ABD ile ilişkiler başka, Suriye başka mesele
Biz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyaretini tartışırken hayat eski akışında devam ediyor. Ziyaretin bizim için hedefi ABD’nin taahhüt ettiği bölgeden terör örgütü YPG unsurlarını 120 saat içerisinde çıkarma sözünü saatler çok ilerlemiş olsa da yerine getirmesi ve buna bağlı olarak bu örgütün başı olan Mazlum Kobani (Ferhat Abdi Şahin)’ye hiç olmazsa yüz vermemesini sağlamaktı. İlk konu, basın toplantılarında mevzubahis edilmedi. Yani, tutulmayan YPG tahliyesi sözünün neden tutulmadığına veya bundan sonrasına dair bir açıklama duymadık. Mazlum Kobani meselesi de malum, Trump’ın sempati dünyasında biraz daha mesafe almışa benziyor. “Kürtlerle çok iyi ilişkilerimiz var. Görüşüyoruz, görüşeceğiz” sözleri bunu gösteriyor.
Dahası, Beyaz Saray “Mesele S-400… Diğer konularda adım atılması Türkiye’nin bunu halletmesine bağlı” diyerek hattı çizdi. Yine de ziyaret Erdoğan’ın ifadesiyle “Genel manada olumlu geçti” diyebiliriz. Zira, ağır baskılar ve saygı sınırlarını zorlayan tepkiler altında gerçekleşmesine rağmen iki ülkenin müttefiklik potansiyeli korundu. S-400, F-35 dahil bütün konular hâlâ müzakereye açık ve en nihayet Trump’ın Erdoğan’a açtığı kredinin hükmü sürüyor. Ne olursa olsun anlaşmazlıkların yaptırıma varma ihtimali hâlâ zayıf görünüyor. Yani, bir yol bulunur mesele halledilir atmosferi kaybolmuş değil. Türkiye-ABD ilişkileri bundan daha derin bir krize yuvarlanmaz, iyi yönetilirse krizden çıkabilir de.
Bu noktada, Türkiye’nin ABD ile ilişki problemiyle Suriye problemi arasındaki ilişkinin yolları ayrılıyor. Washington ziyareti Türkiye’nin Suriye’de istediklerini elde etme potansiyelini artırmadı. Sonuçlarından memnun olmasak da iki mutabakat sonrası (Ankara ve Soçi) oluşan statüko değişmeyecek, var olan veya çıkacak meseleler artık telefonla veya görüşmelerle halledilecek, yeni bir harekatla değil.
Hayat eski akışında devam ediyor, dedirten gelişmeler de bunu gösteriyor. Rusya Devlet Başkanı Putin bu akıştan çok memnun ve “Suriye’de istediğimizi başardık” dedi. Sır değil, Rusya Suriye’de çoktan kazandı…
Dün anlaşıldı ki ABD’nin Kobani’de boşalttığı yerlere Rusya yerleşti. Rejim güçleri de dün akşam Türkiye sınır hattında Kamışlı ve civarında pek çok bölgeye konuşlandı. PYD/YPG’nin en yoğun silahlı güç bulundurduğu yerlerde Rusya ve rejim var artık. Bu saatten sonra o bölgedeki YPG’lilerin 30 kilometre derinliğe tasfiyesi nasıl kontrol edilebilir, bilinmez. Yürüye yürüye sınırımıza kadar gelen Esad da kazandı. Zaten ülkesini bu hale getirip ayakta kalması bile başlıbaşına büyük bir kazanç…
YPG’ye bakalım… ABD’nin açık, Rusya’nın da gizli/açık desteği sayesinde hâlâ şımarık bir havada olduğu belli. Esad, “Onlara Suriye ordusuna katılmalarını teklif ettik, kabul etmediler” dedi. Rahatlıkları bu boyutta… Esad daveti de şöyle anlatıyor: “Şu anda Suriye-Rusya işbirliği kapsamında, Kürt güçlerin orduya katılmasının ve Türkler’e karşı ortak mücadelenin bu unsurların eylemleri nedeniyle kaybedilen Suriye’nin kuzeyindeki toprakları geri almak için doğru tutum olacağı konusunda Kürt güçleri ikna etmeye çalışıyoruz. Ama Kürtler silahları ellerinde tutma niyetinde.”
Sadece bu paragrafa bakıp YPG bahsinde sorulacak o kadar çok soru var ki. Ama o soruların muhatabı Rusya’yı sorgulamak için çok geç galiba.
Durum raporu kısaca şöyle: Rusya’nın, ABD’nin, Esad’ın, İran’ın kazandığı, YPG’nin istenilen noktaya geriletilemediği denklemin hâlâ tam ortasındayız. Geri göndermek istediğimiz 3.6 milyon göçmenle bekliyoruz.