan ve 49 kişinin hayatına mal olan Christchurch cami saldırılarını kendine örnek alıyor. Hispanikler başta olmak üzere ülkesindeki tüm göçmenlerden nefret ediyor ve onlara sadece bir teröristin sözleriyle değil bildik ve tanıdık siyaset diliyle karşı çıkıyor. ABD Başkanı Trump’ın gerekçeleriyle…
İnsanlar kolay unutuyor ama ABD’nin bireysel terör istatistikleri bir felaket… Bu yıl içinde gerçekleşen 251 silahlı saldırıda 531 kişi öldü ve 2 bin 56 kişi de yaralandı. Bir toplumun içinde büyüyen ve dizginlenemeyen nefretin bundan daha büyük uyarıcı bir tablosu olamaz. Saldırıların zirvesinde ise hep ötekine, farklı olana ve başka ırktan veya başka dinden olana tepki bulunuyor.
Irkçı terör, merkezi siyaset dilini izliyor. Trump’la birlikte ABD’de iktidar olan nefret dili, bütün dünyayı dalga dalga etkisi altına alırken, kendi hastalıklı zihin dünyasında, komplo ve korkularla yaşayan potansiyel terör de sahaya çıkıyor. Hal böyle olunca bu dalgayla mücadele etmek zorlaşıyor. Çoğu bir örgüte bağlı olmayan bireysel teröristler dünyada esen rüzgarı gerekçe bilip silaha sarılıyor.
Dünyanın bu dönemi kötü siyasetçilerin ve berbat bir siyaset dilinin esareti altındadır. Irkçı, şoven, hamasi ve her durumda ötekine düşmanlığı bayraklaştıran bir siyasetçi kuşağı, küresel sorunları çözmek yerine yenilerini ekliyor. İktidar olabilmek ve bunu sürdürebilmek için suiistimal edilmemesi gereken bütün değerleri hoyratça sahaya sürüyor. Seçmenlerine sundukları sözde korunaklı hayatın cazibesi o hayatı korumayı vazife bilen kanlı silahşörlere cesaret veriyor. Marjinal alanda kalması gereken fikirler kolaylıkla merkeze oturuyor. İllegal tarz ve yöntemler merkezi siyaset dilinden cesaret alarak yukarıdan aşağıya dalga dalga normalleşerek iniyor. Legal ama kötücül siyaset ayırımcı dille alan kazandıkça, bütün dünyada terör patlıyor ve sıradan insanların gündelik hayatlarına müdahaleler sıradanlaşıyor.
Buna karşı dil ise klişe cümlelerle, samimiyetten uzak bir tarzdan ibaret kalıyor. Ayırımcılık karşıtı tavır, tabiatı gereği haklı olmakla birlikte, siyaset jargonunda hiçbir anlam ifade etmiyor. Terör eylemleri kuru ve tatsız bir protestoyla geçiştirildikten sonra, gündelik hayatta hemen herkes kendi politikası ne gerektiriyorsa onun hamasetini yapmaya devam ediyor.
Olup bitenlerden en sık ve çok zarar gören İslam dünyası vatandaşlarının temsilcilerinin inandırıcılıktan uzak hallerini de söylemeye gerek yok…
Bir yanda kötü politikacılar öte yanda da inisiyatif almaktan çekinen korkak politikacılar marifetiyle, dünya giderek daha yaşanmaz bir hal alıyor. Gerçeği kabul edelim bir süre daha böyle olmayacağına dair de umut görünmüyor.