Soğuk Savaş yıllarında ‘Stalin’in şeyhi’

Osmanlı asırlarında Bedreddin konusunda gördüğümüz birbirine zıt değerlendirme ve görüşler cumhuriyet devrindeki manzaranın tam aksidir. Daha önce Bedreddin’i sevenler Şeyh’in özetle isyan etmediğini ve Varidat’daki görüşlerin İslam dışı olmadığını savunurlarken karşıt görüştekiler Bedreddin’in isyana önderlik ettiğini ve Varidat’ta dile getirdiği fikirlerin dinsizlik olduğunu ispatlamaya çalışıyorlardı.

Cumhuriyet devrinde bu tersine döndü. Daha doğrusu “Bedreddin’i sevenler” kategorisi büyük ölçüde değişti. Devrimci fikir ve eylem geleneğine tarihte dayanak arayan solcu aydınlarımız klasik kaynaklarda Şeyh’i kötülemek için dile getirilen iddiaları Bedreddin’in hasletleri olarak benimsediler.

Nazım Hikmet’in “Destan”ının etkisiyle devasa boyutta bir “Sol Bedreddin” literatürü oluşurken, bu literatürün dolaylı etkisiyle de bu sefer sağda “anti-Bedreddin” bir literatür gelişti. Zira solcu aydınlar “ihtilalci, sosyalist ve materyalist” bir Bedreddin resmi çizerek bu Osmanlı kazaskeri, fıkıh bilgini ve mutasavvıfını adeta Dev-Genç’in 15. yüzyıldaki kurucusu gibi görüp göstermeye başlayınca sağcılar da solcuların çizdiği resimdeki “ihtilalci, sosyalist ve materyalist” Bedreddin’e düşman oldular. İki kesim Bedreddin’in kimliği hakkında hemfikirdi. Aralarındaki tek fark bir cephenin ihtilalci, sosyalist ve materyalist olmayı olumlu, diğerinin olumsuz görmesiydi.

Ama netice itibarıyla ihtilalci, sosyalist ve materyalist Bedreddin kimliği, sağcı veya solcu olsun, aydınların ekseriyeti için adeta mütearife haline geldi. Bütün tahliller ve değerlendirmeler bu kabulün üzerinde yapılır oldu. Elbette sufi çevrelerdeki dar çerçeveli neşriyatın yanısıra az sayıdaki bilimsel/akademik çalışmayı bunun dışında tutarak söylüyorum. Fırsat olursa daha sonra ayrıntılı şekilde değinmek istediğim bu kategorideki objektif çalışmalar her ne kadar son zamanlarda sayıca ve nitelikçe artmış olsa da okuryazar kitlenin zihnindeki algının Soğuk Savaş döneminde çizilmiş olan resmin etkisini taşıdığı kolaylıkla görülebiliyor.

***

Soğuk Savaş sözünü boşuna kullanmadım. Bedreddin’i komünistlerin kendilerine bayrak yapma çabaları milliyetçi/muhafazakâr aydınlarda bir reaksiyon oluşturmuş görünüyor. İbrahim Hakkı Konyalı’nın “Stalin’in şeyhi” yakıştırması bunun ifadesi olmalı. Bu reaksiyon Osmanlı resmî tarih anlatısındaki suçlama ve karalamaların esas alınmasını ve Taşköprîzade, Gelibolulu gibi isimler başta olmak üzere, meseleyi resmî anlatıdan farklı değerlendiren ciddi kaynakların tamamen yok sayılmasını getirmiş görünüyor.

İsmail Hami Danişmend’in -belki de Soğuk Savaş yıllarının kavga ortamında yayınlanmış olduğu için- “İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi” adlı eserinde yer alan Şeyh Bedreddin belki de tarih kitapları içindeki en olumsuz portredir. Yazara göre “şiddetli bir materyalist” olan Varidat sahibinin “Cemiyeti alâkadar eden fikirleri de bütün mevzûâta mugayirdir; Şeyh Bedrüddin Mahmud bu cephesi itibariyle çok şiddetli bir kommünisttir; arazi ve emvâlin taksimini, Müslümanlık, Hristiyanlık ve Yahudilik arasındaki farkların kaldırılmasını ve bunlar arasında müsavât olmasını ister ve İslâm dininde ‘Muharremât’ ismi verilen memnûiyetlerin ‘istihlâl’ini, yâni helâl sayılmasını terviç eder. Yalnız kadın meselesinde iştirâki tecviz edip etmediği pek belli değildir; hattâ müridlerine izâfe edilen ‘Mum söndürme’ âdedinin kendisiyle alâkadar olup olmadığı da şüpheli kalmış bir meseledir.” (“İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi”, Türkiye Yayınevi, tarihsiz, c. 1, sh. 162)

Danişmend’in bu ağır suçlamaları belgesiz ve dayanaksız biçimde sıralayabilmesinde o günlerin politik ortamı da etkili olmalıdır. Sözkonusu dönemin yazarlarından Raif Yelkenci de benzer iddiaları Tarih Dünyası dergisinde neşrettiği bir dizi yazıda -Gölpınarlı’nın ısrarla sahte olduğunu söylediği bir varidat metnine dayanarak- dile getiriyordu. (Bu meselenin iki yakın arkadaşın aralarının açılmasındaki payı Ahmed Güner Sayar’ın “Sahhaf Raif Yelkenci” kitabında hikâye edilir. Bu arada Sayar’ın “Velayetten Siyasete Şeyh Bedreddin” çalışmasını da ileriki haftalarda Bedreddin literatürü çerçevesinde konu edeceğiz.)

***

1950’lerden sonra gelişen Bedreddin aleyhtarı literatürde edebiyatçıların da katkısı var. Sol kesimdeki ihtilalci, sosyalist ve materyalist Bedreddin’i övgüyle anlatan romanlar, şiirler, tiyatro eserleri gibi sağ kesimde de aynı Bedreddin’i din ve devlet düşmanı olarak tasvir ve hikâye eden edebiyat ürünleri ortaya çıktı.

Bazı solcuların sağcı, bazı sağcıların solcu kabul ettiği Kemal Tahir başka pek çok konuya olduğu gibi Bedreddin konusuna da soldaki genel çizgiden farklı yaklaşır. “Kerim devlet” dediği Osmanlı’nın gelişmesine sekte vuran Timur’u “Vatikan’ın ajanı” sayan romancımız, devlet kavramına yüklediği anlam itibarıyla “isyan” olgusuna sempatik bakmadığından olsa gerek, Şeyh Bedreddin’i de Timur’un ajanı olarak düşünür. Devlet Ana yazarı bu görüşlerini “Topal Kasırga” başlığıyla romanlaştırmayı planlamış ama tamamlamaya ömrü yetmemiştir. (“Notlar/ Roman Notları 1- Topal Kasırga-Darmadağın Olan Devlet”, Bağlam, 1990)

Bu arada, Topal Kasırga hakkında bir yazıyı internette ararken fark ettim ki popüler tarih romanlarıyla tanınan Turhan Tan ile Yavuz Bahadıroğlu’nun da “Topal Kasırga” adını taşıyan romanları var. Anladığım kadarıyla her ikisi de yine Timur meselesi hakkında. Ancak okuma fırsatım olmadığı için Bedreddin konusuna değinip değinmediklerini bilemiyorum. Popüler yayınlarıyla sağ kesimin tarih algısını şekillendiren isimlerden Kadir Mısıroğlu’nun “Kavuklu İhtilalci” (Sebil Y., 2005) romanında da Şeyh Bedreddin devleti yıkmak için birtakım entrikalar hazırlayan ve yine Timur başta olmak üzere Osmanlı’nın düşmanlarıyla işbirliği yapan bir “batıni şeyhi”dir.

Sağ kesimde tarihteki “Bedreddin hadisesi”ni romanlaştıranlar arasında resmi tarih anlatısını esas almalarına rağmen Bedreddin’i şeytanlaştırmadan ve yaşadığı günün şartları içinde anlamaya çalışarak ele alan iki romancı da zikredilmeli: Mustafa Necati Sepetçioğlu “Bu Atlı Geçide Gider”, “Geçitteki Ülke” ve “Darağacı” romanlarında genel anlamda Bedreddin devrindeki Osmanlı ülkesinin sosyal ve siyasi gelişmelerini, özel olarak da içlerinde Bedreddin’in de olduğu tarihi şahsiyetlerin burada oynadıkları rolleri her birinin “insani özellikleri” çerçevesinde ele alır. Durali Yılmaz da yine Sepetçioğlu gibi Bedreddin’i psikolojik tahlillerle “birey” olarak, karıştığı siyasi hadiseleri de dönemin sosyal gerçekleri temelinde açıklamaya çalışır. Her iki romancının da Şeyh Bedreddin’i ne melek ne de şeytandır. Ne var ki insani zaafları da olan bilgin ve bilge insan Bedreddin’i kandırıp felaketine yol açan Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal şablonik derecede “kötü adam”lardır nedense... (Sepetçioğlu’nun romanlarını İrfan Yayınları basıyor. Yılmaz’ın eseri son olarak Ataç Yayınevi’den çıktı.)

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum