Mütedeyyin insanlar bile bile susar mı?
Zaman zaman dindarlar üzerinden yaptığım eleştiriler konusunda, sanki dindarlara karşı bir husumetim olduğu yönünde eleştirilere, hatta yakın dostların sitemlerine muhatap oluyorum.
Bir kere hemen belirteyim, bu yazılar aynı zamanda bir özeleştiri niteliği taşıyor. Çünkü ben de dini hassasiyetleri olan bir insanım. Doğal olarak kendime karşı bir husumet besleyemeyeceğime göre, bu eleştirileri dindar karşıtlığı gibi görmek hakkaniyetli bir tutum değildir. Elbette herkes istediği gibi anlama ve değerlendirme özgürlüğüne sahiptir.
Açıkçası ben meselenin bu boyutu ile ilgilenmiyorum, esas derdim dindarlar… Çünkü mütedeyyin insanların son yıllarda yaşadığı ahlaki çürüme ve yozlaşma içimi acıtıyor.
Ülkenin şu anda içine düştüğü kirlilikten yorulan dindar-muhafazakar insanların, ciddi bir vicdan muhasebesi yaparak tavırlarını açık ve net olarak ortaya koymalarının zamanı geldi de geçiyor bile…
Maalesef mütedeyyin insanlar son yıllarda yaşanan yolsuzluklar, hukuksuzluklar, daha da önemlisi doğrudan dini töhmet altında bırakan din tacirliği karşısında duyarlı davranıp seslerini yükseltemedikleri için çok önemli bir sınavı kaybettiler.
Öyle ki bir takım din pazarlamacısı hoca taslaklarının “Allah için konuşuyorum. Ekonomi, dolar bilmem ne... Başlarım dolarına, Euro’na be. Adam namazı, abdesti kaldıracam diyor be. Sen kalkmışsın fiyatlar, benzin, menzin. AK Parti’ye inat CHP’ye oy verirsen cehennemde yanarsın cayır cayır!” şeklindeki yalana dayalı hezeyanları karşısında mütedeyyin insanlar susmayı tercih etmişlerdir.
Oysa tarihin bütün dönemlerinde din ne zaman iktidar mücadelesine alet edilmişse büyük acılar yaşanmış ve kaybeden hep Müslümanlar olmuştur.
“Düşmanın kazanma tehlikesi varsa, yalan mumahtır” ya da yolsuzluklara kılıf hazırlayan fetvalar üretilirken mütedeyyin insanların susması dindar vicdanları derinden yaralamıştır.
Her zaman Müslüman duyarlığına sahip olması gereken mütedeyyin insanlar, KKM ile har ay ‘faiz lobisi’ne milletin vergilerinden milyarları akıtanlara karşı vicdanlarının sesini dinlemeyi değil, ideolojik bağnazlığı tercih etmişlerdir.
Bir bakan sırf üç-beş oy fazla alabilmek uğruna kendisini alkışlayanların “vur de vuralım, öl de ölelim” diye bağırmalarına “onun da zamanı gelecek” diyerek açıkça kötülüğü teşvik ederken mütedeyyin insanların kılı bile kıpırdamamıştır.
Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Adıyaman Belediye Mezarlığı’nda dua okunurken; ortaya atılan bir kişinin Kılıçdaroğlu’nu hedef alarak, “O Fatiha (suresi) okumayı bilmiyor ki, neden okutuyorsun” şeklindeki provokasyonu karşısında dindar mahalleye mensup bir tek insan çıkıp “Bu doğrudan dine yapılan bir saldırıdır” deme erdemini gösterememiştir.
Cumhurbaşkanı bayram sabahı Sultan Ahmet camiindeki mitinginde “Şu anda muhalefet ne diyor? Gelince Diyanet İşleri Başkanlığını kaldıracaklarmış. Yerine inanç bilmem ne başkanlığı diye bir şey kuracaklarmış” sözleri karşısında içinde bulundukları mekanın nezahatine yakışmayan bir üslupla muhalefeti yuhalayan mütedeyyin insanlar, ne yazık ki mescitlerimizi kirleten bu siyaset oyununun en çok dini yaraladığını görememişler ya da görmemeyi tercih etmişlerdir.
Daha da acı olanı cami cemaatinin “yuh” seslerinden cumhurbaşkanının “Yuh yetmez, 14 Mayıs’a kadar gece gündüz çalışacağız ve onları siyasi mevta haline getireceğiz” sözleri olmuştur.
Doğrusu bir Müslüman olarak camilerin böylesine bir seçim arenasına dönüştürülmesinden hicap duyuyorum. Bilelim ki İslami değerlerin, Müslümanların ibadet mekanları olan camilerin üç-beş oy uğruna böylesine siyasete alet edilmesinin kimseye faydası olmadığı gibi İslam’ın izzetine da yakışmaz.
Gerçekten hüzün verici bir durum… Keşke AK Parti zihinlerde İslam’a zarar veren bir fotoğraf karesiyle anılmayı tercih etmeseydi…
Açıkçası kişisel olarak her şeyden vazgeçmeye razıyım, cumhurbaşkanlığı da iktidar da devlet de hepsi AK Parti’nin olsun… Ama Allah rızası için hepimizin tek dayanak noktası olan İslam’a bunu yapmayın ve uzun yıllar Müslümanların yüzünü yere düşürecek bir din pazarlamacılığından vazgeçin…