Dünya Trump’ı hazmetmeye çalışırken…
Trump, ülkesi başta olmak üzere dünyanın hemen her yerinde “aklı başında”, toplumsal normlara uyan, kurallara göre düşünmeyi ve hareket etmeyi bilen insanlarca çok da sevilip sayılamayacak bir kişilik. Her şeyden önce kibirli ve saldırgan, hak ve hukuk konusunda vukuatlı, ayrıca tescilli bir tacizci. Kendisinin de parçası olduğu düzenin değerlerini, kazanımlarını umursamamasıyla ünlü. Tabii ki ayrımcı ve biraz da ırkçı.
Ama hitabeti güçlü ve potansiyel seçmeninin ne istediğini biliyor, onların isteklerini dillendiriyor. Yeni gelenler, kaçak göçmenler nedeniyle işinizden olmayacaksanız, üç kuruşa çalışmak zorunda kalmayacaksınız diyor. Üretimin Çin’e ve başka yerlere kaymasının size yaşattığı çileyi gümrük vergilerini arttırarak ben ortadan kaldırırım sözü veriyor. Bundan sonra gereksiz savaşlarda canlarından olmayacaklarını müjdeliyor.
Savaşlara, Avrupa ve Asya’daki zengin ülkelerin güvenliklerini sağlamak için aktarılan paraların Amerika’da kalacağını söylüyor. Sıradan seçmenin üyelerini bilmediği, ne işe yaradığını anlamadığı NATO’yu desteklemeyeceğini, yeteri kadar katkıda bulunmayan ülkeleri başlarına bir şey gelirse korumayacağını açıklıyor. Ukrayna’daki savaşı 24 saatte bitireceğini iddia ediyor. Rekabetinin Çin’le olacağını ısrarla vurguluyor.
Bir de karşısına önce yaşlı ve akli melekeleri pek yerinde olmayan biri, sonra da yedeğe alınıp aday olmaya kalkmasın diye geri plana itilmiş bir başkası çıkınca girdiği seçimi ezici çoğunlukla kazanıyor. Seçim sürecini yakından takip edenler kendisine yönelik cinayet teşebbüsünün ve bu teşebbüs sonrasında verdiği reaksiyonun da sonucu etkilediği kanaatinde. 2020 seçimini aslında kazanmış olduğunu düşünenlerin sayısı da hiç az sayılmaz.
Fakat seçilmesinin sebebi ne olursa olsun, ülkesinde ve başka yerlerdeki “aklı başındakiler” tarafından ister sevilsin, ister sevilmesin 6 Kasım sabah saatleri itibarıyla karşımızda dünyanın hala en güçlü ve en etkili ülkesi olan Amerika’nın başına geçecek bir Donald Trump gerçeği var. Olağan dışı bir olay yaşanmazsa 20 Ocak 2025’de görevi devralacak, ilk gününden itibaren bazıları ülkesini, bazıları da bizleri ilgilendirecek icraatlarına başlayacak.
Trump 2.0 muhtemelen Trump 1.0 sürümünden dünya değiştiği, bu kez iktidara çok daha hazırlıklı olduğu için farklı olacak. Ve görünen o ki, ilk icraatları insani açıdan tatsızlıklar ve olası hukuk ihlalleri içerecek. Eğer dediklerini yaparsa güney sınırlarını daha sıkı korumak için tedbirler alacak, kaçak göçmenleri sınır dışı etmek amacıyla toplama kampları kuracak. Hepsinin ötesinde de dünkü New York Times’da endişeyle aktarıldığı gibi kendisine sadık bir federal bürokrasi yaratmaya çalışacak.
Dahası Trump dünyanın başka yerlerindeki siyasi akım ve liderler için emsal oluşturacak, başarısından çıkartılan dersler hiç şüpheniz olmasın ki Almanya’da, Fransa’da bile uygulamaya konacak. Dünya bizim kuşağın ve öncekilerin bildiğinden giderek daha farklı bir yere dönüşecek. Değerler daha kolay aşındırılacak, kurallar daha basit gerekçelerle ihlal edilecek. Olasıdır ki büyük jeopolitik değişimler de yaşanacak.
Umarım Trump Heritage Foundation tarafından 1981’den bu yana muhafazakâr iktidarlara yol haritası olarak hazırlanan ama bu seferki radikal değişimler içeren ve adına Project 2025 denen dokümandaki her şeyi hayata geçirmez, Vakıfla arasına yakın zamanda koyduğu mesafeyi korur, Foreign Policy’de Stephen Walt dahil pek çok kanaat önderinin korktuğu güçler ayrımını erozyona uğratacak teşebbüslerden kaçınır.
Çünkü Amerika’nın içindeki devinim dünyanın geri kalanını da bizi de yarattığı emsal, oluşturacağı güvenlik boşluğu ve liderinin kibri yüzünden etkileme potansiyeline sahip. Gelişmeleri yakından ve önyargısız takip etmemiz şart. Türkiye bir yandan yeni Amerika’nın vesile olacağı yeni dünya düzeninin parametrelerini doğru okumak, diğer yandan da Trump’ın Suriye’den asker çekmek dahil verdiği sözlerin, yaptığı konuşmaların hayale kapılmadan takipçisi olmak zorunda.
Tüm bunların ötesinde Amerika’nın bu içsel dönüşümünün bizim için fırsatlar yaratabileceğini, mesela Avrupa’nın yeni güvenlik mimarisinde çok daha büyük bir rol oynayabileceğimizi de görmeliyiz. Ben Filistin sorununun çözümü, hatta bölgede yaşanan insani trajedinin bitmesi konusunda fazla ümitli değilsem de, Ukrayna savaşının sonu Trump yönetimi tarafından gerçekten getirilebilir diye düşünüyorum ve burada Türkiye önemli bir sorumluluk üstlenebileceğine inanıyorum.
Mart 2022’deki İstanbul mutabakatı bana iyi bir başlangıç noktası olabilir gibi geliyor. Türkiye isterse, gerçek uzlaşmanın ancak Putin ile Trump arasında olabileceğini unutmadan, önümüzdeki iki ay içinde Rusya’nın ve Ukrayna’nın beklentilerini dengeleyen bir müzakere zeminini sağlamak amacıyla taraflara kolaylaştırıcılığa açık olduğunu münasip göreceği kanallardan iletebilir. İran için de benzeri bir teşebbüs geliştirebilir.
Fakat bunları yaparken Trump yönetimininim dünyada yaratacağı jeopolitik türbülansa ve gümrük duvarlarını yükseltmesinin neticesinde ticaret savaşları da dahil doğabilecek sonuçlara şimdiden hazırlıklı olmamızda, ikili ilişkiler söz konusu olduğunda Trump’ın dostluğuna, Elon Musk gibi tanıdıkların yakınlığına çok fazla güvenmememizde yarar var. Fırsatlardan yararlanalım ama tedbiri elden bırakmayalım, seçeneklerimizi de mümkün olduğunca açık tutalım…