Biz ne yapabiliriz?
BM Genel Kurulu’nun 74’üncü dönemi başlarken Genel Sekreter Antonio Gutarres’in davetiyle hafta başında kapsamlı bir iklim zirvesi gerçekleşti. Aralarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da olduğu pek çok hükümet ve devlet başkanı zirveye katılarak konuşma yaptı. Onlardan önce konuşan İsveçli genç aktivist Greta Thunberg ise dünya liderlerine “ne cüretle” metaforuyla özetlenebilecek bir çıkışta bulundu.
Toplantının amacı karbon salınımın azaltılması, devletlerin 2015 Paris İklim Zirvesi de dahil olmak üzere verdikleri sözlere uyması, dünyanın eskiden olduğu gibi bundan sonra da, bizden sonra da yaşanabilir bir yer olarak kalması. Guterres 77 ülkenin 2050 itibarıyla karbon salınımını sonlandıracaklarını veya alacakları tedbirlerle etkisini sıfırlayacaklarını (yani karbon nötr hedefine ulaşacaklarını), 70 ülkenin de iklim değişikliği ile mücadele etmek için daha fazla çalışacaklarını taahhüt ettiklerini açıkladı.
Gerçekten de devletlerin alacağı tedbirler önemli. Onlar caydırıcı ve özendirici düzenlemeler yapmazsa, iklimdeki değişimini, sıcaklık artışlarını, denizlerin yükselmesini, yıkıcı doğa olaylarını engellememiz mümkün olmaz. Yapılan araştırmalar 1880-2012 yılları arasında dünyanın ortalama sıcaklığının 0.85 derece arttığını, denizlerin 19 santim yükseldiğini gösteriyor.
H H H
Eğer tedbir alınmazsa bugün bir çok ülkenin sular altında kalması, sıcaklık artışının yatacağı kuraklığın tarımı vurması, dünyanın pek çok yerinde ciddi toplumsal-siyasal çalkantıların olması kaçınılmaz diye düşünülüyor. Göçün tetiklenmesine, hatta savaşların çıkmasına kesin gözüyle bakılıyor. Pek çok uzmana göre dünya kritik eşiği çoktan aştı, üstüne taşımayacağı kadar yük bindi.
En büyük sorun fosil yakıtlardan kaynaklanıyor, endüstrinin yarattığı kirliliği de unutmamak gerek. Söylendiğine göre iklim değişikliğini tetikleyen bir başka unsur da büyük baş hayvanların çıkarttıkları metan gazları. Ancak 1980’lerden bu yana yapılan çalışmalar, kampanyalar ve uyarılar az da olsa işe yaramışa benzer. Bir yanda devletler, diğer yanda şirketler tedbir almaya çalışıyor, Kyoto’da, Paris’te protokoller imzalanıyor.
Türkiye de dahil olmak üzere dünyanın pek çok yerinde fosil yakıtlar giderek terk ediliyor, motorlu kara taşıtlarının karbon salınımlarına sınırlama getiriliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Pazartesi günü New York’ta yaptığı konuşmada açıkladığı gibi plastik torba kullanımından yenilenebilir enerji kaynaklarının arttırılmasına kadar son yıllarda gerçekten de çok şey yapıldı, yapılma da devam ediyor.
Mesela İstanbul artık eski İstanbul değil, kışın uçaktan inerken sizi kesif bir linyit kokusu karşılamıyor. Evlerde ve işletmelerde çoğunlukla doğal gaz kullanılıyor. Ülke içinde nereye giderseniz gidin size yollarda devasa rüzgar gülleri eşlik ediyor. Barajlarımız, güneş santrallerimiz var. Belediye otobüslerimiz yeşil denen enerjiyle çalışıyor. Metrolar da öyle.
Trump Yönetimi Paris Protokolünden çekilse de uluslararası alanda bariz bir ivme oluştu. Çoğu gelişmiş ülke sorunun bilincinde, gelişmekte olan ülkeler için de ikna edici fırsatlar yaratılmaya çalışılıyor. Büyük kasırgalar, NASA’nın bile iklim değişikliğine bağladığı orman yangınları ve tabii ki BM’nin, sivil toplumun, bu konuda öncülük eden kanaat önderlerinin çabalarıyla ben devletlerin daha fazla tedbir alacağına, şirketlerin yeni duruma uyum sağlayacağına inanıyorum.
***
Asıl sorun sizin, benim gibi insanları ikna etmekte, iklim ve çevre bilincinin seçkinlerin tekelinden çıkartmakta. Çocuklarımız için, torunlarımız için, dünyanın geleceği için bireyler olarak da bir şeyler yapabiliriz. Onlara konforumuzdan çok da fedakarlık etmeden, mali külfete katlanmadan ekolojik dengesi bozulmamış, ozon tabakası daha fazla yırtılmamış, şehirlerini kasabalarını deniz suları yutmamış bir Türkiye, bir dünya bırakabiliriz. Yapmamız gerekenler de çok fazla değil.
Hali-vakti yerinde olanlar büyük motorlu, şehir trafiğinde pek de işe yaramayan dört çekerli bol karbon salınımlı arabalarından feragat edebilirler. Güçlerini, zenginliklerini elektrikli ya da hibrid arabalarla da ispatlayabilirler. Ayrıca küçük motorlu çok hoş arabaların sayısı ve çeşidi de piyasada az değil. Diyelim ki vazgeçemediler, o zaman hiç olmazsa evlerinin yüz metre ötesindeki manava, bakkala arabayla gitmeyebilirler.
Mümkün olduğunca toplu taşıma kullanmak, ulaşımın hızlı olduğu hatlarda uçak yerine trene binmek, var olan bisiklet yollarına hakkını vermek, metan gazı salınımını azaltmak için özellikle sığır etini daha az tüketmek de bu dünyaya yapacağımız bir katkı olabilir. Ya da piknik için ormanda ateş yakmak adetimizden vazgeçebiliriz. Biliyorum diyeceksiniz ki bunca dert ve sorun arasında iklim değişikliğini mi düşüneceğiz. Evet düşüneceğiz. Hepsiyle birlikte onu da düşünmek zorundayız. Aksi takdirde çok geç olacak…