Sülale, klan, aşiret, kabile bağları çözülünce

Yıllar önce bir antropoloji yazısında; bir Afrika ülkesinden iki kişinin, yeni kurulan bir şehirde karşılaşınca, uzun uzun birbirinin kökenini araştırdığını okumuştum. Çok uzaktan da olsa bir akrabalık bağı keşfetmeye çalışırlarmış; yoksa diyordu yazar, geleneğe göre birbirlerini öldürmeleri gerekir.

Yurt dışında, Suudî Arabistan’da geçen yıllarımdan bir hâtıram var. Arabamı yıkatmaya götürmüştüm. Yıkayıp yağ falan değiştiren garajlardan birine. Bulunduğum yerde, Dhahran’da böyle işleri Pakistanlılar veya Yemenliler yapardı. Pakistanlı usta bana İngilizce, “Uncle (Amca)” diye hitap edince şaşırmıştım. İngilizcede pek garip gelmişti. Fakat kafamdan Türkçeye çevirince şaşkınlığım geçti. Biz de birbirimize amca, teyze, dayı, abla, vs. diye hitap etmez miyiz? Bir sülale bağı olunca daha rahat ilişki kuruyoruz, değil mi?

İşte Batı’da, o “acayip” ülkelerde olmayan bu. Onun için “amca, ağabey” hitapları bize normal geliyor da “uncle, brother” acayibimize gidiyor.

BATIYI BATI YAPAN SİVİL KURUMLAR

Geçen yazımdan devam ediyorum: Joseph Heinrich, Roma Katolik kilisesinin, kendi çıkarı için, en uzak kuzenler dâhil akraba evliliklerini ve boşanmayı yasakladığını gösteriyor. Dünyanın pek çok yerinde izin verilen çok eşlilik, Hristiyan dünyada zaten yasak. Bu kısıtlamalarla her zaman erkek varis doğmuyor, bazen kadın varis de. Sülaleler kesiliyor. Dullar miraslarını kiliseye bağışlıyor. Vasiyet hukukunu, miras kanununa üstün kılan kilise malın kendine bağışlanmasını kolaylaştırıyor. Miras hâricinde de kilise, ahirette kurtuluş ve cennet satıyor. Reform ve Protestanlık ortaya çıkana kadar Roma Katolik Kilisesi, Avrupa’nın en zengin “şirket”i.

Fakat öngörülmeyen bir şey daha oluyor. Sülale, klan, aşiret, kabile bağları çözülünce, bizim İbn-i Haldun’un asabiyesi yok edilince, insanlar başka asabiyeler aramaya ve yaratmaya başlıyor. Çünkü bir topluma mensubiyet, bir toplum içinde yaşama ihtiyacı, insanın genlerinde var. Bu ihtiyaç, güçlü sivil toplum kuruluşlarının doğmasına yol açıyor. Heinrich bunların yedisini sayıyor:

(1) Çıraklık- kalfalık kurumları, (2) Şehirleşme ve kişilerden bağımsız piyasalar, (3) Bölgeleri aşan manastırlar, keşişlik, (4) Üniversiteler, (5) Mektup Cumhuriyeti, (6) Bilgi cemiyetleri (ve onların Encyclopédie gibi yayınları), (7) Okuryazarlığı önceleyen, aynı zamanda bilimi, başarıyı ve çalışmayı kutsayan yeni dinî ekoller, mezhepler.

ANAYASALI ŞEHİRLER, ÖĞRENCİLERİN KURDUĞU ÜNİVERSİTELER

Tarih bilgimin yetersizliğinden, ben, Avrupa şehirlerinin bir kısmının kuruluş “charter”ları, bir nevi şehir sözleşmeleri olduğunu bilmezdim. Bu sözleşmeler, kabiliyetli insanları kendilerine çekebilmek için yapılıyor: Ne vergi alınacağı; daha önemlisi ne vergi alınmayacağı; şehre katılanlara sağlanan fırsatlar, sunulan haklar… Feodaller, krallar da bu yeni şehir oluşumlarını destekliyor, çünkü bunlardan iyi vergi topluyorlar.

Bolonya’daki ilk Avrupa üniversitesini, kendi seçtikleri hocaları maaşa bağlayan bir grup öğrenci kurmuş. Heinrich’in saydığı yedi kurumu da o kurumların mensupları kurmuş, üstten emirle değil, alttan, köklerden yukarı doğru. Tıpkı şirketler gibi ki şirketler de bu anlayışın uzantısı. Bizde bu anlamda şirket yok. En fazla ortaklardan biri ölünce son bulan adi ortaklıklar var. Bir de faaliyet alanını değiştiremeyen, çeşitlendiremeyen vakıflar.

MEKTUP CUMHURİYETİ VE BİLİM AKADEMİLERİ

Mektup Cumhuriyeti, Avrupa çapında atlı posta ile birbiriyle haberleşen entelektüellerin, bilim insanlarının ağına verilen isim. Burada da ilerleyen zamanlarda bir çift anlam sanatı doğmuş gibi. “Letters” kelimesi artık edebiyat ve diğer yazı sanatlarını da kapsıyor. Bugün “mektup insanı” veya “harf insanı” diye yanlış tercüme edilecek ifadeler, kendini okumaya, yazmaya adamış kimseleri anlatır. Bu mektuplaşma ağından A. C. Grayling’in Deha Зağı kitabında, bu ağ uzunca anlatılır (https://bit.ly/3wtii1n ).

Sonra bilim akademileri ortaya çıkıyor. Fransız Akademisi, İngiliz Kraliyet Akademisi gibi… Kraliyet olduğuna bakmayın, Britanya’da genel telefon kulübeleri bile kraliçenindir; bunlar bilim adamlarının kendi kendilerine kurdukları cemiyetler. Kraliyet Akademisi olmadan önce de bu oluşuma, gцrьnmez kolej deniyordu. Heinrich bu sosyal sermaye ağlarına, WEIRD (= acayip), yani Batılı insanların ortak beyni diyor. Ortak beyin büyüdükçe verimi de büyüyor ve sonunda bu beyin, dünyaya hâkim oluyor. Acımasız ve sömürücü olsa da.

İngilizcede acayip anlamına gelen WEIRD’in aslında bir kısaltma olduğunu hatırlatayım: White (Beyaz), Educated (Eğitimli), Industrialized (Endüstrileşmiş), Rich (Zengin) ve Democratic (Demokratik).

Teknolojide, bilimde, ekonomide kalkınmanın temel sebebi; insanların tanımadıklarına da güvenmesi, birlikte iş yapması, birlikte kurumlar kurması, bu kurumların amacına kendilerini adaması ve bunları demokrasiyle yönetmesidir.

NOT: Bugün, 14.11.2021 Pazar günü, saat 11:10’dan itibaren TVNet’te, Sayın Ayşe Böhürler’in Türk Kahvesi programında olacağım. Okuyucularımı da beklerim.

YORUMLAR (20)
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
20 Yorum
  • musto / 14 Kasım 2021 21:01

    Yeni kıtalar keşfedilmiş,fakir bir İtalyan,yola çıkar aç bilaç bir kliseye sığınır.Peder,karnını doyurur zangoçluk görevi verir,bir zaman sonra adamın okuma yazma bilmediğini farkeder,işine son verir.Adamcağız bir gemiyle Amerikaya ulaşır,ve zengin olur.Yeni bir fabrikasının açılışında müdür patronuna methiyeler düzerken bizim patronun okuma yazması da yok.Hele birde okuma yazması olsaydı kim bilir neler olurdu neler...Patron seslenir bir halt olmazdım kilisede ZANGOÇ, olarak kalırdım.

    Yanıtla (3) (0)
  • insan haklari savunucusu / 14 Kasım 2021 04:08

    Kusura bakmayin Sayin yazar, bu yazinizda muglaklik var. Halbuki bati uygarliginin bizi geride birakmasinin nedenleri o kadar muglak degil. En onemlisi matbaanin icadiyla okur - yazar oraninin astronomik olarak artmasi. Ondan once insanlarin buyuk cogunlugunun dunya ve hayat hakkindaki gorusleri papazlarin kilisede anlattigi safsatadan ibaretti. Matbaanin icadiyla iletisim, her konuda bilgi alisverisi, ozgur dusunce patlama yapti. Matbaa Osmanliya 300 yil gec geldigi icin geride kaldik.

    Yanıtla (2) (12)
  • Karar okuru vatandas / 14 Kasım 2021 05:15

    Okuma kültürü olmayan bir toplumda matbaa ne kadar işe yarardı acaba

    Yanıtla (5) (0)
  • Jj / 14 Kasım 2021 08:32

    Bir ezberi tekrarlamis yorumcu. Yazıdan bir şey anlamamış.
    Yazar matbaanin neden 300 yıl geciktigini anlatıyor zaten. İlgili anlayış değişimi/gelişimi olmayınca matbaa zamanında gelse de bir şey değişmeyecek demek istiyor. Örneğin japaonya ya da gutenberg tipi matbaa çok geç ulaştı fakat sonuç ortada. Kaldı ki olay sadece matbaa değil, temelden tepeye doğru değişim ve gelişimin nasil olduğu, olmasi gerektiği anlatılıyor.

    Yanıtla (8) (1)
  • Realist / 14 Kasım 2021 09:40

    Bir lokma, bir hırka felsefesiyle kodlanan insanlar matbaa olsa da bilim teknoloji uretemezler kardeş...

    Yanıtla (12) (1)
  • Karar Okuru / 14 Kasım 2021 09:56

    Siz başka bir yazı okumuş olmayasınız? Gayet de anlaşılır. Bunun bir öncesi yazı ile beraber okuyun. Matbayı doğuran şartları anlatıyor aslında. Yani kök nedenleri. Biraz geriden geliyor olabilirsiniz teşhis konusunda. Oysa günümüze de uyarlanacak çok şey var yazıda.

    Yanıtla (8) (0)
  • ÖTÜKENLİKURT / 14 Kasım 2021 14:01

    Hacı molla, matbaanın 300 yıl gecikmesinin sebebi senin gibi cühelanın, günah, Tanrı çarpar diye engellemesidir. Avrupalı seni nasıl geri bırakır sen ilerlemek istersen. Başınıza taş düşse batıdan bileceksiniz. En kolay sarıldığınız şey, "dış güçler" veya "düşmanlar" Hayali de olsa olur, yeter ki kusur bizden uzaklaşsın! Okuyun biraz okuyun!

    Yanıtla (5) (2)
  • oto elektrikçi / 14 Kasım 2021 17:20

    Çoban nereye sürü oraya. Sürünün rehberi çoban. Çoban ehil değilse sürüden süt çıkmaz.

    Yanıtla (1) (0)
  • Karar Misafir veysel / 14 Kasım 2021 16:54

    İşin garibi aşiret ve klancılığı bitirecek diyen tüm sistemler daha otoriter aşiretçilikleri getirdi . Tarikatları kapatanlar halk ocakları saylancı tarikatlar kurdu.. vb daha uzun konu ama içini doldurmamışsınız

    Yanıtla (2) (4)
  • Karar Misafir / 14 Kasım 2021 16:52

    Güzel bir konuya değinmişsiniz ama içini maalesef dolduramamışsınız. Yani evet günümüz aşiret , klan, grup bağları değişti ama nasıl bir mensubiyet yerine geldi açıklayamamışsıız. Artık kan bağı aşiret grupları bitti. Artık inanç ,ideoloji ,sivil hareketler ve doğa cinsiyet odaklı aşiretler dünyayı yönlendiriyor

    Yanıtla (2) (0)
  • KOkuru / 14 Kasım 2021 12:12

    Ordan burdan şurdan..

    Yanıtla (1) (3)
  • Karar okuru / 14 Kasım 2021 11:48

    Batı karanlıktır.Işık doğudan gelir.

    Yanıtla (1) (11)
  • Takipci / 14 Kasım 2021 11:23

    Bilgilendirici yazilar, tesskkr ediyorum. Sanki yarim kalmis gibi hissediyorum, devami gelir diye dusunuyorum.

    Yanıtla (6) (0)
  • musto / 14 Kasım 2021 10:41

    Bana göre,sadece matbanın icadı etken değildir.Sıkışmış bir avrupa savşların,derebeylerin,kilisenin baskıları ile yeni kıtaların keşfedilmesi en büyük etkendir.Sadece matbaa olmuş olsaydı 19,yüz yılda okuma oranlarına bir bakın.Yeni kıtaların keşfi ile özgürlük keşfedilmiş halkın yaratıcılığı ve girişimciliği ortaya çıkmıştır.

    Yanıtla (7) (0)
  • Kamil / 14 Kasım 2021 10:40

    Adamlar çok parçalı şehir devleti, kontluk ve prensliklerin çok sesliliğinden ve rekabetinden bir birliktelik, bir ilerleme yaratmışlar. Demokrasiye giden yol kolay bir yol değil.

    Yanıtla (6) (0)
  • Muammer / 14 Kasım 2021 09:41

    Son bir kaç yazınız sayesinde batı ne demek, biz niye onların karşısında nal toplamaya devam ediyoruz gibi bir çok sorunun cevabı kafamda belirmeye başladı..
    Teşekkürler.

    Yanıtla (10) (0)
  • M.NURI GOREN / 14 Kasım 2021 09:30

    Teşekkürler Sayın Hocam.Anladığımız kadarıyla,Batı’nın gelişmesinin matbaanın icadıyla bir ilgisi yok fakat ,özellikle deha çağında zihinsel üretim kapasiteleri çok yüksek insanların iletişim kanallarıyla devamlı temas halinde olmaları,bilgiyi iletmeleri ve yaymaları katkı sağlamıştır.Sivil örgütlenme ve dayanışma,mevcut devlet yönetimlerini tehdit edici görülmediği gibi,sağladıkları katkı nedeniyle teşvik de edilmiş.
    Özetle,Batı’nın gelişme hızındaki artışa diğer toplumlar yetişemediler.

    Yanıtla (8) (0)
  • Ata Kavalcı / 14 Kasım 2021 04:50

    "... bütün toplumsal değişikliklerin ve bütün siyasal altüst oluşların son nedenlerini insanların (..) artan kavrayışlarından değil, üretim ve değişim biçiminin değişikliklerinde aramak gerekir; onları, ilgili dönemin felsefesinde değil, iktisadında aramak gerekir." (Tarihsel Biçimin Açıklaması - Engels.)
    Kaynak: İstanbul Üniversitesi - Değişim Sosyolojisi - online ders notları.

    Yanıtla (3) (0)
  • Karar okuru / 14 Kasım 2021 01:29

    İnsanların tanımadıklarına da güvenmesi: Resmi dairelerde hastanelerde tanıdık arayışına son verilmesinin gereği.... Birlikte iş yapması, birlikte kurumlar kurması: 2000 öncesinin Avrupadan para toplayan Yeşil sermayesinin oluşumunu, Her türlü Sendikalar, kooperatiflerin, Ticaret Odaları, Derneklerin, vs vs oluşumunu açiklamakla beraber.... Bu kurumların amacına kendilerini adaması ve bunları demokrasi ile yönetmesidir: Ana eksik nokta işte burada... Ne kadar?? Neye göre?? Ne ile ?? Nasıl??

    Yanıtla (10) (0)