Bu ülkede bazı şeyleri konuşmak ve tartışmak o kadar anlamsız hale geldi ki insan bir süre sonra ülkenin içine düştüğü bu hali görmekten bile utanır hale geliyor.
Biliyoruz ki 15 Temmuz darbe girişimi bu ülkenin demokrasisine yapılmış en büyük suikast. Bu yüzden de yediden yetmişe hepimiz o günü hafızamıza ‘kara bir gün’ olarak yazdık. Ülkenin parlamentosu bombalandı, 250 insanımızı kaybettik ve sonrasında bu ihanet yüzünden binlerce insan da mağdur oldu.
Neden Türkiye’nin böyle bir ihanete maruz kaldığını, mevcut iktidarın ve de geçmiş iktidarların 15 Temmuz’a gelinmesindeki veballerini tartışabiliriz. Bir daha böyle bir ihaneti yaşamamak için tartışmalıyız da…
Ama bugün itibariyle çok daha vahim bir meseleyle karşı karşıyayız. Mevcut AK Parti iktidarı 15 Temmuz ihanetinden bu yana neredeyse hemen her gün kendisine muhalefet eden herkesi bu ihanete ortak olmakla suçladı ve bütün siyasetini muhalefeti itibarsızlaştırma üzerine bina etti.
Ancak bugün geldiğimiz noktada çok daha tehlikeli bir siyasi istikamete yönelmiş bulunuyor. Maalesef bu iktidar bizzat kendi eliyle darbecilere ve FETÖ’ye karşı verilen mücadeleyi itibarsızlaştırıyor. Hatırlayalım, iktidar yetkilileri ve etrafında konuşlanan medya BAE’nin 15 Temmuz darbe girişiminin finansörü olduğunu yazmış ve söylemişlerdi. Ne yazık ki arşivler yalan söylemiyor, şu haberler ve yazılar aynen arşivlerde duruyor. “Birleşik Arap Emirlikleri hükümeti 15 Temmuz’dan haftalar önce FETÖ’ye para aktardı.”
Ve tabii ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Araplara meydan okuyan şu sözleri de hala hafızalarda: “Topunuz gelseniz bir Türkiye etmezsiniz.” (14 Ekim 2019)
Sonunda devran döndü ve Veliaht Prens Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan’ın Ankara’ya gelişi sağlandı. Prens Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü, ağırlandı, bazı kıyak anlaşmalar yapılarak uğurlandı.
Nasıl yani… Meydanlarda boşuna mı haykırdık, iktidarın teneke yazarlarının “Şerefsiz bunlar” manşetleri boşuna mı atıldı, “şeytan üçgeni” yazıları boşuna mı yazıldı?
Demek ki bugüne kadar söylenenler sadece bir illüzyondan ibaretmiş. Galiba bu durumu iki aşamalı olarak izah etmekte yarar var. Bir, ya iktidar BAE’nin 15 Temmuz’un finansörü olduğunu söylerken millete doğruyu söylemedi, eğer böyleyse dünyada hiçbir ülkenin Türkiye’ye ‘güvenilir ülke’ olarak bakması mümkün değildir. İki, eğer gerçekten 15 Temmuz’un arkasında Birleşik Arap Emirlikleri var idiyse o zaman bugün gelinen nokta daha da vahim demektir.
Çünkü bu durumda iktidarın 10 milyar doları görünce, darbe girişimini ve FETÖ ile mücadeleyi sanki çok da önemsemiyormuş gibi bir sonuç ortaya çıkar ki bunun topluma izahı mümkün değildir.
Kuşkusuz iktidar zor durumda, ekonomi çökmüş, hukuk çökmüş ve insanlar her gün yağmur gibi gelen zamların altında ezilmeye devam ediyorlar. Ayrıca ufukta da bir iyileşme emaresi görünmüyor. Çünkü dünyanın hiçbir ciddi şirketi yatırım için Türkiye’yi tercih etmiyor ve yine hiçbir gelişmiş ülkeden kredi temin edemiyor. Sınırlı miktarda da olsa Swap anlaşması yaptığımız Katar ve Çin’den başka bir ülke yok elimizde. Şimdi buna Birleşik Arap Emirlikleri de eklendi…
İktidar için bundan daha büyük bir mutluluk olamaz herhalde… İyi güzel de madem 15 Temmuz’un arkasında BAE vardı, şimdi 10 milyar doların hatırına kendi iddialarından vaz mı geçecek?
İşte esas yürek yakıcı olan da budur…
Maalesef iktidar Türkiye’yi itibarsız ülkeler endeksine mahkum etmiş bulunuyor. Kısacası halk arasındaki tabirle şu anda ‘meteliğe kurşun atan’ ülke konumuna düşmüş bulunuyoruz. İnsanın söylemeye dili varmıyor ama, dünyaya verdiğimiz bu fotoğraf yüzünden yarın birileri çıkıp “Para verirsek Türkiye’ye her şeyi söyleyebiliriz” deme yüzsüzlüğünde bulunursa buna tahammül edemeyiz.
İşte tam da bu yüzden iktidar, dün “15 Temmuz finansörü” diye meydan okuduğu BAE ile neden bugün milyar dolarlık anlaşmalar yaptığını topluma açık ve net bir şekilde izah etmek durumundadır.
