Ölçmek
İnsanlar, milletleri ölçüyor. Milletlerin kişi başına düşen refahını, zenginliğini ölçüyor. On beş yaşındaki çocuklarınızın performansını ölçüyor, yetişkinlerinizin de… Ülkenin en kritik varlığını, insan sermayesini ölçüyor. Üniversiteleri değerlendiriyor, sıralıyor. Hukukun hâkimiyetinden, yolsuzluk algısından toplumun mutluluğuna kadar her şeyi ölçüyor. İnsanların birbirine güvenini de ölçüyor ve buna toplum sermayesi diyor. Sonra refah için hem insan sermayesinin hem toplum sermayesinin gerekliliğini gösteriyor.
Ölçerek…
Yönetim biliminde tekrar edilen sözdür: Ölçmezseniz iyileştiremezsiniz. Daha ilerisini de söyleyebiliriz: Ölçmezseniz nerede olduğunuzu bilemezsiniz. Nereye gideceğinizi de. Sonra şöyle devam edilir: Nereye gideceğini bilmeyen kaptana ise hiçbir rüzgârın faydası yoktur.
SAYILAR KARŞILAŞTIRILINCA ANLAM KAZANIR
Tek tek ölçmeler bir şey anlatmaz. Kişi başına yurt içi hasılanın 9 000 dolar olmasının veya olmamasının tek başına bir anlamı yoktur. Bunlar karşılaştırmalarla anlamlı hâle gelir. Neyle karşılaştıracağız? Bir: Zaman içinde, daha önceki değerlerle. Zenginleşiyor muyuz, fakirleşiyor muyuz? 9 000 dolar, bu sorunun cevabıyla anlam kazanır. Hukuk hâkimiyeti veya yolsuzlukta yıllar, on yıllar boyunca iyiye mi kötüye mi gitmişiz? Bu sorunun cevabından da geminin ufka mı kayalıklara mı yol aldığını anlarsınız.
Tom Friedman’ın, Leksus ve Zeytin Ağacı kitabında ilgi çekici bir tespiti vardır. “Diktatörler”, der Friedman, “ülkelerini dünya ülkeleriyle değil, kendi geçmişleriyle karşılaştırır. Mesela halka, ‘Babanızın, dedenizin zamanında buzdolabı var mıydı?’ diye sorarlar.” Bu tespitine de Suriye’yi örnek gösterir.
İşin doğrusu, her iki boyuta da önem vermektir. Zamana da mekâna da yani diğer ülkelere göre konumumuza da. Zaman içinde kalkınmış ülkelerle aramız açılmış mı, kapanmış mı? Bize benzeyen başka “orta gelir”li ülkeler, son on yılda, son yirmi, otuz yılda ne yapmışlar? Bizden hızlı mı, yavaş mı kalkınmışlar? Biz hâlâ orta gelirliyiz. Onlar da bizim gibi durmuşlar mı?
ÖLÇÜNÜN ANLAMSIZI DA VAR
Her ölçü anlamlı değildir. Mesela üniversitelerinizden çıkan bilim yayınlarının sayısını, öğretim üyesi başına makale sayısını, makalelerin bilim dünyasına etkisini ölçersiniz. Sonra bunun zaman içinde nasıl değiştiğini ve en önemlisi, bu sayının dünyadaki üniversitelerle karşılaştırmasını. Bu ikisi önemlidir tabiî.
Kolayca değiştirebileceğiniz ve ülkenin kalkınmasına etkisi olmayan rakamları da ölçebilirsiniz. Mesela ülkedeki üniversite sayısını. Bu sayıyı arttırmak zor değildir. Öğretimin ve bilim üretiminin kalitesine bakmadan, üniversite sayısını arttırmak, bir müteahhitlik işinden ibarettir. Bazen o bile değil…
Üniversiteleri ikiye, üçe bölerek de üniversite sayısı arttırılır. Bu da kaliteyi arttırmaz, genellikle “üniversite” kavramına anlam kaybettirir. Çünkü üniversite, “hepsi” demektir. Her bilim dalının bir arada ve birbiriyle etkileşim hâlinde olduğu yer demektir. Eskiden buna “külliye” derdik; aynı anlamdadır, hepsi demektir. Veya “dar ül ulum”, “dar ül fünun”, bilimlerin, fenlerin yurdu. Bölerek veya bir binaya iki fakülte tabelası asarak elde ettiğiniz şey, ne üniversitedir ne külliye ne de darülfünun.
Yaptıklarınızın sayısını değil, yaptıklarınızın sonuçlarını ölçün. Ve diğer ülkelerle karşılaştırın. Onlara göre zaman içinde nasıl değiştiğinize bakın.
HERKES YANLIŞ YAPAR, POPÜLİST SİYASİ HARİÇ
Nihayet, ölçerken yalan söylemeyin. Makyajlı ölçümler itibarınızı yok eder ve insanlar sizin verdiğiniz sayılara inanmamaya başlar. Termometreye hohlayarak odayı ısıtamazsınız.
Bir eyleminiz, arzu ettiğiniz sonucu vermediyse eyleminizi değiştirin. Ölçmede hile yapmaya kalkmayın. Bakın, “Bilim yanıla yanıla doğruyu bulur, yanlışlanarak ilerler.” diyoruz. Meşhur hikâyedir: Edison, elektrik ampulü üzerinde çalışırken, ışık verecek, fakat erimeyecek bir lif bulmak için her şeyi denemiş; asistanın sakalının telini bile… Başarısız deneme sayısının binleri geçtiği sıralarda bir gün, asistanı ümitsizliğe kapılarak, “Binlerce deneme yaptık, hiçbir şey elde edemedik.” diye hayıflanınca büyük mucit, “Olur mu? Şimdi çalışmayan binlerce seçenek bulduk. Başlangıçta bunları bilmiyorduk.” diye cevap vermiş.
Galiba dünyada yanlış yapmayan tek insan cinsi var: Popülist siyasi. Onların her yaptığı doğrudur. Sonuç kötüyse başkalarının hatasıdır. İç hainlerin veya dış güçlerin. Saf siyasimiz aldatılmıştır. Temiz kalpliliğinden!
“Ölçün!” diye yazma ilhamımı, Chicago Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ufuk Akçiğit’in konuşmalarından aldım. Kendisini Twitter’de, fakat illa YouTube’da bulun ve okuyun, dinleyin. Ölçümden stratejiye kalkınma yolunu anlattığı şu videodan başlayın: https://youtu.be/fpS2N9KAES0 Mahfi Eğilmez Hoca’nın karşılaştırmalı ölçümleri de burada: https://www.mahfiegilmez.com/2023/04/turkiye-ve-digerleri.html
Sonra takatiniz kalırsa popülist siyasetçilerin palavralarını dinlemeye devam edin.
Bayramlar bayram olsun.