Yeni bir kabine kurulurken...
Türkiye, seçimlerinden sonra sorunlarına yoğunlaşacağı yeni bir döneme giriyor. Bu yazının kaleme alındığı saatlerde kesinleşmiş gözüyle bakılan bakanlar ve üst düzey bürokratlar listesi doğruysa, sorunlarının çözümü, çözülemeyenlerin de rasyonel, yani ülke çıkarlarını makul şekilde koruyarak yönetimi şansı artıyor.
Ancak sorumluluk üstleneceklerin işi kolay değil. Türkiye’nin sorunları ciddi ve karmaşık. En büyük sorumluluk da atanırsa sanırım Mehmet Şimşek’in omuzlarında olacak. Ekonomiyi rayına oturtması, “piyasalara” her anlamda güven vermesi gerekecek. Onu muhtemelen Dışişleri ve Savunma Bakanları ile MİT Müsteşarı takip edecek.
İçişleri ve Adalet Bakanları’nın ise hukukun üstünlüğünü sağlamak için çalışmaları, temel insan hakları normlarına ve imzacısı olduğumuz uluslararası sözleşmelere uymaları yetecek. Yine de işlerinin kolay olduğunu söylemek zor. Sorunlarımızı çözmeye niyetli olmaları halinde bile karşılarında siyasi engeller ve kökleşmiş önyargılar bulacaklar.
Ayrıca depremin verdiği zayiatı, yapı stokunu yenileme gereksinimini, sağlık sektöründeki kırılma noktalarını, rüzgardan nem kapan turizmi, gelecek yılki yerel seçimleri, terör tehditlerini, Kıbrıs ve Ege gibi kronik sıkıntılarımızı, artık iyice araçsallaştırılan vize konusunu, bölgesel ve küresel krizleri de unutmamak gerek.
Unutulmaması gereken bir başka konu da küresel hegemonya mücadelesinin türevlerinden etkileniyor oluşumuz. ABD, Rusya ve Çin’le olan ilişkilerini gerdikçe tüm müttefikleri gibi bizden de germemizi bekliyor. Rusya’ya uyguladığı her türlü yaptırıma uymamızı, hatta bazen kraldan çok kralcı olmamızı istiyor. Çin için de sürekli uyarıda bulunuyor.
Hepsinin ötesinde de Irak’tan Afganistan’a savaşların bedelini biz ödüyoruz. Suriye’deki iç savaşın ağırlığını biz çekiyoruz. Sığınmacılar bize geliyor, bizde kalması arzu ediliyor. Libya’da inşaat sektörü yıllardır eksi yazıyor. İran yüzünden ilişkilerimiz geriliyor. Ukrayna savaşı emtia fiyatlarının artışına, yaşam standardımızın düşüşüne katkıda bulunuyor.
Daha da kötüsü bu hegemonya mücadelesinin tırmanma potansiyelini içinde barındırması. Ukrayna’daki savaş sağlanan her yeni askeri yardımla biraz daha genişliyor, derinleşiyor. Moskova artık dronların vuruş mesafesine girdi. Yakında orta menzilli balistik füzeler ve F16’lar devreye sokulursa savaşının seyrinin değişmesi olasılık dışı sayılamaz.
Yanlış bir varsayımın nükleer silah kullanılmasına yol açması da mümkün. Ama Amerika, Rusya’yı Ukrayna’da yorup hırpalama, bir tür siper savaşına mahkum etme stratejisinden vazgeçmediği sürece bölgeye barışın gelmesi pek mümkün değil. Ve ne yazık ki Amerika’nın vazgeçmek niyeti varmış gibi görünmüyor.
Biden, Çin’le yakınlaşmaya, onu Rusya’dan uzaklaştırmaya, Nixon gibi pragmatik davranmaya çalışıyor. Geçtiğimiz ay ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan muadili sayılabilecek Wang Yi ile Viyana’da uzun müzakereler gerçekleştirdi. Geçtiğimiz günlerde de CIA Başkanı William Burns’ün Pekin’e gizlice gittiği ve oradaki yetkililerle konuştuğu ortaya çıktı.
Niyet bariz bir şekilde savaşı uzatmak, Çin’le Rusya arasına mesafe sokmak. Görünen o ki Biden Yönetimi en az maliyetle Rusya’ya en çok zararı vermekte kararlı. Fakat ben her şeye rağmen bizi içine çekebilecek, seyri ve sonuçlarıyla daha da fazla etkileyebilecek Ukrayna Savaşının bir an önce bitmesi için Türkiye’nin çaba harcamasının şart olduğunu düşünüyorum.
Türkiye savaşı durduramayabilir. Ama en azından kendini bir kez daha çatışmadan ziyade çözümün tarafı olarak tecil ettirebilir. Diplomatik açılımını, hemen her istediğini yerine getiren, yasalarını ve anayasasını değiştiren İsveç’in NATO üyeliğine koyduğu vetoyu kaldırarak Amerika ile olan ilişkilerine kattığı ivmeyle güçlendirebilir.
Doğal olarak ne bununla, ne de Türkiye’nin atacağı başka adımlarla dış politikadaki sorunlar biter. Amerika bizi takdir edip Suriye’deki çıkarlarından vazgeçer, PKK’ya dolaylı desteğini keser. Ya da CAATSA yaptırımlarını kaldırır. Veya Kıbrıs sorunu bizim istediğimiz şekilde çözülsün, Türkiye’nin Ege’deki, Akdeniz’deki çıkarları korunsun der. İsveç’in NATO üyeliği olsa olsa F-16 kilidinin açılmasına yardımcı olur.
Diğer yandan akılcı politikalar, elimizdeki kozların iyi kullanılması, pazarlık imkanlarının sınırlarının belirlenmesi, özellikle de yeni yönetim kadrosuyla birlikte yeni bir Türkiye algısının yaratılması, biraz insan hakkı, biraz da hukukla birleşirse, içine dünya siyasetinde atılacak birkaç adım da katılırsa bize ekonomik ve stratejik anlamda nefes alacağımız önemli bir zemin sağlar…