Türkiye’nin başaramadığı…

Kabul edelim ki, 13 yıllık bir mücadeleden en az Suriye muhalefeti kadar Türkiye de başarıyla çıktı. Daha önceki tatsız deneyimlerinden ders alarak önce müdahil olmaya karar verdi, sonra da diplomasisiyle, istihbaratıyla, askeri imkanlarıyla bu süreci yönetti. Belki arada taktik hatalar da yaptı ama sonunda hedefine büyük ölçüde ulaştı.

Savaştan tabii ki etkilendi. Milyonlarca sığınmacıya ev sahipliği yapmak zorunda kaldı, kendi içinde başlattığı barış süreci müttefiklerinin pozisyon alışı nedeniyle akamete uğradı, Rusya ile savaşın eşiğinden döndü, Amerika ile ilişkileri daha da fazla gerildi, çıkarlarını korumak için yaptığı müdahaleleri Avrupa’da tepki gördü.

Ancak müdahil olmasaydı da bunları yaşayacak, yine sığınmacılara kapılarını açacak, yine Amerika, Rusya ve Avrupa’yla gerilimli anları olacaktı. Sahada olmayan bir Türkiye gelişmelerin bazen yöneticisi, bazen kolaylaştırıcısı rolü oynayamayacaktı. Astana diye bir süreçten söz edilemeyecek, PKK konusundaki çekinceleri havada kalacaktı.

Keşke Esad ve yakın çevresi Türkiye’yi zamanında dinleseydi, hem rejimini hem de ülkesini böylesi bir yıkımdan korusa, yüzbinlerce insan savaşta ölmese, milyonlarca insan yerinden edilmeseydi. O ne yazık ki reform ve demokrasi yerine şiddeti ve işkenceyi seçti. 8 Aralık akşamı da yolsuzluk ve uyuşturucu ticaretinden elde ettiği paralarıyla Rusya’ya kaçtı.

Rusya ise hemen dönüp yeni rejimle müzakerelere başladı. İran ve Hizbullah derseniz bu savaşın net kaybedeni oldu. İsrail kazançlı çıktı. Hizbullah ve Hamas’ın İran bağlantısının kesildiğini gördü, ayrıca değişimi fırsata çevirip yeni rejimin kullanabileceği tüm askeri imkanları yok etme yarışına girişti. Avrupa da mülteci baskısından kurtuldu.

Fakat bariz bir şekilde en kazançlı çıkan ülke Türkiye oldu. Bu kazancı da ABD tarafından, bizzat seçilmiş başkanının ağzından geçtiğimiz gün bir gazetecinin sorusuna verdiği cevap sırasında tescillendi. Türkiye sadece Suriye’nin geleceği üstündeki etkisini perçinlemekle kalmadı, güçlü bir aktör olduğunu kabüllendirdi.

Şimdi bunun politikaya tahvil edilmesi, PKK unsurlarının Fırat’ın doğusundan, daha doğrusu Suriye denkleminden çıkartılması gerekiyor. Dışişleri Bakanı Fidan’ın hemen her fırsatta dillendirdiği gibi Türkiye Kürtlere, hatta SDG’ye değil Suriye siyaseti üstündeki PKK ipoteğine karşı. Amerika’nın istemesi halinde bu ayrışmanın çok daha kolay yapılacağının da idrakinde.

Amerika’nın iddiasıysa IŞİD’e karşı mücadelede SDG’ye dayandığı ve Türkiye’nin de SDG’nin PKK olduğuna inandığı yönünde. İlkine cevap bulmak kolay ancak ikincisini anlatmak, sorunun Türkiye’nin inandığından değil öyle olmasından kaynaklandığına muhataplarını ikna etmesi zor. Yıllardır deneniyor ama bu “anlatı” bir türlü değişmiyor.

Evet, resmi Amerika SDG’nin ana unsuru PYD/YPG’nin PKK olmadığını söylemekten vazgeçti. Fakat basını vazgeçmedi. Hemen her haberde inançtan, iddiadan bahsediyorlar. Sanki PYD/YPG PKK değilmiş de Türkiye öyle diyormuş gibi bir hava yaratıyorlar. Normalde kılı kırk yaran New York Times bile bir kez olsun Türkiye’nin söylediklerinde acaba doğruluk payı var mı diye araştırmadı.

Bu tutumda Türkiye algısının, dosttan çok hasım olarak görülmesinin katkısı olduğu gerçek. Bizim de değişmemiz, ihlaller yerine haklarla, hukukla anılmamız şart. Fakat aynı zamanda bunu bir iletişim başarısızlığı olarak görmemiz, ona göre tedbir almamız da gerekli. Belli ki daha fazla veriye, bu verilerin Batı basını, en azından onların Türkiye’deki temsilcileriyle paylaşmaya ihtiyaç var.

Ben, SDG’de kim PKK’lı, kim değil isim isim açıklayalım ya da mesela daha önce bu köşede yer verdiğim Teröre Karşı Savunma Mükemmeliyet Merkezi’nin (COE-DAT, Ankara) yıllık dergisi Defence Against Terrorism Review’da yer alan Andrew Self ve Jared Ferris’in PKK, PJAK ve PYD’nin aynı örgüt olduğunu, aynı merkezden yönetildiğini, sadece taktik özerkliğe sahip bulunduğunu anlatan makalesinden yararlanalım derim.

Çünkü Self ve Ferris, daha 2016’da PKK’nın Türkiye’deki silahlı kanadı olan HPG ile Suriye’deki silahlı kanadı olan YPG arasında geçişkenlik olduğunu, büyük ölçüde örgütün kendi web sayfasında verdiği ölüm ilanları üstünden doğum ve katılım yerlerine bakarak göstermiş, YPG’nin HPG’ye, HPG’nin YPG’ye katkıda bulunduğunu, güç kaydırmalarının Kandil’den yönetildiğini yazmıştı.

Ölü İnsanlar Yalan Söylemez (Dead Men Tell No Lies: Using Killed-in-Action (KIA) Data to Expose PKK’s Regional Shell Game) başlıklı makalede yazarlar Türkiye’nin “PKK ile PYD/YPG aynıdır” tezinin tartışılacak bir tarafının olmadığını ispatlamıştı. Açıkça söylemeseler de ima ettikleri devletlerin, özellikle de ABD’nin iki örgüt arasındaki bağlantıyı bilmelerine rağmen bilmezden gelmeleriydi.

Eminim Amerika’nınki başta olmak üzere Batı basınına bu gerçeği anlatmanın başka biçimleri ve yöntemler de vardır. Ben derdimizi ifrata vardırmadan, propagandaya dönüştürmeden anlatırsak, bir de Suriye’deki Amerika’nın askeri varlığına değil bu varlığın IŞİD gerekçesiyle PKK’yı korumak için orada bulunmasına karşı çıktığımızı vurgularsak başarılı olacağımıza inanıyorum.

Bazıları aksini iddia etse de tarihi bir fırsat yakaladığımızı, bu fırsatı birden çok senaryoyu dikkate alarak değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Diplomatik trafiğin, sembolik ziyaretlerin, şimdiye değin yapılan açıklamaların, Trump’ın iki gün önceki sözlerinin bu görüşümü desteklediğini varsayıyorum. Diğer yandan tarihin sonunun gelmediğini de biliyorum…

YORUMLAR (23)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
23 Yorum
  • Hükümsüz / 18 Aralık 2024 16:31

    Düzeltilecek bir şey varsa oda içerideki hava. Düzelir mi hiç sanmam. Halk çok hızlı bir şekilde değişim geçiriyor malesef devlet erki baya geriden geliyor. Hatta halkı aşağı çektiği de şüphe götürmez. Her şeye fazla üzülüp fazla sevinmemek ruh sağlığımız için gerekli.

    Yanıtla (0) (0)
  • okur / 18 Aralık 2024 14:19

    türkiye ne kazandı pek anlayamadım. olsa olsa malum şahıs ve onun gizli ortağı olduğu müteahhitlik şirketlerine gün doğmuştur. korkum suriyeyi de kendilerine benzetmeleridir. suriyeli yeni yöneticiler akılları varsa bunlara mesafe koyar.

    Yanıtla (1) (0)
  • Cüneyt / 18 Aralık 2024 12:11

    Basınımızda Prof Mensur Akgün , dış politika üzerine yazılar yazıyor değerlendirmeler yapıyor, bu milletimizin büyük kazancıdır.Keşke sayıları çok olsa !…..

    Yanıtla (3) (1)
  • Efedamat / 18 Aralık 2024 11:52

    Bu coğrafya bumerang cehennemi.
    Bumerangı sen atıyorsan bumerang gerekeni yapar tekrar senin eline döner.
    Ama başkası atıyorsa kafana yediğinle kalırsın.

    Yanıtla (1) (0)
  • Adnan Topuz / 18 Aralık 2024 11:16

    Bayram değil, seyran değil amcam beni niye öptü diye bir söz var. Bu övgü dolu sözleri bu kapsamda değerlendirmek gerek. Bu süreç bize diplomaside esnek olmanın önemini de gösterdi. Umarım bundan sonra esnek olmayı beceririz. Bu, zafer değil, sadece nefes aldırıcı bir başarı. ABD ve İsrail'in tutum değiştirmesinin bir sonucu. Çözüm sürecinde mezhep ve Kürt yapılanması sorunlarını esnek politikalarla yönetebilmeliyiz.

    Yanıtla (2) (1)
  • HAYRETI MUCIP / 18 Aralık 2024 10:54

    He he canım , daha daha neler kazanmadık ki !

    Daha önce akıllı ol ' diyen zırdeli simdi öve öve bitiremiyor , belki bir mektup da yazar !

    Ha bir de AB. bize bir milyar euro ek sadaka daha verecekmis !

    Yaşasın hayat !

    Yanıtla (5) (3)
  • Dr / 18 Aralık 2024 08:52

    Patron İsrail. Erdoğan rejimi rol kapmaya çalışıyor. İsrailin dediği oluyor. Trump Erdoğana gaz vererek İsrail politikalarını desteklemeye teşvik ediyor. Duruma göre havuç veya sopayla teşvik devam eder.

    Yanıtla (3) (2)
  • Insan haklari savunucusu / 18 Aralık 2024 05:21

    Suriye'de seriat rejimi kurulacak; bunda hic bahsetmiyorsunuz Sayin yazar. Turkiye ISiD'de verdigi destegi kesince 2 askerimizi yakip videousunu cektiler youtube'de yayinladilar. HTS denen terorist orgut de iSiD ve El Nusra'nin uzantisi. Teroristlerle muttefik olmak akla ziyan.

    Yanıtla (4) (3)
  • Selçuk fikret / 18 Aralık 2024 00:52

    Çıkarı dinden imandan ahlaktan edepten insanlıktan kısaca her şeyden önce olan bir halk var oldukça. türkiye hiçbir şeyi başaramaz basit bir örnek bir ingiltere liginden liverpol maçı ile türkiye liginden gs maçını en I QN su düşük bir yabancı bile buradaki halkın notunu en fazla 45 dakikalık tek yarıda verir ....

    Yanıtla (3) (2)
  • Okur / 18 Aralık 2024 00:50

    Yeni suriye nin geleceği anayasası yapılırken ortaya çıkacak. Muhtemelen küçük çaplı boy ölçüşmeler ara bulucular yardımıyla yatıştırılacak. Petrol gelirlerinin paylaşımı adil olduğunda kavga sona erecek herkes muradına kavuşacak.

    Yanıtla (0) (0)
  • Adem / 18 Aralık 2024 00:28

    Sayın yazar. Daha ilk cümlemizde doğru olmayan bir önerme ile başladınız. Türkiye 13 yıllık bu süreçten başarı ile çıkmadı. Çok çok büyük zararlar etti. Şimdi belki bir nebze bu zararları telafi etme imkanı çıktı ama degerlendirilebileceği de şüpheli. Değerlendirecek akıl olsa süreci doğru okur, Esad devrilmeden 10 gün önce Esad ile görüşme çabaları sergilenmezdi.

    Yanıtla (7) (1)