Üçüncü seçenek…
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Guardian gazetesinin ünlü muhabirlerinden Luke Harding’e Lefkoşa’da verdiği mülakatta muhtemelen Rum tarafını çözüme teşvik etmek ama aynı zamanda kendisinin yeniden seçilme şansını arttırmak için söyledikleri Türkiye’de ve KKTC’de tepkilere neden oldu. En sert tepki de MHP lideri Devlet Bahçeli’den geldi. Basının da katılmasıyla tartışma verilen mülakatın maksadını aşan bir hale büründü.
Akıncı 6 Şubat’ta kendisinden alıntılarla haberleştirilen mülakatında çözüm için daha fazla çaba harcanması gerektiği mesajını veriyordu. Belli ki Harding’in sorusuna istinaden de Kırım tarzı bir ilhakın korkunç olacağını, kendisinin AB içinde bütünleşmiş Kıbrıs’tan yana olduğunu, Türkiye ile birleşmesi sırasında Hatay’ın Cumhurbaşkanı olan Tayfun Sökmen gibi hareket etmeyeceğini anlatıyordu. Bunun dışında ondan yapılan alıntılar işlemeyen çözüm sürecine yönelikti.
***
Ayrıca yazının Türk tarafının pozisyonuna hak verir bir havası vardı. Akıncı’nın itidalli bir iyimserlikle konuştuğu aktarılıyor, bir daha seçilemeyebileceği okuyuculara hatırlatılıyor, genç kuşakların adanın bölünmüşlüğünü kabullendiği vurgulanıyordu. Ama Akıncı’nın Türkiye ile birleşmekten endişe duyduğu da anlaşılıyordu.
Oysa ne Akıncı’nın endişe etmesine, ne de Türkiye’nin bu denli rahatsız olmasına gerek vardı. Unutmayalım ki Rum tarafı ile Türk tarafının birleşmesi hala Türkiye’nin resmi politikası. Ankara bir zamanlar çözümsüzlüğün çözüm olduğunu düşünüyor ve iddia ediyordu ama bu politika 2003’de değişti, çözüm isteyen, çözüm için çaba harcayan taraf Türkiye oldu.
2020 yılının siyasi konjonktürü de 1939’dan çok farklı. Dünya büyük ve kapsamlı bir savaşa girmiyor, Türkiye Suriye mandasını elinde bulunduran Fransa ve onun müttefiki İngiltere için kilit önemde bir ülke değil. Ankara KKTC’yi ilhakın bedelinin ağır olacağının farkında, BM Güvenlik Konseyi kararlarının ne anlama geldiğinin bence bilincinde. Çözüm isterken bile AB ile ilişkilerin bu denli gerildiği bir ortamda Akıncı’nın Sökmen olmaktan endişe etmesi yersiz.
Üstelik Lübnan’daki Denktaş-Klerides buluşmasını milat kabul edersek 52 yıldır devam eden görüşmelerde en çok Rum tarafı direndi, günümüzde de direnmeye devam ediyor. Türkler derseniz artık çözüm olsun da ne olursa olsun diye bakmıyor. Toprak karşılığı barış esasını uygulamak 2004’deki kadar kolay olmayabilir, Güzelyurt ya da başka yerdeki insanlar birleşme uğruna malından mülkünden fedakarlık etmek istemeyebilir.
Yani ortada bu şekilde çözümü zor, belki de imkansız bir sorun var. Rum tarafının Akıncı’nın işaret ettiği Türkiye ile birleşme olasılığını ciddiye alıp çıkarlarından feragat etmesini beklemekse gerçekçi değil. GKRY Akıncı’nın açıklamalarını uzlaşma için zemin kabul etmekten ziyade en iyi olasılıkla Türk tarafının zafiyet belirtisi olarak okuyacak, büyük bir olasılıkla da seçim kampanyası olarak görüp ciddiye almayacaktır.
Kaldı ki Kıbrıs sorunu Rum tarafıyla birleşmeyle çözülmezse Kıbrıslı Türklerin tek seçeneği Türkiye ile birleşmek de değil. KKTC kimse tarafından tanınmasa bile kurum, gelenek ve değerleriyle bağımsız bir devlet. Mustafa Akıncı da Cumhurbaşkanı olarak bu bağımsızlığın en üst düzeydeki temsilcisi. Eğer sorun BM müktesebatı, iki toplumlu-iki bölgeli federasyon ya da diyelim ki konfederasyon temelinde çözülmezse, var olanı yaşatmak, dünyanın KKTC’yi devlet olarak tanımasını sağlamak siyasi açıdan da, diplomatik açıdan da en doğru olanı.
***
Diğer yandan bizim de KKTC’yi “yavru vatan” metaforu dışına taşımamızda, hukuken ve diplomatik olarak eşit kabul ettiğimiz egemenliklerini söylemimize ve pratiğimize yerleştirmemizde yarar var. KKTC’ye mali destek vermemiz, Kıbrıslı Türklerin refah ve güvenliği için fedakarlık yapmamız onları eşit görmemize engel olmamalı. Kıbrıs bizim için önemliyse -ki bence önemli- Kıbrıslı Türkleri kendimizden yabancılaştırmamız, sorunlarımızı medya yerine ikili görüşmeler yoluyla çözmemiz gerekiyor.
Kıbrıs Türk kesiminin sol geleneğinde Türkiye karşıtı bir damar var. Haklı veya haksız nedenlerle var olan sorunlardan Türkiye’yi sorumlu tutuyorlar, Akıncı da dahil siyasetçiler bu algıdan yaralanmak için zaman zaman çıkışlar yapabiliyorlar. Bizim için doğru olan Türkiye karşıtlığını güçlendirmemek, sınırlı bir kesimin düşüncesini geniş kesimlerin benimsemesine zemin hazırlamamaktır. Zaten yeteri kadar sorunumuz var, bir de en yakınımızdakilerle sorun yaşamayalım. Bırakalım da Kıbrıslı Türkler kendi içinde tartışsın, kendi siyasi çözümlerini üretsin…