Bu ülkede eğitimin bir sahibi olur mu?
Esas itibariyle eğitimde orta öğretimden başlayan bir sistem inşa edilemediği için bu okullar adeta doldur-boşalt mekanına dönüşmüş ve milyonlarca genç üniversite kapılarına bırakılmıştır. Mekansal anlamda baktığımızda evet yüzlerce üniversitemiz var ama kalite anlamında büyük çoğunluğu neredeyse yok hükmünde.
Maalesef modern anlamda devletin bir akademi planlaması olmadığı için devlet ve özel üniversiteler dahil toplamda 15-20 üniversite dışında kalan üniversitelerden mezun olan gençlerimizin öneli bir bölümünün kariyer planlaması yapması pek mümkün gözükmemektedir. Dünyanın hiçbir gelişmiş demokratik ülkesinde bilimsel kriterlere uymayan doldur-boşalt üniversitelerini görmek mümkün değildir.
Ne yazık ki bizim üniversitelerimiz gençlere meslek ve kariyer edindirmeyi değil, diploma vermeyi öncelediği ve bununla da övündüğü için hiçbir gelecek umudu olmayan vasıfsız milyonlar yaratmıştır.
Oysa önemli olan görkemli binalar dikip kapısına ‘üniversite’ yazmak değil, o binaları bir bilim merkezi haline dönüştürebilmektir. Özellerin açtığı merdiven altı üniversiteler dahil pek çok il ve ilçelerdeki üniversite ve yüksek okullarda milyonlarca gencin yılları, enerjileri heba edilmektedir. Kaldı ki bu okulların önemli bir bölümünde ders verecek akademik düzeyde bilim insanı da bulunmamaktadır. Öyle ki bazı ilçelerdeki yüksek okullarda bölgedeki avukat ya da müftü ders vermek durumundadır.
Aslında bugüne kadar iş başına gelen bütün siyasal iktidarlar da bilmektedir ki Türkiye, gelişmiş dünyadaki modern eğitim sistemlerini inşa etme imkanına ve kabiliyetine sahiptir. Esas itibariyle Cumhuriyet’in kuruluşundan buyana eğitimde alınan mesafe azımsanacak bir başarı değildir.
Ancak Doğu toplumu olmaktan kaynaklanan bir nakısa olsa gerek, iyi başladığımız bütün adımları bir türlü başarı ile sonuçlandırmayı beceremiyoruz. Eğitim Şuralarında dünyadaki önemli eğitim modelleri tartışılır, raporlar hazırlanır ama sonunda siyasal iktidarların popülist hevesleri yüzünden bu raporlar raflarda tozlanmaya terk edilir.
Galiba bu ülkede eğitimin bir sahibi yok… Haksızlık etmeyelim, belli iktidarlar döneminde zaman zaman kayda değer çalışmalar yapılmış, ancak bu çalışmalar akli ve ilmi bir çerçeveye oturtulamadığı için hep yarım kalmıştır.
Ama kabul etmek gerekiyor ki bu ülkenin sadece eğitimde değil, hemen bütün sorunlara yaklaşımdaki zaafı, ideolojik ve dayatmacı zihniyetten kurtulamamasıdır. Bu konuda yakın tarihimizdeki iki örnek ibret verici niteliktedir. Birincisi 28 Şubat’ta cuntacıların eğitim yaklaşımı, ikicisi ise eğitime ideolojik gözlüklerle yaklaşan siyasi iktidarlar. Malum 28 Şubatçılar İmam-Hatiplere olan alerjileri yüzünden meslek liselerini de ölüme mahkum etmişlerdi. Bu arada mevcut iktidarın da ‘dindar nesil’ yetiştirme hevesi yüzünden İmam-Hatip ve ilahiyatlar dahil bütün okulları kalitesizlikte eşitlediğini bir yere not etmek gerekiyor.
Biz görkemli üniversite binaları ve hiçbir hedefi, umudu bulunmayan milyonlarca üniversite öğrencimizin varlığı ile övünürken, gelişmiş dünya her gün yeni bilimsel gelişmelerin altına imza atmaya devam ediyor. Bunun için bizi kıskandığını söylediğimiz Almanya’daki eğitim sistemine bakmak bile yeterli olacaktır.
Dünya üniversiteleri akademik sıralamasına (ARWU) göre Almanya dünyanın en yenilikçi ve köklü üniversitelerine sahiptir ve burada okumak her öğrenci için bir ayrıcalıktır. Peki bu nasıl başarıldı dersiniz?
Bir kere bu başarı, orta öğretimden başlayan modern bir sürecin sonucudur. Buradaki orta öğretim okulları nitelik ve eğitim sistemlerine göre genel olarak şöyle sıralanmaktadır: Alman eğitim sistemi içerisindeki Hauptschule genel olarak en temel düzeyde eğitim verir ve meslek hayatına kalifiye eleman yetiştirme amacındadır.
Mesela Hauptschule ve Gymnasium arasında yer alan Realschule, daha vasıflı meslekler için temel eğitim sunarak öğrencilerin teknik liselere geçiş yapmasına olanak tanır. 6 yıllık eğitim süresi içinde öğrenciler diploma (Fachoberschulreife) ile meslek hayatına başlayabiliyor ya da eğitimlerine devam ederek lise diploması (Abitur) alma hakkı kazanır.
Alman eğitim sisteminde en iyi öğrencileri yetiştiren Gymnasium okulları ise tamamen üniversite ve akademik kariyere yönelik temel bir eğitim sunar. 9 senelik eğitim süresinde öğrenciler, lise diplomalarını (Abitur) aldıktan sonra, üniversite ve meslek yüksek okullarına girebiliyor veya eğitim öncesi kendilerini geliştirmek adına bölümüyle ilgili bir alanda mesleki eğitim alabiliyor.
Eğer bir gün eğitimi dert edinerek aklı ve bilimi esas alan bir iktidara sahip olabilirsek, belki o gün biz de gençlerimizin kaçmak istemediği bir Türkiye ile tanışabiliriz…