Kazın ayağı keşke öyle olsaydı...
Dünya hayatı, yaşattıklarını yaşamadan ibaretmiş…
Şikayet ettiğiniz şey, sizin kendinize biçtiğiniz rolün bir yansıması…
Aldırmadığınız her nefes, sizin daha sonra kendinize uygun gördüğünüz bir soluklanma biçimi…
Ve bir gün başınıza gelen, sizin başkasının başına getirdikleriniz…
Organize ettiğiniz şey, daha sonra bizzat başrolünü oynayacağınız ve sizin bizzat kendi elinizle yazdığınız senaryonun sinemaya uyarlanmış ve size de uygulanacak hali…
***
“Anlaşılan hesaplaşma ahirete kaldı siz haramilerle, bekleyeceğim sizi oralarda geleceksiniz Hakk divanına.
Selam olsun namuslu şerefli olanlara.
Onlarla da buluşacağız.
Hasbihal edeceğiz haramiler hesap verirken.
Seyretmesi çok hoş olacak. “
SINAVI GEÇMEK GEREK
Tabii bu yazarlarımızın çoğu bu dönemlerde savrulup durdu, o da ayrı bir dert.
Bir kısmı da devlette görev aldı. Mesela bakanlık yapan Ömer Çelik, Nurettin Canikli, Nabi Avcı da bunlara şahit…
***
Sürekli psikolojik işkence altında habercilik yaptık ama bütün bu zulümlere karşı sesimizi duyuramadık… Çağdaş olmakla övünen medyanın sesi soluğu çıkmadı. Gazeteci olmayan herkes için açıklama yapan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi bile suspus oldu…
Bu daha fazla kahrediciydi…
Demek ki fikir suçlusu olman yetmiyordu, onlardan değildin…
***
Sonra da 2002 Süreci başladı… Tarihin ve dünyanın en özgürlükçü basın-medya kanunu çıkarıldı…
Uzun süre bir bahar havası yaşandı…
Biz Basın İlan Kurumu ve görev yaptığımız her yerde baskına uğrayan muhalif gazete ve televizyonlara geçmiş olsun ziyaretlerine gittik, kınadık…
YAŞATTIKLARINI YAŞARSIN…
Bu sözler, rahatsızlığı nedeniyle bir süredir tedavi gören ve önceki gün 60 yaşında hayatını kaybeden İstanbul Organize Suçlarla Mücadele ve Kaçakçılık eski Şube Müdürü Adil Serdar Saçan’a ait…
Tabii ki her ölüm erken ölümdür, ölen kim olursa olsun… İnsanlık gereği üzülmek ve ölüleri hayırla yadetmek gerekir…
Ailesine, sevenlerine başsağlığı diliyor, insanlık görevini yapıyoruz…
***
Bizim amacımız bir ölünün arkasından kötü sözler söylemek ve onu lanetle anmak değil, tarihe not düşmek…
Sadece makam mevkilerde bulunurken hak ve hukuku gözetmenin, her dönemde merhametle hareket etmenin, her hal ü şartta adil davranmanın gerektiğini dile getirmek…
ADALETTEN SAPARSAN, ADALET ARARSIN
Gücü acımasızca kullanmamak, insanlara muhabbet veya nefrete göre davranmak yerine “adalet”le muamele etmenin gereğine işaret etmek istiyoruz…
***
Zulüm gördüğünde şikayet edip, gücü ele geçirince zulmedenlerden olmamak gerektiğini hatırlatmak gerekiyor…
Makamını tapulu malı gibi görünce celallenen, görevden düşünce gördüğü benzeri muameleden sonra da şikayet etmemek…
Aslında adil olup hiç bir şartta, hiç bir güce boyun eğmeden,hiç bir vaade kanmadan, gerekirse görevden alınma pahasına karıncayı bile incitmeden görevini tamamlamayı bilmektir…
***
Ve özellikle de aydınların kendisi için istediği özgürlüğü, herkes için isteyebilmesidir…
Başkasına yapılan haksızlığı, kendisine yapılmış gibi sesini çıkarabilmesidir…
Bunu da yüksek sesle haykırabilmesidir… Asıl sınav bu. Gerçek kahramanlık böyle olur…
***
Peki Türkiye’mizde böyle mi?..
Ne yazık ki değil…
Görüyoruz ki, yıllar geçmiş, bir arpaboyu yol alamamışız…
Birilerine göre zulmetmiş olan birisi, başkalarına göre kahraman olabiliyor… Bunun içinde de aydınlar, okumuş yazmış, hüküm sahibi insanlar var…
KENDİNE DEĞİL, HERKESE ÖZGÜRLÜK
Hem de atanmış devlet memuruyken… Özgürlük sınırları içinde görev yapan fikir işçilerinin hakkını savunduk…
Başımızda da basın-yayından sorumlu bakanımız Bülent Arınç vardı…
***
Şimdi yıllar geçti..
Adil Serdar Saçan bu dünyadan göçtü..Kendisinden sonraki dönemleri suçlayarak öteki dünyada hesaplaşmaktan bahsetti…
Sevenlerini anlıyoruz, üzüntülerini, dua etmelerini de hoş karşılıyoruz ama…
Bakıyoruz da bazıları onu dürüstlük abidesi yapmış, işte burası biraz fazla…
Devlet memurları elbette gelen talimatları uygular, ancak işkence insanlık suçudur ve onu kimse savunamaz…
***
O gün kendilerinden olmayanların ızdırabını anlamayanlar, bugün hala bir adım bile atmadılar…
Hesaplaşma elbette öteki dünyada kaçınılmaz… Her kimse zerre kadar fiil işlemişse karşılığını görecek…
AYDINLARIMIZ SINIFTA KALIYOR
Biz Cemil Topuzlu Parkı’nda 5’li çete ile başlayan kumpası unutmadık.
“Geleceğin başbakanını hazırlıyor”, diye bizim de yöneticisi olduğumuz Yeni Şafak gazetesinin patronları, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’la İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çalışmış bürokratlar gözaltına alındı ,insanlıkdışı muameleye tabi tutuldu…
Binbir güçlükle işkencenin fotoğraflarını çekti arkadaşlarımız ve gazetede yayınladık…
***
Yazarlarımızın tamamı DGM’yi mesken tuttu. Fehmi Koru’dan Ahmet Taşgetiren’e, Cengiz Çandar’a, Nazlı Ilıcak’tan Mehmet Barlas’a,Sadık Albayrak’a, daha pek çok yazarımıza davalar açıldı, sorgular yapıldı…
Genel YY Selahattin Sadıkoğlu, Mehmet Ocaktan, Mustafa Karaalioğlu, Yusuf Ziya Cömert de baskıdan nasibini aldı.
TÜRKİYE’Yİ CENNETE ÇEVİREBİLİRİZ
Lakin Yüce Yaradan öteki dünyaya da bırakmıyor, bu dünyada da hesap soruyor, dün yapıyorsa bugün, bugün yapan varsa yarın…
***
Onun için ders alacağız…
Bugüne kadar yaşadığımız ve kötü izler bırakan anılarımızı unutacağız, kin ve öfkemizi toprağın altına gömeceğiz… Yeni, yepyeni bir birlik oluşturacağız…
Başkasına yapılan bir zulmü, kendimize yapılmış kabul edip tepki göstereceğiz… Ben-sen, biz ve onlar değil, hep beraber birlikte hareket edeceğiz…
Devletimizi, kurumlarımızı şeffaflaştırıp şefkatin, merhametin, hoşgörünün üssü yapacağız…
***
Türkiye’yi, yaşanabilir muhteşem bir ülke haline getireceğiz…
Kardeşlik hukukunu hakim kılacağız… Her türlü farklı görüşe saygı duyacağız… Kendi düşüncemizi savunduğumuz gibi, çoksesliliğe de kavuşacağız… Başka çaremiz yok…
Dünyanın en güzel ülkesini cennete çevirmek ve birlikte muasır medeniyetler seviyesine taşımak, gençlerimize, çocuklarımıza iftihar edeceği lider bir Türkiye bırakacağız…
Zor mu zor, imkansız mı, asla değil…