İslam Dünyası’nı Gazze’de etkisiz kılan nedir?

İslam dünyası ekonomik açıdan güçsüz ve askeri kapasitesi de caydırıcılıktan uzaktır, doğru. Bu da siyasi gücünü ve diplomatik etkisini zayıflatıyor. Özellikle tarihin kritik anlarında zayıflık daha fazla görünüyor.

Ana ünitelerdeki eksiklik, zayıflık, yetersizlik ve kapasitesizliğin bilindiği gibi sayısız sebepleri var. Listelemenin ve malumu ilanın lüzumu yok.

Mesele şu ki, bütün bu eksikler dahi İslam Dünyası’nın Gazze katliamı karşısındaki acizliğini açıklamaya yetmiyor. Ekonomik, ticari, askeri gücü İsrail’i destekleyen ABD dahil Batılı başkentler karşısında yetersizdir ama ortada da bir dünya savaşı yok. İki dünya, birçok cephede savaşıyor değil. Kimse de bunu istemiyor. Aksine, battıkça batan İsrail’in savaşı bölgeye yaymaması için herkes dikkatli.

Savunmasız Gazze halkı, dünyanın İsrail nefreti eşliğinde katlediliyor. Küresel psikolojik üstünlük ise Filistin halkından yanadır. Gazze için bir şeyler yapmak isteyen ülkeler için bu üstünlük de bir imkan sunuyor.

O halde, İslam ülkelerinin çaresizliğini anlamak için başka bir izaha ihtiyacımız var. Savaşı kazanmaya değilse de durdurmaya yetecek gücü olduğunu bildiğimiz ülkeler bunun niye yapmıyor, yapamıyor?
İslam ülkeleri, 7 Ekim’den beri Gazze’yi öncelikli bir mesele olarak görmediler. Sadece, sınır kapısı olduğu için Mısır ve Hamas liderlerine ev sahipliği yaptığı için Katar oyunun içinde kalabildi. Malezya ve Endonezya gibi güçlü ülkeler bile BM girişimlerinin haricinde tamamen denklem dışıdır. Gazze gündemini siyasi olarak canlı tutmaya çalışan Türkiye ticareti ancak yedinci aydan sonra kesebildi.

Oysa, İslam ülkeleri İsrail katliamlarına karşı üçlü-beşli bloklar kurarak bile ABD ve Avrupa karşısında aktif bir rol alabilirdi ama bunu denemediler.

Elbette birçok ülke Gazze’de olup bitenlerden insani olarak rahatsızdı ama bunun için ortak hamle yapmamaları Gazze’nin kaderini tayin etti. Türkiye de bütün retorik zenginliğine rağmen bu çaresizliğin parçası elbette. Ama, Türkiye son yıllarda diplomatik açıdan hareket serbestliğini kaybettiği için bunu istese de yapamazdı. Çok sayıda ülkeyle problem yaşıyoruz ve birçoğuyla da ilişkilerimizin uzun onarım sürecine ihtiyacı var. Böylesine önemli krizlerde tabiatıyla bu problemler diplomatik kapasitemizi eksiltiyor. Nitekim, hemen her uluslararası ikili görüşmede Gazze’yi gündemde tutmamıza rağmen cılız girişimler dahi oluşturamadık. Bırakın Batı’yı etkilemeyi, İslam ülkeleri üzerinde de moral bir etkimiz olamadı.

Ama Suudi Arabistan, Mısır, Körfez ülkeleri/emirlikleri gibi bunu yapabilecek ve Filistin lehine ağırlık koyarak süreci etkileyecek devletler vardı. Birkaçının girişimi dahi Gazze’de bugün yaşanan kayıpları önleyebilir veya azaltabilirdi. ABD nezaretinde İsrail ile yakınlaşmalarının -İbrahim anlaşmaları vs- bir gereği olarak sessiz kalmayı avantajlı bir tavır zannettiler ama tarihin yanlış tarafında kalmış oldular. Çünkü, dünya vicdanının ilk kez açık ve net olarak Filistin’den yana tutum takınacağını analiz edemediler. Oysa, tam da bu yakınlaşma ve anlaşmalar Gazze lehine tutum takınmak için işe yarar bir tehdit unsuruydu. Sadece bu değil, ABD’nin dahi İsrail’in sorumsuz tavrından şikayetçi olduğu anlarda devreye girerek baskı uygulayabilirlerdi. Ya da BM mülteci kamplarının vurulduğu zamanlarda hamle yapabilirlerdi, yapmadılar.

Çünkü, sürece odaklı olmadıkları için fırsat kollamadılar.
İslam dünyası birçok alanda eksik ama Gazze konusundaki eylemsizliğin gerekçesi isteksizliktir. Biraz istek tabloyu değiştirebilirdi.

YORUMLAR (161)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
161 Yorum