Şişecam

Bugünkü yazı, hafta içinde Şişecam’la ilgili X platformunda attığım bir gönderinin devamı ve şerhi niteliğinde olacak.

Önce benim gözümden Şişecam’ın kısa bir hikâyesi: Şişecam bir Türkiye İş Bankası iştiraki. Şirket 1935 yılında kurulmuş.

Malum, 1.000.000 TL (altın Türk Lirası) sermayeyle kurulan Türkiye İş Bankasının ihtiyaç duyduğu 250.000 TL sermayeyi de Atatürk kendi şahsi hesabından koymuş.

Diyeceksiniz ki Atatürk, tüccar değil, aristokrat değil, zengin çocuğu değil, maaşı bu kadar yüksek değil bu kadar çok parayı nereden bulmuş da koymuş?

Cevap: Hint (Bugünkü Hindistan, Pakistan ve Bangladeş) Müslümanları, Kurtuluş savaşında Türkiye’ye yardım için kendi aralarında 500.000 altın değerinde para toplar ve Ankara’ya iletirler.

Bu paralar bütçeye konmaz ve Mustafa Kemal’e verilir.

Hatta kurtuluş savaşında bütçe 380.000 altın açık verince Mustafa Kemal’den bir borç sözleşmesiyle borç alınır ve alınan borçlar da ordunun ihtiyaçları için harcanır. Savaştan sonra hükümet aldığı bu borçları Mustafa Kemal’e geri öder.

Mustafa Kemal’de bu paralarla fabrikalar, çiftlikler ve İş Bankasını kurar.

Atatürk vefat etmeden önce, bu paranın kendisine ait olmadığının bilinciyle, neredeyse edindiği bütün mal varlığını, tekrar kamuya iade eder.

Böyle olduğu için de bugün Şişecam’ın hissedarları kim olursa olsun aslında gerçek sahibi Kamu’dur, yani hepimiziz. (Kaynak kitap: İsmail Cem, Türkiye’nin Geri Kalmışlık Tarihi, İş Bankası yayınları)

Dileyenler sisecam.com.tr sitesine girip şirket hakkında daha fazla bilgi edinebilir fakat ben bugün bu sitede eksik yazılmış konuları irdelemek istiyorum.

Piyasa değeri dört milyar altı yüz milyon dolar dolar olan Şişecam, Amerika’da beş milyar dolarlık yatırım kararı alınca çok sevinmiştim.

Nihayet Şişecam kendini upgrade etmek ve teknolojik bir sıçrama yapmak için Amerika’ya gitmeyi akıl etti demiştim.

Fakat bu yatırımın sadece ve sadece soda külü üretmek amaçlı olduğunu öğrenince de hayal kırıklığı yaşamıştım.

CİNER GRUBU VE ŞİŞECAM

Ciner Grubu 2014 cirosu 465 milyon dolar ve satış günü NYSE borsa değeri 503 milyon dolar olan, soda külü üreticisi OCI Resources LP şirketinin %51’ine sahip olan OCI Global şirketinden bu hisselerin %75’ini satın aldı. (%51’in %75’i yani %38,25’ini satın almış oldu.)

Ciner Grubunun bu şirketi kaça satın aldığına dair maalesef Türkçe bir açıklama bulamadım fakat İngilizce yayınlarda, bu işlemin toplamda 430 milyon dolar üzerinden yapıldığına dair bazı açıklamalara rastladım.

Bu alımdan bir iki yıl sonra Ciner Grubu bu şirketi, Ankara Kazan’daki şirketiyle beraber beş milyar dolardan başlayan ve sekiz milyar dolara kadar çıkan uçuk rakamlarla, satılığa çıkardı.

Elbette bu fiyata satamazdı ve satamadı.

Tam da bu esnada Şişecam’ın Amerika’da beş milyar dolar yatırım yapmayı hedeflediği açıklamaları medyaya düştü.

Şişecam çok şanslıydı çünkü yakından tanıdıkları ve hem rakipleri hem de neredeyse “içtikleri ayrı gitmeyen” dostları Ciner Grubu onlara ortaklık teklif etti.

Teklif kabul edildi ve hemen hemen Amerika’da %50 %50 kardeş payıyla bir şirket kuruldu.

Fakat Ciner Grubu fedakârlıkta sınır tanımadığı için azınlık hissesine de razı oldu ve %10 ilave hisseyi de Şişecam’a sattı.

Hatta bununla da yetinmedi ve 2015 yılında satın aldığı 2,5 milyon ton soda külü üretimi yapan Ciner (eski OCI) Resourses LP’nin de %60’ını da Şişecam’a sattı.

Böylece Amerika’daki bu yatırımının hisse dağılımı %60 Şişecam ve %40 Ciner Grubu, oldu.

Basını tarayınca Şişecam’ın bu hisse alımlarını duyurduğunu fakat hem “ne satın aldığı”nı hem de “kaça satın aldığı”na dair bir açıklamasına rastlayamadım .

Amerika’daki internet sitelerinde, duyum mesabesinde bir 300 milyon dolar rakamı dolaşıyor fakat bu bilginin neleri içerdiği yine muğlak kalmış.

Muhtemelen bu yazı yayınlandıktan sonra @spkgovtr’nin de ricasıyla bu alım satım süreci ve satın alma bedelleri en ince ayrıntısıyla halka açıklanır.

Ciner Grubuyla Şişecam’ın ilişkileri o kadar iç içe geçmiş ki bazı şeyler gerçekten iyi anlaşılamıyor. Mesela Sayın Ahmet Kırman beş milyar dolarlık yatırımdan bahsederken, sadece Şişecam’ın yatırımlarını mı yoksa Şişecam artı Ciner Grubu ortaklığının yatırımını mı kastediyor, pek anlaşılmıyor.

Türkiye’de birbirlerine rakip olan veya olması gereken bu iki grubun, Şişecam ve Ciner’in, içeride ve dışarıdaki bu yakın işbirliği, görüntüsü, doğrusu sadece soruları çoğaltıyor.

Bu iç içelik durumunun rekabet ortamına zarar vermemesi mümkün değil. Buna rağmen yanlış algılanabilecek iş ve işlemlerin yapılmasından imtina edilemiyor.

Niçin bu riski alıyorlar, bilinmez.

ÖNCELİKLENDİRME

Her ne kadar Amerika’daki yatırımın karlılığı 2020’de 30 milyon dolar, 2021’de 60 milyon dolar ve 2022’de lojistik krizinin katkılarıyla 120 milyon dolar civarında olsa da, Ciner Grubunun da müsaadesiyle Şişecam’ın, bu yatırımı daha fazla büyütmemesini ve yatırım önceliklerini yeniden gözden geçirmesini tercih ederim.

Çünkü “Türkiye’nin sorunları nasıl çözülür” sorusuna, Türkiye’deki herkes ittifakla, katma değerli ürün üreterek, cevabını verir.

Fakat hayret edilecek bir müsamahayla hiç kimse ŞİŞECAM’dan böyle bir talepte bulunmuyor.

Şişecam’ın Alman ve İtalyan makinaları satın alarak yine Alman ve İtalyan arabalarına cam üretmesiyle, bu üretimlerden yüksek oranlarda para kazanamayacağı kesindir. İsterse bu alandaki fabrika sayısını iki misline çıkarsın oran yine yükselmez.

Standart ürünler olan düz cam ve ambalaj ürünlerinin de bir sınırı var.

Geriye cam ev eşyası kalıyor.

Şişecam’ın bu alandaki finansal başarıları pazar hâkimiyetinden kaynaklanıyor yoksa Şişecam’ın tasarım ve inovasyon yeteneği çok yüksek değil.

Sonunda, küçük veya büyük farketmez, şirketlerimiz her zaman dediğim noktaya savruluyor: Sadece “gelişmiş ülkelerin terk ettiği sektörlerde” bir varlık gösterebiliyorlar.

Böyle olunca da hem Ciner hem de Şişecam, çaresiz bir şekilde, batılıların artık girmek istemedikleri madencilik işinde büyümeye çalışıyorlar.

Peki, piyasa değeri 4,5 milyar dolar olan bir şirketin yurt dışında madencilik alanında 5 milyar dolarlık bir yatırım yapması doğru bir karar mı?

Eğer bu şirketin arkasında T. İş Bankası’nın “gücü” olmazsa bu yatırımın yapılması mümkün olabilir mi?

Türkiye’nin bugüne kadar rüyasında bile göremediği beş milyar dolarlık bu yatırım, acaba yurtiçinde katma değerli ürün üretimi alanına aktarılamaz mı?

Acaba telefonlarda kullanılan dokunmatik ekranlar veya bilgisayar ve televizyon ekranları üretilemez mi?

Acaba her yıl milyonlarca televizyon ekranı ithal eden KOÇ ve VESTEL grupları da bu üretim sürecine ortak olamaz mı?

Acaba KOÇ ve VESTEL bu yatırımdan cesaret alıp chip tasarlama işine daha yoğun bir şekilde giremezler mi?

Acaba tüketici elektroniği konusunda Türkiye’nin sınıf atlama imkân ve ihtimali tekrar ortaya çıkamaz mı?

Acaba T. İş Bankası, şahsi PR’ını her şeyin önüne koyan, performansı göstergelerini muğlaklaştırmak için bilanço birleştirmelerine kafa yoran yöneticiler yerine sorduğum bu sorulara cevap arayan yönetimler oluştursa daha doğru olmaz mı?

Şişecam bir bakıma herkesin olduğu için bu sorulara ve tavsiyelere herkes kendi özgün cevabını verebilir.

YORUMLAR (34)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
34 Yorum