Bu hallere düşmemeliydik
AK Parti 2002 yılında iktidar yolculuğuna çıkarken destek verenler de fikri anlamda karşı olanlar da iyimser bir beklenti içindeydiler. Hakkaniyetle söylemek gerekirse AK Parti ekonomide, demokratik değerlerin öncelenmesinde bu beklentileri daha da güçlendirecek adımlar attı ve Türkiye’nin makus talihinin yenilmesi yönünde hepimizi umutlandırdı.
Şimdi geriye dönüp baktığımızda o günlerde böyle bir umut baharının yaşanıp yaşanmadığından şüpheye düşüyoruz. Sanki hiç öyle umut dolu bir dönem yaşanmamıştı ya da gördüğümüz sadece bir rüyaydı…
Elbette rüya değildi ve Türkiye AK parti iktidarıyla 2011’e kadar her alanda önemli mesafeler aldı. Ancak ne zaman ki AK Parti ortak aklı terk ederek bütün yetkilerin tek elde toplandığı otokratik bir hayale kapıldı, işte o zaman Türkiye de AK Parti de kaybetti.
Hemen hatırlatalım, bütün hükümetler seçim yoluyla gelirler ve başarısız olmaları halinde yine halkın oylarıyla giderler. AK Parti’nin de dünyanın sonuna kadar iktidarda kalabilmek için elinde bir senet olmadığına göre, günün sonunda aynı sonucu yaşayacaktır. Bugün itibariyle halkın yaşadığı yoksulluk dikkate alındığında, 2023’ün AK Parti’nin iktidara veda seçimi olması kuvvetle muhtemeldir.
Başlıktaki “Bu hallere düşmemeliydik” ifadesi, AK Parti’nin kaybetmesiyle ilgili bir hayıflanma değil elbette. Partiler bazen kazanırlar, bazen de kaybederler, demokrasi biraz da böyle bir şeydir. Buradaki hayıflanma, dindarların kaybedişiyle ilgilidir.
Zira son yıllarda dindar kimliğini ön plana çıkaran, hatta zaman zaman dini siyasi söyleminin merkezine taşıyan AK Parti, iktidardaki bütün yanlışlarını dinle irtibatlandırarak hem dinin üzerine büyük bir yük yüklüyor, hem de ülkedeki dindarlık anlayışının haksız bir şekilde sorgulanmasının yolunu açıyor.
Aslında AK Parti dini böylesine hoyratça kullanmasa, her icraatını dini söylemlerle topluma sunmasa, yani dinle siyaseti özdeşleştirmese kimse iktidarın yanlışlarının sorumluluğunu dine ve dindarlara yüklemeyecek ve mesele tamamen siyasi bir çerçevede değerlendirilecek.
Mesela faiz konusunda “Nas var, nas…” deyip sonra da Türkiye’yi dünyanın faiz cenneti haline dönüştürürseniz, burada en büyük zararı dini değerlere ve dindarlara vermiş olursunuz.
Eğer Kaşıkçı dosyasının, Suud hanedanına devredilmesine hukuk adına itiraz eden ve adeta hukuk dersi niteliği taşıyan bir ‘muhalefet şerhi’ yazan 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Nimet Demir’in biletini kesip İstanbul’dan Maraş’a gönderirseniz, toplumda dindarların iktidarının adaletle hükmetmediği kanaatini yaygınlaştırırsınız.
Dinin ‘ahlak’ ve ‘edep’ üzerine bina edildiğini yok sayarak, kadınlara yönelik asla söylenmemesi gereken “o kelime”yi siyasetin söylem dili haline dönüştürürseniz, bu ülkede dindarların ahlakını sorgulatır hale getirirsiniz…
Esas itibariyle İslam özgür bireyi muhatap aldığı halde, Türkiye dahil bütün Müslüman ülkelerde özgürlük, bir bakıma fitne-fesat unsuru olarak görülmektedir. Oysa insanın iyi ve kötüyü seçebilmesinin temel şartı özgür olmaktır. Nitekim Kur’ani ifadeyle insana madde üzerinde tasarruf imkânı verilmiş,(1) sonuçlarına katlanmak şartıyla iman edip etmeme konusunda serbest bırakılmıştır. (2) ve bütün yapıp ettiklerinden sorumlu olduğu, “zerre kadar hayır işleyenin de, zerre kadar kötülük yapanın da bunun karşılığını mutlaka göreceği” (3) belirtilmiştir.
Hasan Onat Hoca’nın, özgürlük-varlık bağlamındaki şu tespiti önemlidir: “Özgürlük doğrudan insanın varlık yapısı ile ilgili olduğundan insan olmak ‘özgür’ olmak demektir. Ancak insan kendi varlığının farkına varmaya başlayınca, kendi kendisinin yaratıcısı olmadığını, yaratılmış bir varlık olduğunu da anlamaya başlar. Bu gerçek, en azından ontolojik özgürlük kadar insanın özgürlük anlayışının da belirleyici olmasına alan açmaktadır. İnsan özgürdür; fakat özgürlüğün insan eylemlerini besleyen kökleri insanın kendilik algısındadır; tezahürleri ise insanın kendini gerçekleştirme sürecinde, emeğe bağlı olarak ortaya çıkar.” (4)
Eğer her vesileyle dindarlık vasfını öne çıkarmaya gayret eden AK Parti, bireyin özgürlüğünü esas alan İslam’ın önerilerine rağmen özgürlükleri kısmak için yasalar çıkarmaya devam ederse bilelim ki en büyük mağduriyeti dindarlar yaşayacaktır.
1- Câsiye, 45/12-13.
2- Kehf, 18/29.
3- Zilzâl, 99/7-8.
4-Özgürlük Bağlamında Din Anlayışındaki Farklılaşmalar ve Mezhepler