“Bu defa çok farklı”
Bazı CHP’liler önümüzdeki seçimi tek başlarına, diğer bir kısmı ise İYİ Parti ile birlikte kazanacaklarına eminler.
“Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olması durumunda, bütün HDP’liler de Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu seçer.”
“Memlekette bir ekonomik kriz var, kamunun bütün ihaleleri beş on yandaş tarafından paylaşılıyor, yolsuzluk yapılmadan kamunun yaptığı bir satın alma yok. KKM’yle hazinenin kaynakları tefecilere aktarılıyor.”
“Yabancı ülkelerden birkaç milyar dolar almak için hükümet bilmediğimiz tavizler veriyor.”
“Önümüzdeki yıl bütçeden en az 500 milyar TL faizcilere ödeme yapılacak.”
“Liyakatli bir kamu yöneticisi kalmadı. Hukuk devleti yerle bir edildi. Mahkemeler artık adaletin dağıtıldığı değil, yok edildiği bir yere dönüşmüş, vs. vs. vs.”
“Durum böyle olduğu için de vatandaşın çoğunluğu asla Ak Parti’ye oy vermez, seçim ikinci tura kalırsa da; HDP’liler Ak Parti’yi değil, kesinlikle, CHP’yi tercih eder.”
“Bize hiçbir katkısı olmayacak, sadece ayak bağı olacak dört küçük partiden kurtulursak halka daha berrak ve net mesajlar verebilir ve daha rahat seçim kazanabiliriz”
“Kamuoyu Araştırma Şirketleri CHP’nin oyunu düşük göstermek için para alıyorlar”
“Cumhurbaşkanlığı Tacı“ yazısı yayınlandıktan sonra bizzat ya da medyada dinlediğim ve okuduğum bazı “keskin kanaatler”in içeriği aşağı yukarı böyleydi.
PSİKOLOJİ DEĞİL TARİH DUYGU DEĞİL AKIL
Yıl 1982, CHP kapatılmış ve Genel Başkanı hapse atılmıştı.
Peki, o gün için bütün solcuların halefi olan Halkçı Parti 1983 seçimlerinde % kaç oy almıştı?
Cevap: %30,46.
Yıl 2002, daha bir yıl önce, Türkiye batmış, Dolar 685 TL’den başlayarak 1.645 TL’ye kadar yükselmişti. Kemal Derviş adındaki bir zat- muhterem, adeta IMF’nin bir kayyumu gibi, hükümete kanun üstüne kanun çıkarılmasını dayatıyor ve hükümet tıpış tıpış her kanunu meclisten geçiriyordu.
40 civarında banka batmıştı ve bunların yükü kamuya aktarılmıştı.
Peki, bu ekonomik ve siyasi felaketten sonra CHP % kaç oy almıştı?
Cevap: %19,39.
CHP veya seleflerinin haklı olarak “bu defa farklı” diyebilecekleri bir dönem varsa, bu, siyasetin ve ekonominin katledildiği 1983 ve 2002 seçimleri öncesindeki dönemlerdi. Fakat seçimlerde bir fark yaratamadılar.
Fakat ilk defa bu seçim öncesinde, CHP halkı ve muhaliflerini vesayet kurumlarına şikâyet etmeyi bıraktı ve yeni bir vesayet odağı olan hükümeti halka şikâyet etmeye başladı; ilaveten, “helalleşme ve “başörtüsü” serbestliği konusunda “demokratik değişim”in ipuçlarını verdi.
Son yirmi yılda, sol dâhil CHP’nin oyları %22 ila %26 arasına sıkışmış durumda. Sağ partilerin oyu da %60 ila %70 arasında değişiyor.
Bu seçimde Cumhur İttifakının kaybetmesi isteniyorsa, oy toplamı %65’i aşan “sağ seçmen bloku”nun, oylarının bölünmesi gerekiyor.
Denilebilir ki, İYİ Parti’yle kurulan ittifak yeterli değil mi?
Keşke olsa fakat değil.
2018 seçimlerinde İYİ Parti’nin aldığı oyların tahminen %60’ı ülkücülerden, %30’u CHP’den ve %10’u da diğer partilerden gelmişti.
CHP’den İYİ Parti’ye “seçmen göçü”, bilhassa batı illerinde, seçimlerden sonra da devam ediyor. HDP’den de CHP’ye, bir seçmen sempatisinden bahsedilebilir.
Fakat MHP’den İYİ partiye “seçmen göçü” durmuş gözüküyor, “merkeze gitmek”le ilgili politikalar da çok büyük bir getiri sağlamış değil; ilaveten, İYİ Parti’den Zafer Partisine bir “seçmen göçü” olduğunu gözlemliyorum.
Konumuz, İYİ Partinin gidişatı değil; İYİ Parti’nin oyları %8’e de düşse %25’e de yükselse; “Türk Siyasi Hayatı”nda kritik ve belirleyici bir etki yaratmaz.
Keza CHP’nin oy oranının %28’e yükselmesi de siyasette belirleyici bir fark yaratmaz.
İYİ Parti’nin, Türk Siyasi Hayatı’nda bir kırılma sağlayabilmesi için, “isim babası” olduğu “güçlendirilmiş parlamenter sistem”i kurdurması şart.
Altılı Masa’nın varlığı seçim galibiyetini garantilemenin çok ötesinde bazı yararlar da sağlayabilir; mesela “siyasi zihniyetin demokratik yönde değişimi”ni tetikleyebilir; sindirilmiş halk, bir “müzakere toplumu”na dönüşebilir; kimsenin kimseyi ezemeyeceği, hukukun üstünlüğüne dayalı bir düzen mümkün olabilir vs.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin bu ülkeye sağlayabileceği ek bir katkı kalmamıştır; devam ederse, sadece zarar verecektir.
Öte yandan, Altılı Masa hep birlikte, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi kurunca, ülkenin bütün sorunları hemen çözülmeyecek fakat “kurumsal gerileme” ve hatta “kurumsal çöküş” durdurulacaktır.
Çöküş engellendikten sonra “azar azar iyileştirmelerle” yıllara yayılmış makul iyileşmeler yaşayabiliriz.
Tencere, iktidarı devirecek kadar boş değil fakat “Altılı Masa Sinerjisi” iktidarı devirmenin ötesinde katkılar sağlama potansiyeline sahiptir.