Fabrika ayarı, kabine revizyonu
İstanbul seçiminde AK Parti aleyhine ortaya çıkan sıradışı yenilgi tablosu kaçınılmaz olarak değişim ve yenilenme taleplerini güçlendirdi. İktidar partisinin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sandıktan gelen mesaja kulak vermesi ve gereğini yapması bekleniyor ya da umuluyor. Saymakla bitmeyecek öneri ve talepler listesinin başında da bir kabine revizyonu ile artık sloganlaşmış fabrika ayarlarına dönme çağrısı bulunuyor.
Kabine revizyonu meselesini sona bırakalım, önce biraz fabrika meselesine odaklanalım.
Fabrika ayarlarına dönmek, kavramı artık geçersizdir. Ayrıca ne mümkündür ne de gereklidir.
AK Parti’nin şimdiden sonra yapması gereken yeni ayarlar üretmektir. Zira, eski ayarlar, yani 2002 felsefesi dahi artık Türkiye için yetersizdir. Bunlar sanılanın aksine sihirli cümleler de değildir. Bağlayıcı hiç değildir… Nitekim, bazı branşlarda atılan adımlar geçerliliğini koruyor olsa da bazılarında 2002 seviyesinin gerisine düşülmüştür.
Bu bahsi bilahare tartışmak üzere kısa kesiyorum… Her konuda ileri gidilmiş olsa dahi, madem bugün değişim ihtiyacı kapıya dayanmıştır; 2019 Türkiye’sinde 2002 model ayarlarla yol alabilmek imkansızdır. Son seçim süreçlerindeki söylem gösterdi ki CHP bile bugün artık bu ayarların ilerisindedir. AK Parti ister 23 Haziran’da verilen mesajın gereği olarak, ister daha önce de lüzumu duyulan değişim için bir adım atacaksa bu ancak cazibe yaratmakla mümkündür. Toplumu şaşırtacak, yenilik arayışını başka partilerde aratmayacak ve en önemlisi de umudunu kaybetmiş kitlelere umut aşılayacak bir program üretmek zarureti vardır.
***
İstanbul seçiminin sonuçlarına rağmen AK Parti bugün ülkenin en büyük partisi ve Erdoğan da en çok şahsi oya sahip lideridir. Bu nedenle hem partinin hem de Cumhurbaşkanı’nın ne yapıp ne yapmayacağı sadece kendilerini değil ülkeyi yakından alakadar etmektedir.
Kürtler ve Kürt sorunu, Avrupa Birliği, temel hak ve özgürlükler ve basın hürriyeti gibi konularda muhakkak surette yeni bir felsefe belirlemek zarureti vardır. Bu sahalarda çok kez gelgitler, mehter yürüyüşü gibi iki ileri bir geri adımlamalar yaşanmıştır. İktidar partisinin toplumdaki farklı fikirler, aidiyetler, etnik gruplar konusunda ne düşündüğüne dair kesin kararlar vermesi gerekiyor. Farklılıklar zillet mi yoksa zenginlik mi? Türkiye, beka meselesi yüzünden yarını belirsiz şekilde sürükleniyor mu yoksa sık sık gururla tekrarlandığı gibi güçlü ve oyun kurucu bir devlet mi? Hukuk devletin emrinde mi olacak yoksa vatandaşın hizmetinde mi?
Cevaplar bulup yeni, samimi ve rasyonel ayarlar belirlemek şarttır. Yeni bir ayar seti üreterek yola devam edilmelidir. Eskilerin ömrü tamamlanmıştır.
Bunu zaruri kılan bir başka gerekçe de AK Parti’nin bizatihi yıllar içinde ürettiği sorunlardır. Bunların başında toplumsal gerginlik, kamu harcamalarının denetimsizliği, basın hürriyeti problemi ve dış politikada istikamet meselesi gelmektedir. Ya da şehirlerdeki yanlış, çarpık ve itici betonlaşma. Yahut da dünya bilim liglerinin tamamında liste sonlarına demir atmış halimiz…
Bu tabloda bütün yenilenme ihtiyacını kabine revizyonuna indirgemek ve üç-beş bakanın adının değişmesiyle bu talebi savuşturmak anlamlı değildir. Mevcut kabine daha bir yılını doldurmadı, unutmayalım. Üstelik, ilk başkanlık seçiminin ardından, çok büyük bir beklentiyle ve umutla işbaşı yapmışlardı. Şimdi bazıları değişecek de ne olacak?
Zihniyet değişmedikçe, felsefe yenilenmedikçe kabine revizyonu ya da parti bünyesinde kadro kaydırmaların derinliği olmayacak ve birkaç gün sürecek iştahlı siyasi sohbetten başka anlam taşımayacaktır. AK Parti’nin ve Cumhurbaşkanı’nın karşı karşıya bulunduğu ciddi meselenin çözümü ise camekan yenilemekte değildir.