Erdoğan, dört yılın Erdoğan’ını yenerek seçime gidiyor
Seçim süreci yani adayın kim olacağının belirlenmesi, koalisyon hazırlıkları veya milletvekili listeleri gibi çalışmalar bir yanıyla zaruri öte yandan da sandığın vaat etmesi gereken büyük değişimi önemsizleştiriyor. Oysa, Türkiye’yi bekleyen seçim her şey olabilir ama “seçimlerden bir seçim” olamaz.
Hemen bütün kurumların ve bütün ünitelerin ağır tahribat yaşadığı; ülkenin bütün makro göstergeler ve uluslararası kriterlerde gerilediği ortamda gidilen seçimin kampanya kalitesi ve vizyon yarışı da vasat kalamaz. Ama kalıyor, söyleyelim.
İktidar için üst düzeyde yarışmak; yani değişim ve vizyon temalı bir mücadeleden kaçınmanın anlamı var çünkü en nihayet ortada olağanüstü tablo olmadığını göstermeye çalışıyorlar. “Bir ekonomik problem var ama kimde yok ki… Ya da pandemi ve savaş olmasaydı zaten her şey mükemmel olacaktı… Yine de bütün bu olumsuz dış faktörlere rağmen iyiyiz; Avrupa’da raflar boş, millet soğuktan donuyor vesaire… İkna olmakta zorlanan varsa da ucuz konut, herkese emeklilik, üstüne ücret zammı, yetmezse üzerine beş puan daha veriyoruz… Kim bilir seçime kadar daha neler neler vereceğiz!.. Ayrıca, dış politikada harikayız, oyun kuruyoruz oyun bozuyoruz…” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve koalisyon ortaklarının özeti böyle bir şey. Bu anlatım anketlere de yansımaya başladı ve kararsız seçmene yeniden AK parti ve Erdoğan’ı tercih için bahane oldu.
Dolayısıyla iktidar kanadı için mevcut tabloyu böyle yorumlamak, ortada büyük mesele varmış gibi davranılmasını önlemek ve talep eden herkese istediğini vererek sandığa ulaşmak gayet makul bir politika. Bu saatten sonra sorunlara gerçek çözüm aramak, demokrasiyi geliştirmek, hukuku onarmak veya ifade özgürlüğü temin etmek yahut da eğitimde, diplomaside gerçek bir politika tatbik etmek anlamlı değil, İşe yaramaz ve zaten vakit varken yapmadığı bir şeyi şimdi telaş içinde yapması da beklenemez.
En iyisi “Bu seçim seçimlerden bir seçimdir” havası estirmek. Siyasi mücadeleyi, “Kim daha fazlasını veriyor” yarışına dönüştürüp, muhalefeti soluksuz bırakmaktır. Erdoğan da bunu yapıyor.
Muhalfet -Altılı Masa ise sıkı sıkıya bağlı olduğu resmi seçim takviminin gereği olarak Erdoğan’ın seçimlere yüklediği anlama itiraz için mesai ayıracak durumda değil. Zira takvim müsait değil. Ne kadar mesajı varsa hepsini birden YSK’nın ilan edeceği seçim ve propaganda sürelerine ayarlamış, start verilmesini bekliyorlar. Adayı son ana bırakmak politikasının belki bazı faydaları vardı ama propaganda üstünlüğü yakalamak açısından kesinlikle iyi bir fikir olmadığı anlaşılıyor. Nitekim, iktidarın çok kötü giden anket sonuçları tam da bu süreçte; yani, son beş-altı aydır geri döndü.
O dönem de Altılı Masa’nın muhalefet etmeyi rölantiye alıp kendi iç işleriyle ilgilenme dönemidir. Yol haritası, söylem birliği ve benzeri metinler hazırlanırken Erdoğan kayıplarını telafi etmek için fırsat buldu. Hala, kaybettiği oyları kendisine seçim kazandıracak kadar toparlayabilmiş değil ama daha fazla motivasyonu var; bu kesin. Ekonomiden dış politikaya kadar işler kötü gitmeye devam ediyor ama öyle olmadığını söylemek, iktidar için eskiye kıyasla daha kolaylaştı.
Muhalefetin elinde ise şimdi, bu gidişi durdurmak ve seçime de vizyon anlamı yüklemek için tek fırsat kaldı. O da güçlü bir aday ilan etmek. Rutine bağlı hazırlık sürecinin ardından seçmenin önüne rutini temsil edecek bir adayla çıkmak iyi fikir olmaz. Çünkü, son altı aydaki Erdoğan, ondan önceki dört yılın Erdoğan’ını yenerek bir avantaj yakaladı.
Altılı Masa seçimde 128 milyarı buharlaştıran, orman yangınlarını dahi söndüremeyen veya enflasyona karşı eli kolu bağlı bekleyen değil, bugün bol keseden dağıtan ve özgüvenini geri kazanan Erdoğan’la yarışacak. Her şeyin kötü gittiği ve iktidarın neredeyse iş yapamaz hale geldiği dört yıllık dönemdeki Erdoğan’ı sarsmak yerine ona zaman kazandırmanın kaçınılmaz sonucu budur. Güçlü bir adayla ve dikkatleri çekecek güçlü bir ekiple çıkmak.