Bir konser, iki mesaj
Perşembe akşamı Cemal Reşit Rey salonunda Ermenistan Cumhuriyeti KEİ Temsilciliği tarafından düzenlenen iki yıldönümün birlikte kutlandığı bir etkinliğe davetliydim. Kutlanan ilk yıldönümü temsilciliğin 20 yıldır İstanbul’da olması ve iki ülke arasında normal diplomatik ilişkiler henüz kurulmamasına karşın işlevlerini sürdürmesiydi. İkinci yıldönümü ise Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün 30’uncu yılıydı.
Etkinliği taçlandıransa 1924 yılından bu yana var olan Gomidas (Yaylı Çalgılar) Dörtlüsü’nün konseriydi. Dörtlü Debussy, Gomidas, Messenet ve Harutyunyan’dan parçalar çaldı, Türkiye’den piyanistlerin katılımıyla kültürel paylaşıma atıfta bulundu, hepsinden önemlisi de tarihte yaşanan acı tecrübelerin ayırıcı değil birleştirici olabileceğini gösterdi. Adıyla ve müziğiyle salona hakim olan Gomidas bana çektiği acılar kadar işbirliğinin mümkün olabildiğini de hatırlattı.
Etkinlikten çıkarttığım ilk sonuç ya da mesaj ise Ermenistan’ın Türkiye ile yakınlaşmaya, önkoşulsuz normalleşmeye gerçekten hazır olduğu yönündeydi. Zaten öyle olmamış olsa böylesi bir etkinlik düzenlenmez, dolaylı yoldan kurulan diplomatik ilişkilerin 20’inci yılı kutlanmazdı. Umarım iki taraf arasında başlayan müzakereler bir an önce sonuçlanır, normal diplomatik ilişkilerin kurulması, iki ülkenin başkentlerinde büyükelçiliklerin açılması sağlanır.
Kafkasların istikrarı, Azerbaycan’ın 2020’deki askeri başarısının kalıcı siyasi sonuçlar doğurması, Ermenistan’daki Rus ipoteğinin hafiflemesi, Türkiye üstündeki soykırım baskısının daha da azalması için iki ülkenin ilişkilerinin normalleşmesi şart. Ayrıca normalleşmenin ekonomik sonuçlar doğurmaması, sınır ticareti ve turizm başta olmak üzere ortak fayda yaratmaması imkansız. Normalleşme eskisi gibi Azerbaycan’a rağmen olmayacağı için de artık daha kolay. Yeter ki karşılıklı beklentiler dengelenebilsin.
Benim etkinlikten çıkarttığım ikinci sonuçsa uzun süredir nadasa bırakılan, AB’nin çekim gücü karşısında ezilen, bölgedeki sorunlardan doğal olarak olumsuz etkilenen, AGİT, NATO gibi güçlü bölgesel örgütler karşısında siyasi değerini yitiren KEİ’nin canlandırılması gerektiği. Kurucu iradeyi ve örgüte ev sahipliğini temsil eden Türkiye eğer isterse 30’uncu yıl kutlamalarını fırsata çevirebilir, KEİ’yi Karadeniz havzasının istikrarını tehdit eden sorunların yönetilmesinin belli başlı araçlarından biri haline dönüştürebilir.
KEİ belli ki adındaki ekonomi kelimesine rağmen ekonomiye ilişkin bir şey yapamayacak. AB varken, Rusya kendi AB’sini kurmaya çalışırken, üstelik de karşılıklı yaptırımlarla var olan işbirlikleri dahi ortadan kalkarken örgüte üye 13 ülkenin herhangi bir alanda işbirliğini derinleştirmek amacıyla İstinye’deki KEİ merkezini düşünmeyecek. Bu havzadaki gerilim bu şekilde sürerse KEİ belki 31’inci yaşını bile kutlayamayacak. KEİ’yi kurtaracak tek şey siyasi etkinlik, bir tür düşünce kuruluşu haline dönüşmesi, yarı resmi arama toplantıları düzenlemesi olur.
KEİ’nin bölge sorunlarının konuşulduğu, çözümlerinin tartışıldığı, diplomatlarının, parlamenterlerinin, akademisyenlerinin, iş insanlarının, sivil toplum temsilcilerinin bir araya gelebildiği bir platforma dönüştürülmesi bana öyle geliyor ki önce Türkiye ve Rusya olmak üzere bölgenin belli başlı aktörlerine yarar sağlar. Bu da tabii ki bugünden yarına olmaz. 27 Haziran “zirve” toplantısından mucize çıkmaz. AB de, ABD de direnir. Muhtemelen Ukrayna da, Romanya da, Moldova da karşı çıkar. Yunanistan Türkiye’ye yarayacağını düşündüğü için değişimi engellemeye çalışır.
Ama istenirse sabır ve inatla bölge sorunlarına bölge bazında sahip çıkılması gereği karşı çıkanlara anlatılabilir. Montrö Sözleşmesi’nin ve aslına bakarsanız onun yarattığı değişmesi kolay olmayan Türk Boğazları rejiminin Karadeniz güvenliğini büyük ölçüde Karadeniz ülkelerine bıraktığı vurgulanabilir. Ukrayna-Rusya savaşında ve barışında oynadığı ve oynayacağı rol de Türkiye’nin ikna gücünü arttırabilir. Ayrıca değişim de kurucu belgelerin yeniden müzakeresini gerektirmeyebilir, aşamalı gerçekleşebilir.
Evet, KEİ var olan hiç bir bölgesel güvenlik örgütünün alternatifi olamaz fakat tamamlayıcısı olabilir. En azından Atina’daki kendisiyle bağlantılı düşünce kuruluşu, İstanbul’daki Parlamenterler Asamblesi aracılığıyla çatışma sonrası çözüm yönetiminde ve mutabakat gözleminde etkin rol oynayabilir. Azerbaycan-Ermenistan ihtilafında AGİT Minsk Grubunun yapamadığını yapabilir. Ukrayna ile Rusya arasında varılacak olası ateşkesin takibini sağlayabilir. Ya da deniz mayınları veya tahıllar konusunda kalıcı rejimler geliştirmek için çaba harcayabilir.
Biliyorum diyeceksiniz ki bir konserden çok sonuç çıkartmışsın. Asıl Gomidas’ı. anlatman, onun 1915’de yaşadıklarından söz etmen, bu büyük trajedinin ne olduğunu, nasıl tanımlanması gerektiğini söylemen gerekirdi. Haklı olabilirsiniz ama o zaman Gomidas bizi birleştirmez, düşündürmez, yeni şeyler aramaya yöneltmezdi. Bölerdi, zorlardı ve sorunlara sorun katardı. Katıldığım etkinliğin ruhuna ve vermeye çalıştığı mesajına aykırı olurdu. Huzurlu bir pazar günü dileğiyle…