Lider kutsayan sloganlara itirazım var…
Genetik kodlarımızdan kaynaklanan bir durum mudur bilemem ama devletin kurucu liderlerine, parti liderlerine, tarikat ve cemaat liderlerine kutsallık atfetmekten bir türlü kurtulamıyoruz.
Malum geçtiğimiz günlerde Harbiyeli genç teğmenlerin mezuniyet töreninde “Atatürk’ün askerleriyiz” sloganıyla başlayan tartışmalar, her gün başka bir boyutta karşımıza çıkıyor.
CHP lideri Özgür Özel’in Cuma günü Muğla’daki bir etkinlikte yaptığı konuşma sırasında bir vatandaş ”Atatürk’ün askerleriyiz” diye slogan attı. Özel bu sloganı atan vatandaşa “Ben onu söyleyeceğim zaman söylerim, benim yerime konuşma” diyerek önemli bir uyarıda bulundu.
Hemen belirtelim, askerler dahil, her bir birey “Atatürk’ün askerleriyiz” ya da “Türkiye’nin askerleriyiz” sloganları atabilir elbette. Bireylerin tercihleri konusunda kimseyi yargılama hakkına sahip değiliz. En azında kişisel anlamda kendimde böyle bir hak görmüyorum.
Ancak, her bakımdan buram buram kutsallaştırma kokan ve de ideolojik bir çerçeveye oturtulan bu tür hamasi sloganları evrensel demokratik değerler açısından sorunlu gördüğüm için itiraz ederim. Bu benim kişisel kanaatim, dileyen bu görüşüme itiraz edebilir… Ama esas itiraz edilmesi gereken, bu tür sloganların giderek lider tapınmacılığına dönüşmesidir. Çünkü bu ‘tapınmacılık’ işi, sadece bir lider sevgisinden ibaret olmayıp, zamanla ülkedeki otoriter zihniyetin kalıcı hale gelmesini sağlayacak önemli bir unsurdur.
Mesela Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Filistin mitingine gelişte “İşte Ordu, işte komutan” sloganlarıyla karşılanıyor. Bu örnekleri destekleyen daha da tehlikeli sloganlarımız var. Gerek Erdoğan’ın gerekse Bahçeli’nin konuşmaları sırasında “Öl de ölelim, vur de vuralım” sloganlarının atıldığını da biliyoruz. Böyle bir absürtlük olabilir mi, neden ölmemiz gerekiyor ki yaşamanın suyu mu çıktı…
“Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir, bir insanı dirilten bütün insanlığı diriltmiş gibidir” ilahi hitabına muhatap olan dindar insanların hayatları ölme ve öldürmeye ayarlı olabilir mi?
Demek ki oluyormuş… Eğer, liderleri, kişileri, şeyhleri kutsallaştırıp kendi ideolojik dünyanızda bir “tapınma” icat ederseniz, artık sizi bağlayan hiçbir değer kalmamış demektir.
Maalesef dünya değişti, nesiller değişti ama Türkiye’nin sağcısının, solcusunun, İslamcısının arkaik zihniyet yapısı hiç değişmedi. Öyle anlaşılıyor ki 21. Yüzyılda bile Kemalettin Kamu’nun o “Kabe Arab’ın olsun, bize Çankaya yeter” şiirinde ortaya konan arkaik zihniyetin ilkel ruh halinden kurtulmaya hiç niyetimiz yok.
Biliyorum liderlerine, şeyhlerine ‘iman eden’, onları icat ettikleri sloganlarla her gün takdis eden Kemalist, İslamcı, Ortodoks solcu ve milliyetçi müritler için kabul etmesi zor olsa da lider tapınmacılığının gündelik hayatın bir parçası haline geldiği ülkelerde ‘demokrasi’ ve ‘hukuk’ zihniyetinin gelişmesi pek mümkün değildir.
Bazı okurların özellikle Mustafa Kemal’le ilgili ifadelerden ‘Atatürk karşıtlığı’ çıkarabileceklerini dikkate alarak hemen belirtelim, alınganlık yapmanıza gerek yok. Atatürk ve arkadaşları kurtuluş mücadelesi vermiş ve bu ülkeye genç bir Cumhuriyet armağan etmişlerdir. Dolayısıyla onlara karşıtlık değil, ancak şükran borcumuz olabilir.
Ama unutmayalım ki modern demokrasiyle yönetilen ülkeler kurucu ve kurtuluş mücadelesi vermiş liderlerini tanrısal bir varlık olarak değil, ‘insan’ olarak görürler. Ayrıca hiçbir medeni memlekette ‘kurucu’ ve ‘kurtuluş mücadelesi’ veren liderler için ayinler düzenlenmez.
Ama bizim ülkemizde tarikatlarda müritler şeyhleri için, Kemalis müritler Atatürk için, partili müritler de liderleri için tapınma ayinleri düzenlerler ve zihin dünyalarında her gün onları tavaf ederler. Dünyayı az çok okuyabilen herkes bilir ki demokrasilerde böyle bir ayin geleneği olmaz, olursa da o demokrasi olmaz… Ayrıca her gün Kemalizm’e ‘iman tazeleme’ hurafeciliğinin, akla ve bilime itibar eden Atatürk’ün “Muasır medeniyet seviyesi” hedefiyle de bağdaşması asla mümkün değildir.
Kabul edelim ki bu zihniyet dünyasından beslenen bir ülkede demokrasi olmaz, hukuk olmaz, şeffaflık olmaz, özgürlük ve insan haklarının kıymeti ise hiç olmaz. Maalesef burası Türkiye, biz kuru ekmeğe talim etsek de şeyhlerimize liderlerimize tapınmaya devam ederiz…