Bu yıl sandığa giden sadece biz değiliz
Demokrasinin birçok ünitesi ciddi hasarlar aldı, almaya devam ediyor. Üstelik bu hal, sadece gelişmekte olan ekonomi/demokrasilerde değil, model sayılan ülkelerde de yaşanıyor. Popülist liderler, ötekileştirici, ırkçı ve artık kulaklarımızı alıştırdığımız tabirle “aşırı sağcı partiler” demokrasi yoluyla demokrasiyi tehdit etme tecrübesini bir hayli geliştirmiş bulunuyor. Geçmişte kaldığı varsayılan bu görüşler ABD’den
Avrupa’ya, Latin Amerika’dan elbette Çin ve Rusya’ya kadar doğal bir dayanışma içinde bulunuyor.
Birbirine benzemeyen ülkelerde bile sandıklarda aşırı sağcı rüzgar esmesi ve “ağzı laf yapan” aşırılık yanlısı siyaset sınıfının birden fazla kez kazanabiliyor olması dayanışmayı sağlamaya yetiyor. Aşırılık, popülizm, yalancılık, manipülasyon ve ağır hamaset ayıp olmaktan çıkıyor ve hatta siyasi başarı garantisi haline geliyor.
Birçok sebep var. Mülteci akımı, İslamofobia, gelir dağılım adaletsizliği ya da elitist politik sınıflara tepki gibi. Bir de semboller var. Trump’ın ABD’de kazanması ve bütün kural dışılıklara rağmen yeniden kazanmaya yakın olması, küresel popülist siyasetin hayat kaynaklarından birisi. Brezilya’da Jair Bolsonaro’nun kaybetmesi Latin Amerika’nın siyasi normalleşmesi için umut vericiydi ama Arjantin’de yeni başkan popülizmin eksiksiz bütün özelliklerini taşıyan Javier Milei oldu.
Ve bu yılın sonunda dünya kim bilir nasıl bir karaktere bürünecek?
2024’de biz dahil 50 ülkede seçim yapılacak. Yakın tarihte ilk kez bir yıl içinde bu kadar çok sandık birden kurulacak. ABD, Avrupa Parlamentosu, İngiltere, Hindistan, Meksika, Güney Afrika, Türkiye ve daha birçok ülkede ya genel ya yerel ya da AP gibi birlik seçimlerinde koltuklara binlerce isim seçilecek.
Küresel ekonomik üretimin yüzde 60’ını sağlayan coğrafyada 2 milyardan fazla seçmen ülkeleri kadar dünya için de karar verecek.
Taha Özhan’ın perspektifonline’da “2024’de küresel jeopolitik” başlıklı çok iyi bir bir makalesi var ve yazının önemli kısmı bu yıl yapılacak seçimlere ayrılmış. Özhan buna “Küresel seçim fırtınası” diyor. Muhtemelen beş yıl önce böyle bir makalede “fırtına” yerine daha sakin bir kelime en azından “demokrasi rüzgarı” gibi bir tabir kullanılırdı. Her şey kötü giderse dünya gerçekten bir fırtına yaşayabilir. Yıpranmaya rağmen demokrasi hala tek çıkış ama seçimler aşırılığı temsil eden politikacılar için de bir başka “çıkış” anlamına geliyor. Kötülük de yolunu açmak için sandığı sevmeye başladı… Bir risk de şudur. Popülizm, makul olana galebe çalınca makul siyaset kazanmak için popülizme meyletmek zorunda kalıyor.
Özhan’a göre yıl sonunda bizi bekleyen “küresel” gelişmeler şöyle:
“Seçim sonuçları hayati politik tercihleri doğrudan etkileyecek. Son yıllarda küresel bir ekonomik savaşın öncü dinamiğine dönüşen teşvik politikaları, vergi indirimleri, teknoloji transferi sorunları, gümrük duvarları, serbest ticareti bozan faaliyet yasakları, yapay zekâya dair meseleler, yatırım sorunları, borçlar ve enerji başlıklarında kapsamlı, kuşatıcı ve sürdürülebilir yönetim sorunları seçim sonuçlarından doğrudan etkilenecek…”
Taha Özhan’dan devam:
(Trump hukuki engelleri aşıp aday olursa.) 2019’dan farklı olarak, eğer iki aday yarışırsa, seçim neticesinin ne Amerikalılar ne de dünya için iyimser bir senaryosu bulunuyor. Biden’ın kazandığı senaryoda Ukrayna’dan Ortadoğu’ya gerilimin ve risk barometresinin yüksek olmasını, Çin’le ilişkilerde tıkanmanın devam etmesini ve Avrupa ile ekonomik rekabetin soğuk ticaret savaşlarına doğru evrilmesi öngörülüyor. Trump’lı senaryoda Ukrayna’da bir kırılma, Avrupa ile doğrudan ticaret savaşları, Çin’le krizlerin yönetiminden uzaklaşıp sıcak gerilimin artması, Ortadoğu’da tam kontrolden çıkmış bir İsrail merkezli kriz dönemi tahmin ediliyor.”
Ve tabi Çin faktörü… “Çin için, -Tayvan seçimlerinden sonra- 2024’te ikinci önemli seçim ise ABD’de gerçekleşecek olan seçimlerdir. ABD-Çin ilişkilerinde, Trump 2.0’ın ortaya çıkması, Pekin açısından “arzulanmayan iyi sonuç” durumunda. Zira Trump 2.0, Pekin için ticari ve ekonomik olarak risklerin yükselmesi ve sorunlarının artması anlamına geliyor. Ancak bu çok yeni bir süreç değil ve Biden döneminde de çok farklı bir zemin oluşmadı. Diğer yandan Trump’ın yeniden başkan olması, Pekin açısından jeopolitik bir nimet olarak görülüyor. Trump’lı bir Amerika’nın Çin ekonomik gerilimini had safhaya çıkarması senaryosu, küresel ekonomiyi G-2’ye sıkıştırma girişimine dönüşebilir.”
Avrupa’ya, AP seçimlerine gelelim.
“Avrupa’da 2024’te dokuz parlamento seçiminin dördü hükümet ve/veya politikalar üzerinde önemli değişikliklere yol açabilir. Anketler aşırı sağ partilerin Haziran 2024’teki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde önemli kazanımlar elde edeceğini gösteriyor. Bu durumun, AB’nin göç, iklim değişikliği ve AB genişlemesi gibi konulardaki politika duruşunu etkilemesi muhtemeldir.”
Malum, Avrupa’daki gelişmeler bizim için bir yönüyle iç siyaset sayılır. Kısa özeti şu cümlelerle bitirelim:
“Ülkelerin küresel ve tek-kutuplu bağımlılıklarını azaltmaya çalışan duruşları, ulusal güvenliği tamamen ekonomik düşüncelere göre öncelikle endirerek riski azaltma girişimleri çoğalacaktır. Bu da ironik bir şekilde jeopolitik riskleri artırmakta, işbirliği zeminini daraltmaktadır… Batı’nın iç stresi küresel düzeyde bunalımın devam etmesi için yeterince tahrip edici bir unsur olmaya devam edecek.”