Bilmekten daha tehlikeli ne var?
Ülke ve dünya meseleleri hakkında bilgi ve fikir sahibi olmak” diye geçiştirilen şey, aslında birçok derdin devası, fevkalade mühim bir tavsiyedir. Bilmek; yani meselelerin sebebini anlamak, birden fazla yönü olduğunu idrak etmek, her kararda avantajlar ve dezavantajların varlığını kabul etmek kaliteyi artırır. Hiçbir meselenin sadece siyah veya beyaz olmadığını görmek, empati ve hoşgörüyü güçlendirir. Toplumların değerini yükseltir, onları sözde değil gerçekte büyük devlet ve güçlü millet yapar.
‘Bilgi iktidardır’ derler. Öyle mi bilinmez. Ama bilgisizlik kesinlikle iktidar garantisidir. Hemen tezahürat başlamasın zira sadece Türkiye’de değil, mesela İngiltere’de de ABD’de de böyledir. Biz derdimizle dertlenelim çünkü bizdeki hal başkaları gibi geçici değildir. Biraz da derindir.
Türkiye’de siyasal, sosyal ve ekonomik problemler, meselenin her yönü bilinerek, işe yarayan yaramayan bütün malumatlar masaya yatırılarak tartışılabilse bu ülke huzurlu bir yer olabilirdi. Yani, hamaset, çarpıtma, palavra, algı hakimiyeti yerine akıl ve bilgi kendisine bir sandalyelik yer bulabilse işler çok daha olabilirdi.
O vakit övündüğümüz şeylerin sıradan olduğunu ve yaptıklarımızın pek çok diyarda uygulandığını görürdük. Bilgiyi sevmediğimiz gibi bilim ve teknolojiye meylimiz olmadığını anlardık. Korkuların da yersiz olduğunu ve ortalığın hain kaynamadığını, aksine herkesin ülke için iyi şeyler düşündüğünü hissederdik. Üstelik ihanet damgası yemek, dışlanmak ve çok şey kaybetmek pahasına söylenen tek cümlenin dahi hepimizin umudu olduğunu farkederdik.
Bilgiye ve hafızaya zerre hürmet olsaydı, önce sorun çıkarıp sonra taviz vererek çözmeyi maharet saymazdık.
Dahası… Bilginin, gerçeğin ve tecrübenin kovulduğu sokaklarda hamaset postuyla caka satan liyakatsizliğin kağıttan kaplan olduğunu hissederdik.
Tıpkı cehalet gibi…
***
Cehalet cezbedicidir ve düşmanlarını bile yakalar, bırakmaz. Bilgi peşinde koşmak yerine hazırı tüketmek, gerçeği araştırmak yerine nabza göre şerbeti yudumlamak kolaydır. O kolaylık gider sonunda bağımlılık yapar. Tarihi bilmeniz gerekmez, geçmişte ve belki de çok yakın geçmişte yaşananlara kafa yormanız icap etmez. Her şeyin bugün başladığına, dünün ise felaketten ibaret olduğuna, önceki kuşakların aklı ve vatan sevgisi olmadığına kendinizi ikna edersiniz. Birkaç yılın hikayesini dahi bilmeyen kitlelere “Tarihte ilk defa…” diye yumruk kaldırdığınızda yolunuz açılmıştır. Çelişki kimin umurunda?
Bu ülke hem köklü geçmişi olan büyük bir ülkedir hem de yarını belirsiz halde beka tehlikesiyle yaşamaktadır.
Ecdad hem vardır ve çok şanlıdır hem de baştan aşağıya bu ülkeyi dış güçlere teslim etmiştir.
Herkes bu topraklarda bin yıldır kardeşçe yaşamaktadır ama içimizdeki hainler de binlerce yıldır fırsat kollamaktadır.
Avrupa’nın parçası olmaya istekliyiz ama onların sinsi bir haçlı ittifakı olduğunu da haykırırız.
Emperyalizmden hazzetmeyiz lakin birinin yanından ötekine parmak sallamayı severiz.
Hem borçla yaşamaya mecburuz hem de faiz lobisiyle mücadelede kararlıyız.
İşimiz rast gidince bileğimiz güçlüdür, evvelallah; gitmezse faturayı dış güçlere keseriz.
Garip hallerimiz uzar gider. Uzatmayalım… Mesele şu ki, bir satır bilgi ve bir parça hakikat dahi memleketin kaderine şifa olur. Yeter ki cehaletin cazibesinden firara niyet edelim.