İki jandarmanın kararı
Ne olmuş?
Amerika’da iki jandarma Kudüs için bir karar almış.
Biri seçim, biri hapis gelecekli iki jandarma.
Kudüs büyük, derin ve kökü göklerde bir hikâyedir.
İki jandarmanın kararı iki jandarmayı ilgilendirir.
Kudüs ve yeryüzünün her yeri Allah’ındır. Virüsler tarihseldir ve fânidir.
Ülkeleri kişilerin kaderidir.
Bazan karakteri olduğu da olur.
“İnsan doğduğu yere benzer” demişti bir şair.
Biz her birimiz kendi zamanımızın toplamında vatanımızın içeriği ve ruhunu oluştururken; Vatanımız da tek tek bizim bireysel içeriğimizi ve ruhumuzu etkiler.
Büyük ve güzel ülkemizin tarihsel derinliği, geçmişin görkemli anlam ve eylemler bütünü ve Aziz Milletimizin ruhuna işlemiş genetik duruş biçimleri…
Bunlar asil, çiçekli ve merhametli zamanların bize ulaşan ve bizden sonrakilere de ulaşacak olan kodlarıdır.
Tarihsel yürüyüşümüz, Anadolu’da Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin güncel imbiklerinden geçerek istiklâl ve onurlu varoluş yolunda sürmektedir.
Türkiye nereye giderse bizim kaderimiz ve büyük tarihimiz de oraya gider.
Kudüs bir alınyazısı gibi hep köklerimizde ve ufkumuzdadır.
Hak muinimiz olsun.
“İnna fetahnâ leke fethan mubînâ” sırrı, alınyazımızın mürekkebi olsun.
Adalet ve merhamet ekseninden giderek uzaklaşan dünyada, Türkiye’nin attığı adımlar ülkemiz, bölgemiz ve insanlık için umut, bereket ve iyiliğin adımları olsun.
Bu Kudüs için de böyle.
Kudüs için, bölgedeki ülkelerin durumu ortada.
Türkiye olmasa ne çok şey azalacaktı!
Bize öğretilen
Eğer ki ders aralarına teneffüs diyorsak, zaten sorun ortada! İki ders arasında nefes almak için ara veriyorsak, derste boğuluyoruz demektir. Bize, ders boyunca nefesimizi tutmayı öğrettiler. Yoksa fabrikada işçi, devlet dairesinde memur boğulup gider.
Memurlar ve işçiler gibi gidip geliyorduk okullara. Bunun için yetiştiriliyorduk. Okul binaları, kamu kurumlarının binalarına benzerdi zaten. Fakat hayat şartlarımız değişti. Kamu gökdelenlere taşındı, şirketlere benzedi. Okul bahçelerini demir parmaklıklarla çevirerek hapishanelere benzettiler.
Üniversite mezunları bile yeni çağa ayak uydurmakta zorlanıyor. Bir şeylerin yanlış gittiğini, bir şeylerin eksik olduğunu anlıyoruz, yanlışı düzeltmek için, eksiği kapatmak için çaba harcıyoruz. Hali vakti yerinde olan kentliler, kişisel gelişim kurslarına gidiyor. Tarikatlarda müritler çoğalıyor. Sosyal medya mecraları çığ gibi büyüyor. Sistem artık bizi boğuyor, hâlâ nefes alabilenler arayış içinde. Yeni şeyler öğrenmemiz lazım! Ama nasıl?Nereden? Kimden?
***
Elbette birbirimizden. Hayatı bir okula dönüştürmemiz gerek. Bilgiye erişim herkes için mümkün. Bir kıtadan öteki kıtaya online özel ders verilen bir devirdeyiz. Herkesin bilgisayarlar ve akıllı telefonlarla klavye kullandığı, yazarak iletişim kurduğu, telefonla bilgiye erişebildiği bir devirde. Bir tablette kütüphane taşıyabiliyoruz. Ne var ki, onları elimizde tutunca, içindeki her şeyi öğrenmiş olmuyoruz.
Nasıl ki, bir programın bilgisayarın belleğinde bulunması, onu kullanmayı bildiğimiz anlamına gelmiyorsa, hafızamıza kaydettiğimiz malumatı biliyor olmuyoruz. Bize böyle öğrettiler maalesef. Oysa öğrenmek fazlasını gerektirir. Erol Hızarcı-Çeto dergisi