Bir sözleşmenin ruhu ihlal edilir mi?
Yukarıdaki sorunun cevabı bana kalırsa hayır. Çünkü bir sözleşme veya antlaşma ya ihlal edilir ya da edilmez. Ama Washington’daki Ortadoğu Enstitüsü’nün (MEI) bir uzmanına göre ruhu da ihlal edilebiliyor ve Montrö Sözleşmesi söz konusu olduğunda Rusya tam da bunu yapıyor. Askeri kargoyu ticari gemilerle taşıyor, Ukrayna ve Suriye’de verdiği savaşları destekliyor. Hatta Türkiye Rus ticari gemilerinin geçişine Boğazları kapatmadığı için Rusya’nın savaş finansmanına dolaylı katkıda bulunuyor.
Uzman Türkiye’nin 28 Şubat itibarıyla Boğazlarından transit geçişi savaş gemilerine kapattığını söylüyor ama o -belki bilerek, belki bilmeyerek- daha fazlasını talep ediyor. Rusya’nın ruh ihlali karşısında Türkiye’nin sözleşmenin tamamını ihlal etmesini, serbest geçiş ilkesini ortadan kaldırmasını, 1936’da kendisine öyle bir yetki verilmese, sözleşmenin ikinci maddesi yükün niteliği ne olursa olsun ticaret gemileri bu boğazlardan geçer dese de, Rus malı taşıyan ticaret gemilerine geçişi kapatmasını talep ediyor.
MEI’nin web sayfasındaki 18 Mayıs tarihli yazıda hangi geminin hangi askeri malzemeyi taşıdığı dahi var. Rusların bu amaçla eski bazı Türkiye bayraklı gemileri aldığını, hangi ülkelere neler taşıdıklarını yazmış uzman. Bir de Rusya’nın, fakat aslında boğazlardan geçişi yönetme yetkisi Türkiye’de olduğu için bizim yaptığımızın yasal olsa da kabul edilebilir olmadığını, müsaade edilmemesi gerektiğini söylemiş. Neyse ki kimin müsaade etmemesi gerektiğini belirtmemiş.
Ancak yazısında önemli bir noktanın altını çizmiş; Ukrayna, Romanya ve Gürcistan’ın kıyıdaş olmayan ülkelerin Karadeniz’deki askeri varlığına getirilen kısıtlamadan memnun olmadıkları ve Montrö Sözleşmesi’ni değiştirmek için teşebbüse geçeceklerini belirtmiş. NATO’yu da göreve çağırmış, gemilerin kargoları konusunda daha dikkatli olması gerektiğini vurgulamış. Yazıyı dünya gıda kriziyle bitirmeden önce de Türkiye’den bir kez daha ihlal talebinde bulunmuş, Rusya için çalışan ticaret gemilerini Boğazlardan geçirmeyin demiş.
Ben Türkiye’nin böylesi bir talebi ciddiye alacağını sanmam. Muhtemelen başkaları da ciddiye almayacaktır. Zaten yazarı da yazısını pek ciddiye almamış, sözleşmeye ve maddelerine atıfta bulunmamış, daha ziyade durumun ciddiyetine dikkat çekmiş. Oysa Montrö’nün dördüncü maddesine baksaydı Türkiye’nin savaş zamanında savaşan taraflardan biri olmaması halinde her türlü kargonun ticaret gemileri tarafından taşınacağının kayda alındığını görürdü.
Rusya ile savaşa girmediği taktirde Türkiye’nin alabileceği tek tedbirin altıncı maddeye istinaden Rus bayraklı ticaret gemilerine Boğazlara gece girişi yasaklamak olduğunu okurdu. Lafı uzatmamak, yazıyı teknik hale getirmemek için müzakere tutanaklarından, bu kontrolsüz geçişin kimin tarafından sözleşmeye sokulduğundan, gemilerin yük tasnifinin hukuki-teknik zorluğundan, NATO’nun tedbir almasının dünya savaşı anlamına geleceğinden bahsetmeyeceğim.
Zaten amacım birini eleştirmek, polemiğe girmek değil konunun önemini vurgulamak, hukuki ve siyasi bağlayıcılığı olan bu tür metinlerin ne denli hafife alınabildiğini göstermek. MEI yazısı bana bu fırsatı verdi. Umarım ben de yazarına ve kurumuna -yazımı okurlarsa- daha derinlikli düşünme fırsatı veririm. Bir dahaki sefere soruna taşınan yük kadar hukuk ve siyaset açısından da bakma imkanları olur. Türkiye, daha doğrusu Türkiye’yi yönetme konumunda olanlar da Montrö Sözleşmesi’nin yakında müzakereye açılabileceğini görüp şimdiden tedbir alır.
Biliyorum, çok sorunumuz var ama bu da sorun olacağa benzer. Gerçekten de birileri değişiklik talebinde bulunabilir veya doğrudan doğruya sözleşmenin feshini isteyebilir. Türkiye de zor seçimler yapmak zorunda kalabilir. Çaresi bu konuların konuşulmasında, tartışılmasında, değişiklik talebi gelmeden tedbir alınmasında, değişiklik istenirse de savrulmadan, sarsılmadan nasıl hareket edileceğinin belirlenmesinde.
Ben Montrö’nün tüm eksikliklerine rağmen ülke çıkarlarına hizmet eden, ona 19 ve 21’inci maddelerine istinaden önemli stratejik imkanlar sağlayan, savaş gemilerinin geçişine koyduğu sınırlamalarla güvenlik beklentilerini karşılayan bir sözleşme olduğunu düşünüyorum. Elden geldiğince korunması, savunulması ve diplomasinin imkanlarının sonuna kadar kullanılması gerektiğine inanıyorum. Ve sanırım yanılmıyorum…