Yetenek Savaşı’nda Türkiye
Yetenek; ustalık, bilgi ve beceri demek. Bir ülkenin yeteneklerinin toplamına da insan sermayesi deniyor. Bu her türlü maddî sermayeden önemli. İnsan sermayesinden daha önemli varlık, sosyal sermaye ama bu yazıda insan sermayesi üzerinde duracağım.
İnsan sermayesi dışındaki yatırım araçlarını, ham maddeyi, hemen her şeyi satın alabilirsiniz. Yetenek hâriç; onu yetiştirmeniz gerekir. Ham madde fakiri olduğu hâlde refahta en üstlerde yer alan ülkeler var. Japonya ilk akla gelen örnektir. İkinci dünya harbinde maddî sermayeleri yerle bir olmuş, taş üstünde taş kalmamış ülkeler vardır; barıştan kısa süre sonra refah piramidinin üstlerine yükselmiş. Çünkü yeteneklerinin bir kısmı harpte telef olsa bile kalanı yetmiştir.
İNSAN SERMAYESİ
Yetenek öncelikle bir nitelik işidir. Ülkenin insan sermayesi de nitelikli insanların toplamıdır. Nicelik bu toplamda devreye giriyor. Niteliklerin toplamı, nüfus değil.
İnsan sermayesi nasıl hesaplanıyor? Dünya Bankası’ndan Birleşmiş Milletlere çeşitli hesap yöntemleri var. Okullaşma oranı, iş gücüne katılma oranı bunlardan bazıları.
Diploma önemli, önemli olmasına da insan sermayesi hesaplarında OECD’nin PISA ve PIACC sonuçları da denkleme dâhil ediliyor. PISA 15 yaşındaki öğrencilerin yeteneğini ölçüyor. Açılımı Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı. PIACC aynı işi yetişkinler için yapıyor: Uluslararası Yetişkin Yetkinlikleri Değerlendirme ve Çözümleme Programı. Bunlar, değersiz diplomaların hesaba katılmasını önlüyor. Daha önce çok bahsedildi; her ikisinde de Türkiye OECD ülkeleri sıralamasının diplerinde yer alıyor. Ölçümlerde insanların belli işlerde ne kadar zamandan beri çalıştıkları da var. Çalışma süresi uzadıkça, ustalığın artacağı düşünülüyor. Tabii bunun da şartları var. İnsan sermayesi ölçümü başlı başına bir uzmanlık alanı olmuş; verilen önemden ötürü…
Sermaye, üretim içindir, verim içindir. Ülkenin insan sermayesinin verimini gösteren başka ölçüler var. Üniversitelerinizden kaçı dünyada ilk 100’e, ilk 500’e giriyor? Öğretim üyesi başına yüksek etkili bilim dergilerinde makale sayısı, atıf sayısı nedir? Ülkede, bir milyon kişi başına düşen patent sayısı ne?
HEP MAĞLUP MU OLACAĞIZ?
Hangi oyunu oynasak, biz sayı kaybediyoruz. Yetenek Savaşı’nda da kazanan tarafta olacağımızı hiç mi hiç sanmıyorum.
Geçen yazımda bahsettiğim Yetenek Savaşı o hâle geldi ki zengin ülkeler insan sermayesini de ithal etmeye başladı. Hâlbuki biz, bir cins yetenek liberalizmiyle, “Bırakınız geçsinler, bırakınız gitsinler.” lafları ediyoruz. Biz yeni mezunlarla devam edecekmişiz. Dünyayı ne derinden kavrayış, değil mi?
Niçin hangi oyunu oynasak biz kaybediyoruz? Çünkü şartlar her an değişiyor ve her an daha hızlı değişiyor. Biz ise, “cedlerimiz yaptıysa ben de öyle yaparım” akıl yürütmesine sıkı sıkıya bağlıyız. Cedlerimizin yaptığı, cedlerinizin zamanında ve onların şartlarında doğru idi. Yaptıklarının bazıları da hiçbir şartta doğru değildi. Biliyor musunuz, cedlerimiz de tıpkı bizim gibi insandı. Fakat biz, zamana ve zemine bakmadan cedlerimizin yapıp ettiğinden nas çıkarmaya çalışıyoruz. Çıksa da çıkarıyoruz, çıkmasa da çıkarıyoruz ve bir anda değişen suları algılayamıyoruz bile. Nereye gideceğini bilemeyen kaptana hiçbir rüzgârın yararı yok.
GELENEKÇİLİK VE TEDARİKÇİLİK
Aklıma rahmetli Mehmet Genç’in Osmanlı’nın klasik tavrını özetlediği maddeler geliyor. Fiskalizm, tedarikçilik ve gelenekçilik. Fiskalizm, her devirde geçerli muhakkak. Devletin yürümesi için gerekli paranın bulunmasını kastediyor. Diğer ikisi zamanının taşıyıcı sütunları olabilir. Fakat gerileme döneminin yıkım sebebi, belki de gerilemenin asıl sebeplerindendir.
Gelenekçilik bu “Cedlerimiz yaptıysa, biz de yaparız.” anlayışı. Rahmetli Genç, gelenekçilik düşüncesini şöyle özetliyor: Her işte yanlış yapmanın çok yolu vardır. Doğru yol ise tektir. Bir iş eskiden beri belli bir şekilde yapılıyor ve yeterli oluyorsa, demek ki o yol doğruymuş. Sakın başka türlü yapmaya kalkmayın. İcat çıkarmayın: “Kadimden beri yapılagelene aykırı iş yapılmaya.” Kadim nedir diye sorarsanız şu cevabı alıyorsunuz: “Kadim odur ki, ondan öncesini kimse hatırlamaz.“
Tedarikçilik, “Aman ürünleri ihraç etmeyelim, memlekette kıtlık olmasın.” düşüncesi. Emperyalizm çağının merkantilizminin tam zıddı. Düşünün, bir İngiltere, bir Fransa ile ticaret anlaşması konuşmaya oturan Osmanlı, “Aman, bizden çok ürün almasınlar. Onlardan ürün almamızı engellemesinler.” diye düşünürken karşımızdaki, “Onlara nasıl daha çok satış yapabiliriz?” diye düşünecek. Yetenek savaşında tecrübeliler gitsin, biz gençlerle yolumuza devam ederiz politikasına benzemiyor mu? Eğer bu bir politika ise.
Hayır. Yetenekler giderse ülke geriye gider; veya elden gider.