En güzel hukuk masalını siz anlatırsınız…
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’nde düzenlenen Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Değerlendirme toplantısında konuşan Adalet Bakanı Abdülhamit Gül demiş ki: “Eski Türkiye’de hukukun eline çekiç verdiler ve herkesi çivi gibi gördü. Kimisini inancından, kimisini siyasi görüşünden, kimisini kılık kıyafetinden suçlayan bir hukuk vardı. Bugün ise sadece hukuk ve hukukun üstünlüğü var. Yeni Türkiye’de başka arayışlara yer yoktur. Biz insanımıza baktığımızda hak ve özgürlük görüyoruz. Sadece insanımızı öncelemeye devam edeceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde reformları hayata geçirmeye kararlıyız.”
Bu sözleri duyunca gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Epey bir süredir reform masalları anlatmıyordu adalet bakanımız, anlaşılan şu günlerde halkımızın yeni masallara ihtiyacı var.
İşin komedi boyutunu bir tarafa bırakacak olursak, Türkiye yeni alaturka sistemle birlikte ‘kuvvetler ayrılığı’ndan ‘kuvvetler birliği’ne terfi ettiği için ‘hukuk devleti’ özelliğini büyük ölçüde kaybetti.
Çok doğaldır ki hukuk güvenliğinin olmadığı bir ülkede insanların adalete olan güveninin kaybolması da kaçınılmazdır. Nitekim yapılan kamuoyu araştırmaları da toplumun yargıya olan güveninin her geçen gün azaldığını gösteriyor.
Adalet Bakanı çok haklı olarak yargının geçmişteki yanlış kararlarına işaret ederek o dönemde “hukukun eline çekiç verdiler, herkesi çivi gibi gördü” diyor.
Evet doğrudur, geçmişte de hukukun zaafları vardı ve ciddi mağduriyetler yaşandı. Esasen AK Parti’yi iktidara getiren de bu kirli iklimin yarattığı mağduriyetlerdir.
Peki Adalet Bakanı’nın söylediği gibi bugün insanlarımıza baktığımızda ‘hak ve özgürlük’ mü görüyoruz?
İşte iktidarın bize anlatmaya çalıştığı ama bir türlü inandıramadığı ‘hukuk masalı’ tam da bu noktada başlıyor…
Hemen hatırlatalım, bir toplumda insanların kendilerini özgürce ifade edebilmeleri, en doğal insani haklarını kimsenin gasp edemeyeceğinden emin olabilmeleri için öncelikle o ülkede hukuk güvenliğini sağlayacak olan yargının bağımsız ve tarafsız olması gerekir.
Şimdi Adalet Bakanı’na soralım; yargı bağımsızlığının teminatı olması gereken HSK’nın MHP’li üyesi “genel başkanım istedi, görevi bıraktım” diyebildiği bir hukuk sisteminde yargı bağımsız mıdır?
PKK ve FETÖ’ye yataklık iddiasıyla tutuklanan ve ‘hiçbir güç onu buradan çıkaramaz’ denilen Amerikalı rahip Brunson’un, Trump’ın hakaret dolu mektubu ve telkinleri sonrasında evine gönderilirken yargı gerçekten bağımsız mıydı?
Anayasa’nın 152. Maddesinin açık hükmüne rağmen Anayasa Mahkemesi ve AİHM’nin kararlarını uymayan alt derece hakimleri siyasetten güç alarak yargı bağımsızlığına gölge düşürmüş olmuyorlar mı?
Artık biliyoruz ki iktidar erki bazı kişilerin tutukluluklarının devamı yönünde açıkça görüş beyan etmekten çekinmiyor. Acaba Bakan Gül, icat edilmiş iddianamelerle 4-5 yıldır hapiste tutulmaya devam edilen Kavala ve Demirtaş’a baktıkça da ‘hak ve özgürlükleri’ görebiliyor mu?
Maalesef hukuk devleti anlayışından uzaklaştıkça yaşanan mağduriyetler de, yargı konusundaki sorular da her geçen gün artmaya devam ediyor. Gelişmiş dünyanın yeni bilimsel gelişmeleri, teknolojileri konuştuğu bir yüzyılda hukuksuzluklar ve insan hakları ayıplarıyla anılan bir ülke olmak insanın gerçekten içini acıtıyor.
Tek dileğimiz bu kabusun bir an önce bitmesi… Umarız, cezaevindeki tutukluluğunun 4. yılını tamamladığı 1 Kasım’da düşüncelerini paylaşan Osman Kavala’nın şu ifadeleri Adalet Bakanı dahil hepimizin zihninde adaletin tecellisi konusunda yeni bir zihniyet değişimine vesile olur:
“Hayatımın dört yılını kaybettikten ve bir ‘memleket sorunu’ haline geldikten sonra, teselli bulabileceğim şey, yaşadıklarımın yargıdaki sorunlarla yüzleşilmesine katkıda bulunması ve benden sonra yargı karşısına çıkacak olanların daha adil bir muamele görmeleri ihtimalidir.”