Renk körlüğü ve ötesi…
Biyolojik renk körlüğü kırmızı, yeşil ve mavi renklerden birinin ya da birden fazlasının ayırt edilememesine verilen ad, yani bir tür hastalık. Nedenin genelde genetik, tedavisinin de mümkün olduğu söyleniyor. Doktorlar sanırım hastalarına farklı türden lensler öneriyor. Toplumsal renk körlüğü ise bir fazilet. İnsanları renklerine, ırklarına ayırmadan görebilmeyi, onlara yüzyılların önyargılarıyla tanımlamamayı içeriyor. Biyolojik körlüğün aksine tedaviyi değil idraki gerektiriyor.
Ki bu da çok zor. Çünkü körleşemeyen açısından da körleştirmeye çalışan açısından da uzun bir mücadeleyi öngörüyor. Birinin kendini, diğerinin de dünyanın önemli ve etkin bir kesimini ikna etmesi anlamına geliyor. Derisinin rengi biraz daha koyu, hatta sarı olan, daha doğrusu öyle olduğu varsayılan insanların, farklı inanç ve geleneklere sahip olanların aptal, yeteneksiz, sağduyusuz olmadığını ispatlamayı ve tabii ki anlamayı şart koşuyor.
Tam bu iş artık bitti, eşitlik tescil edildi, toplumsal renk körlüğü gerçekleşti dediğiniz anlarda dahi tanımlama biçiminiz yine renk, atfedilen ırk ya da doğumla gelen aidiyet üstünden oluyor. Obama Amerika’ya Başkan seçilince de, Sunak İngiltere’nin Başbakanı olunca da yazılan, konuşulan ne olduklarından çok kim oldukları, hangi renk gurubuna dahil bulunduklarına odaklanıyor. Sevinenler bile genellikle ırk, ulus ayrımı üstünden seviniyor.
Onların seçimine karşın toplumu saran ırk, renk ayrımcılığı kolay kolay aşılamıyor. Obama’dan sonra da Amerika’da ayrımcılık sürüyor. Muhtemelen Sunak’ın iktidarı sırası ve sonrasında da İngiltere’de ırk, renk sorunu sınıflı toplumsal tabakalaşma içinde varlığını sürdürecek, gizli ya da açık ırkçılık kolay kolay bitmeyecek. Renk körlüğü sadece varlıklı kesime, elitlere, belli davranış kalıplarını benimsemiş insanlara tanınan bir toplumsal-siyasal lütuf olarak kalacak.
Yine de gelinen nokta inkar edilemez. 89 yıl Hindistan’ı doğrudan yönetmiş, ırkçılık tarihine işlemiş bir ülkeyi dün itibarıyla Hindistan kökenli bir siyasetçinin yönetmeye başlamasının önemini ırk ayrımcılığını ciddiye alan kimse reddedemez. Sunak, daha doğrusu İngiltere, yani Birleşik Krallık biz de dahil dünyanın pek çok ülkesi için emsal yarattı, “ulusu” ırktan, renkten, doğuştan gelen özelliklerden ayırabileceğimiz yeni bir küresel toplumsal değişim sürecinin kapısını araladı. Yavaş yavaş yaşanan bir değişim bir anda çarpıcı hale geldi.
Bir “Türkün” ileride mesela Almanya’yı yönetebileceğini, bir “Suriyelinin” mesela Türkiye’de cumhurbaşkanı, kim bilir belki başbakan olabileceğini görmek isteyebilecek herkese gösterdi. Ama muhtemelen Sunak emsali de uzun soluklu olmayacak, kendinden önceki politikacılar gibi cildinin rengi benimseyeceği politikalar içinde eriyip gidecek. Kısa süre içinde medya da insanlar da onun hangi kökenden geldiğini, ne renk olduğunu unutacak. Yaptıklarına ya da yapmadıklarına odaklanacak.
Umarım Rishi Sunak ülkesi için de dünya için de rengi ve kökeni kadar uygulamaya koyacağı politikalarla da emsal olur. Salgın sırasında Maliye Bakanı olarak kazandığı toplumsal güveni güce tahvil ederek ülkesinin başta ekonomi olmak üzere sorunlarının çözümüne katkıda bulunur. Uzunca bir süredir güçsüzleşmesini, küçülmesini “küresel güç” ihtirasıyla telafi etmeye çalışan İngiltere’yi, Ukrayna başta olmak üzere daha pek çok yerde yangına körükle giden ülke olmaktan çıkartır.
Yeni Başbakan vergi alıp almamakla çözülemeyecek kadar çok sorunla baş etmek zorunda. Salgın sırasında borçlanılarak harcanan 400 milyar Poundu yerine koysa dahi Brexit artığı sorunları aşmak, AB ile ilişkileri rayına oturtmak, ülkesini parçalanma tehlikesinden korumak, enerji fiyatlarının artışının getirdiği yükün adil paylaşımını sağlayarak aşırı sağın yükselişine engel olmak, hepsinin ötesinde de seçimlere kadar iktidarda kalmayı başarmak durumunda.
Ben, Sunak’la birlikte İngiltere’nin Türkiye’ye bakışında köklü bir değişiklik olacağını zannetmiyorum. O da kendisinden önceki başbakanlar gibi Türkiye’yi bölgesinin önemli ve etkin bir gücü, aynı zamanda çıkarlarına, beklentilerine aykırı işler yapan bir ülke olarak görecektir. Bana kalırsa vize politikasını, göçe ilişkin tutumunu farklılaştırmayacak, Hindistan’la ilişkilerde şimdiden sağladığı özel ivme nedeniyle Rusya’ya ambargo kervanına katılın diye ısrar da etmeyecektir.
Suriye’de ya da Kıbrıs’ta radikal bir karar almaya kalkmayacak, Yunanistan’la ilişkilerinde dengeyi, koruyacak, hep söyledikleri gibi İngiltere bir Fransa olmayacaktır. Sunak’ın Türkiye için yaratacağı en büyük tehdit Ukrayna krizinin niteliğini kavrayamaması, krizin bölgeselleşmesine, yayılmasına ve nükleerleşmesine büyük güç olacağım, büyük oynayacağım iddiasıyla, belki biraz da iktidarda kalma hırsıyla katkıda bulunması olur…