İrade koyacak makam aranıyor

70’lerde bir Gençlik ve Spor Bakanı’mız vardı, bari adını da verelim Yüksel Çakmur, Milli Takım Teknik Direktörü’ne ”Ali Kemal Denizci ve Engin Verel’i, sakın Milli Takım’a alma” diye talimat buyurmuştu…,

Bu bir emir telakki edilerek, her iki futbolcu da kadro dışı kalmıştı. Bir daha da Ay-Yıldızlı formayı giyememişti…

Hem de Milli Takım’ın en vazgeçilmezleri iken…

***

Halbuki aynı bakan döneminde Milli Takım, önceden belirlenmiş, iki ülke mutabakatıyla karara bağlanmış, FİFA ve UEFA’da programa alınmış bir milli maçta para bulamamış, müsabakanın iptalini istemişti…

Devlet memuru atanmış TFF Başkanı ve yine özerk olmayan federasyonun hiç bir güvencesi olmayan, kaderi iki dudak arasındaki Milli Takım Teknik Direktörü de duruma razı bir şekilde maçın iptalini istemişti…

***

Maç İtalya’yla Floransa’da oynanacaktı, tabii sadece Türkiye’nin değil de İtalya’nın da son hazırlık maçı olacaktı…

Toplanıp kampa giren Milli Takım futbolcuları, maça 2 gün kala dağıtıldı, herkes memleketine döndü…

İtalyanlar davayı çaktı, parasızlıktan gidemediğimizi anladı ve “Tamam, paranızı gönderiyoruz, lütfen gelin ve bu maçı oynayalım, bu saatten sonra hangi takımı ayarlayalım ki” dediler…

***

“Kim demiş ki İtalya-Türkiye milli maçı var, yok öyle bir şey” diyen bakan da parayı görünce maça müsaade etmiş…

Milli futbolcular apar topar uçakla, karayoluyla İstanbul’da buluşmuş, İtalya’ya gitmiş ama ancak maç saatine yetişebilmiş… Bereket hezimet beklerken çok iyi oynayıp 1-0 yenilmişler…

Allah’tan, sonradan görev yapan bakanlarımız, Çakmur gibi davranmadı. Hele de özerklikten sonra…

***

Düşünebiliyor musunuz Bakan Kasapoğlu, Kuntz’u arıyor, “ filan oyuncuyu bundan sonra Milli Takım’a alma” diyor…

Veya, Şu futbolcu çok iyidir onu oynat, filanca güreşçiyi, tekvandocuyu, yüzücüyü yarıştırın” talimatı veriyor…

Ne düşünürsünüz, tabii ki hiç de hoş olmaz…

***

Allah’tan böyle bir şey demiyor. Ya ne yapıyor, gazeteci rolü üstlenip A Milli Takım’ın Patronu Şenol Güneş’le röportaj yapıyor…

Cedi Osman’la basketbol oynamıyor gerçi ama, en azından bisiklet sürüyor… Voleybol Milli Takımı’nın İtalyan Hocası Guidetti’yle pizza-makarna yapıyor, her türlü hünerlerini sergiliyor…

Çok kritik konularda inisiyatif almıyor, temel konularda irade kullanmıyor, pek çok sorun ötelenip gidiyor ama olsun.

Asla milli formayı giyecek oyunculara karışmıyor ya yeter…

SPORU YÖNETENLERİN GÖREVİ NE?

Özerklikten önceki Futbol Federasyonu eski Başkanı anlatmıştı... “Havaalanında saatlerce beklerdik, sporculara bırakın yemek ısmarlamayı, devletin kasasından bir içecek bile ikram edemezdik, ülkemize döner dönmez soruşturma geçirirdik, bize zimmet çıkarılırdı, bugünlere gelmek bir rüya gibi” demişti...

Tabii sadece futbol değil, bütün branşlarda durum aynıydı... Ya yargılanmayı göze alır, eş dosttan, hatırlı kişilerden toparladıkları kaynakları vakıflar üzerinden harcama yaparlar veya paralı yönetici ararlardı...

***

Türk Hava Yolları, dünya markası olmadan önce, yurt içindeki uçuş noktası çok azdı, yurt dışında da belli ülkelerin en önemli şehrine haftada 1-2 gün uçabildiği, genelde de bağlantı uçuşlarıyla, başka hava yollarının kullanıldığı yılları unutmayalım...

Özel uçaklar yoktu. Spor kafilelerimiz, yabancı ülke havaalanlarında, yorgun argın saatlerce aktarma uçuşları beklerdi... Çok uzun süreli rotarlar da cabası...

***

İşte bu şartlarda, bugünkü gelirleri olmayan, kaynakları bulunmayan, sponsorluğun keşfedilmediği, sporcuların da, neredeyse karın tokluğuna çalıştığı, çok az kazandığı, milli görev yaptığı, çile dolu yıllardı...

Oysa spor, çok dinamik bir yapı, anlık refleksler gerektirdiği için kendine özgü kuralları var...

Sporun, hızlı ve verimli çalışabilmesi için ihaleler ile mal ve hizmet alımlarının Kamu İhale Kanunu kapsamı dışında olması lazımdı... Politikacıların ve kötü niyetli dış müdahalenin olmaması için de idari açıdan özerklik gerekiyordu...

MESUT ÖZİL GİBİ, YUSUF DEMİR DE BİZİMDİR

Gerçek bir spor elçisi olarak Türkiye’mize büyük faydalar sağladığı halde Alman Milli Takımı’nda oynadığı için Mesut Özil’i itibarsızlaştıracak bir tartışma ortamdan hep rahatsızlık duyduk…

Çok sayıda Türk oyuncunun Alman takımlarında oynamasının yolu, Mesut’la açılmıştır, unutulmamalı…

***

Şimdi de Avusturya Milli Takımı’nı seçti diye Yusuf Demir’in, yerli statüsü dahil tartışmaya açılması, çok yersizdir ve yanlıştır…

Ne desek bilemiyoruz, neresinden başlasak, hangi sorunu öne çıkarsak gerçekten kafamız karışıyor…

***

Bırakın yeni sorunları çözmeyi, çözümlenmiş ne kadar mesela varsa yeniden ısıtılıp ısıtılıp önümüze çıkarılıyor…

20 yıl öncesinde kalması gereken meseleler, bugün yeniden tartışmaya açılıyor ve çözümsüz bir madde haline geliyorsa, bırakın bir arpa boyu yol almayı, geri gitmişiz demektir…

Avrupa ülkelerinde yetişen oyuncuların isteğine bırakılarak tercihe bağlı olarak verdiği kararlar, o günkü yönetim politikasına uygundu. Bugün niye yanlış okunur anlamak mümkün değil…

***

Bu konuda çok duyarlı olduğunu bildiğimiz Sayın Cumhurbaşkanı’mız, ya haberdar olmadığı, ya da bilgilendirilmediği için devreye giremiyor…

Bütün bunlar da sporu, sporcuyu muallakta bırakıyor, sadece sahne malzemesi, madalya unsuru, İstiklal Marşı sesi, bayrak süsü olarak görülmesine sebep oluyor…

***

Başta Bakan Kasapoğlu olmak üzere sporu yöneten kadrolara söylüyoruz: Lütfen inisiyatif alın ve artık şu sorunlara el atın…

Gurur kaynağımız gençlerimize sahip çıkın, sorunlarını çözün, illegal bahis, transfer savurganlığı, ülkenin dövizlerinin çarçur edilmesine müsaade etmeyin…

Siz göz yumdukça veya doğal akışına bıraktıkça hem maddi kaynaklarımız hem de beşeri sermayemiz heba oluyor…

KULÜPLER ÖZERKLİĞİ İSTİSMAR EDİYOR

Futbol Federasyonu, 1991’de özerkleştirildi ve büyük ekonominin ve dünya üçüncülüğüne giden başarının yolu açıldı...

2002 sürecine kadar da diğer bütün branşlar, sporda resmen statükoyu yaşıyordu...

Hepsi özerkleştirildi. Şimdi onlar, en az futbol kadar özerk...

***

Bu, sorumsuzluk anlamına gelmiyordu tabii ki... Ancak ne yazık ki, futbol, özellikle kulüpler, özerkliği acımasızca istismar ediyor ve dozajı da gittikçe artırıyor...

Mali açıdan savurganlıklar, şaibeli transferler, kayıtsız gelirler, hesapsız giderler, çaycının bile alacaklı olduğu, malzemecinin temlik koyduğu kulüpler, dolandırıcılıklar ve kanayan yaramız, dinmeyen adaletsizlikler ayyuka çıktı...

***

Aslında devlet özerk de olsa spora direkt veya endirekt müdahale edebilir, etmeli de…

Yolsuzlukta, şikede, şiddette, ırkçılıkla mücadelede, mali vecibelerin ihlalinde, ihalelere fesat karıştırmada, vergi kaçırmada, yüz kızartıcı icraatlar yapıldığında vesaire…

İdari işlerdeki olumsuzluklar, dünyanın her yerinde devletin müdahale sahası içindedir…

***

Bütün bunların önüne geçmek için de hiç bir çaba yok… Harekete geçen bir kurum da yok…

Gençlik ve Spor Bakanlığı dahil, üzerine vazife olan hiç bir makam dağ gibi problemlerin üzerine üzerine gideceğine kaçıyor, saklanıyor, hedef şaşırtıyor, dikkatleri başka yöne çeviriyor…

***

Şampiyonlar, akademik kariyere adım atıyor, doktora yapıyor, YÖK’te kadro tahsisi yapılması gerekiyor… Derdini anlatamıyor…

Bakanlıkta atama, federasyonlarda görev bekliyor, sesini duyuramıyor…

Hakkettiği devlet sporculuğu unvanı veya müşavirlik için başvuruyor, bekletiliyor… Günü gelip geçen şampiyonlardan bazılarına, ölenlerin çocuklarına maaş bağlanmıyor…

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum