Sosyal medyadan kim rahatsız?
İnternet bu çağın en büyük keşfi. Dünyayı baştan aşağı değiştiren bir devrim. Bugün hayatımızın ciddi bir kısmı online. Bilimsel çalışmalar da ticari faaliyetler de sağlık hizmeti de eğitim de önemli ölçüde internet temelli artık. Keza haber yayıncılığının büyük bölümü de online. Anlık enformasyon kaynağı olarak haber portallarının dışında ayrıca sosyal medya var. Bu mecra milyonlarca kişinin iletişimini sağlayan dev bir platform. Dolayısıyla etkisi çok büyük.
Ancak kabul etmek gerekir ki sosyal medya fazlasıyla serbest bir alan. Bazen bizi bile rahatsız edebilen bu serbestliğin iktidar sahiplerini endişelendirmesi gayet normal. İnternet insanlık için büyük bir imkan ama kamu otoriteleri için büyük bir sorun.
Bu yüzden bütün dünyada internet alanının hukuki çerçevesi ve denetimi ihtiyacı öncelikli bir sorun olarak ele alınıyor. Tabiatıyla bu alanda daha yeni yeni oluşan mevzuat ülkeden ülkeye bazı farklılıklar gösterebiliyor. Ancak esas olarak her ülkenin hukuk anlayışı internet mevzuatına da yansıyor.
Mesela, otoriter yönetimlerde bu işe çare olarak hemen yasaklar akla geliyor tabii. Bu tarz yönetimlerin başında gelen Kuzey Kore’de internete erişme iznine sahip birkaç bin kişi olduğu söyleniyor. Bunlar da bazı üst düzey devlet görevlileri ile bu ülkede görev yapan yabancılar. Dolayısıyla Kuzey Kore’de “sosyal medya sorunu” yok.
Çin’de de yok böyle bir sorun. Çünkü dünyanın en büyük internet sansür sistemi “Altın Kalkan” adıyla Çin hükümeti tarafından işletiliyor. Çin’deki bütün yazılı, sesli ve görüntülü veri trafiğini denetleyen bu sistem içinde 50 bin “internet polisi”nin görev aldığı tahmin ediliyor. Facebook, Twitter, Youtube gibi sosyal medya mecralarına ve Google, Wikipedia gibi bilgilendirme kaynaklarına erişim zaten yok. Whatsapp yasak. Yabancı haber siteleri yasak. Elbette VPN kullanımı da yasak.
Kuzey Kore veya Çin değiliz çok şükür ama 2015 yılında Freedom House’un İnternette Özgürlükler raporunda “kısmen özgür” kategorisine alınan Türkiye, 2021’den itibaren ise -Çin, Kuzey Kore gibi ülkelerle birlikte- “özgür olmayan ülkeler” arasında sayılıyor.
Türkiye’de özellikle sosyal medya bir problem alanı olarak görülüyor. Buradaki en büyük problem mecranın doğası gereği denetimsiz enformasyonun yayılması hükümete göre. Dolayısıyla bu yönde birtakım tedbirler gündeme getiriliyor zaman zaman. Ama aslında sosyal medyada yayılan en tehlikeli şey denetimsiz enformasyon değil, bunların eşliğinde gelen nefret ve düşmanlık dili. Toplumu kamplaştırıcı, kutuplaştırıcı tutumlar. Tehdit, hakaret, hedef gösterme ve linç kampanyaları yoluyla estirilen terör.
Sosyal medyadaki bu hiç dinmeyen kavga gürültü ortamı sosyal barışın önündeki en büyük engel olma potansiyeli taşıyor. Türkiye gibi toplum kesimleri arasındaki mesafenin sürekli açıldığı, kompartmanlaşmanın arttığı kırılgan bir toplum yapısına sahip bir ülkede en büyük tehlike bu. Milleti duygusal olarak bölmenin, parçalamanın altyapısı böyle oluşur çünkü.
Peki, iktidar sosyal medyadaki kavga gürültü ortamından gerçekten rahatsız mı?
Geçenlerde MHP lideri Bahçeli bu konuda şöyle bir açıklama yaptı: “Ya sosyal medya kullanımını A’dan Z’ye yeni baştan, ahlaki ve milli temelde düzenlemeliyiz, ya da batının içimize konuşlandırdığı bu melanet ve mikrop yuvasını hepten işlevsiz hale getirmeliyiz.”
Daha önce Erdoğan da benzer bir çıkışla “Bu mecraların bir düzene sokulması şarttır” açıklaması yapmıştı. Ardından çıkarılan internet sansür yasasıyla “halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle (…) gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayma” suçu için ağır cezalar getirildi. Buradaki problem neyin yanlış bilgi olduğuna ve hangi bilginin yayılmasının halkta korku yaratacağına kimin hangi kriterle karar vereceğinin muğlak olması.
Diğer yandan, o günkü tartışmalar çerçevesinde kimi uzmanlar “Yeni yasa, Twitter ve Facebook gibi teknoloji şirketlerini hükümet politikalarına uyum sağlamaları için baskıya maruz bırakacak” diyorlardı. Bu hususta olup bitenleri ve sonuçlarını değerlendirmek ayrı bir konu.
Mevcut iktidar kadrolarının eleştiriden hoşlanmadıkları, hikayelerinin yalanlanmasını sevmedikleri, bazı şeylerin duyulmasını istemedikleri ve bunun için bazen çatlak sesleri susturmayı çare olarak gördükleri malum. Düşünsenize, deprem sonrasında Twitter’ı kapatmışlardı. Bu mecranın belki de kurulduğu günden bu yana en fazla işe yarayacağı zaman.
İktidarın bugün de sosyal medyada bazı sesleri susturmayı isteyeceği muhakkak ama bir bütün olarak mevcut sosyal medya düzeninden rahatsız olduğu şüpheli. Çünkü buradaki asıl mağdur o değil. Tam aksine iktidar adına hareket eden ve hatta bir ara iktidar tarafından “yerli ve milli hesap” payesi verilerek sahip çıkılan “trol örgütlenmesi” yıllardır terör estiriyor burada. Hedefe konulan kişilere yönelik itibar suikastları, hakaretler, iftiralar, tehditler vs. örgütlü biçimde yürütülüyor.
Diğer yandan iktidar partisinin yönetimine hâkim olan zihniyet için sosyal medya üzerinden her daim ayakta tutulmaya çalışılan kavga gürültü atmosferi ne yazık ki şikayetçi olunan bir husus değil. Aksine kutuplaşmanın artmasının kendi tabanlarını tahkim edici bir etki üreteceği düşünülüyor. Toplumdaki ayrışmaların, düşmanlıkların büyümesinin yol açacağı sosyal problemler hesaba katılmıyor.
Dolayısıyla iktidar cenahından sosyal medyadaki hercümerci durdurma yönünde bir adım beklemek iyimserlik olur.