İttifaklar ilelebet sürmez zaten
Dünyanın başka yerinde olsa ilginç görünebilir ama bizim iktidar sözcülerinin ikide bir “Bu sistem değişmeli” şeklinde demeçler vermesi kimseyi şaşırtmıyor. Çünkü halkımızın yüzde 52’si hükümetin elini kolunu birileri bağladığı için sorunların çözülmediğine ikna olmaya hazır. Vatandaşımız biliyor ki bu sistem bir değişse her şey düzelecek ama işte değişmiyor bir türlü.
Mesela anayasayı bir değiştirsek işler yoluna girerdi. Hatta 12 kere değiştirme imkanı olsa her şey şimdikinden 12 kat daha güzel olurdu.
Mesela cumhurbaşkanını doğrudan halk seçseydi sistem ayakları üzerine oturacaktı. Cumhurbaşkanı bir de partisinin başında olabilseydi çok daha iyi olurdu.
Mesela Başkanlık sistemine geçsek herkes görürdü dövizle, faizle, şunla bunla nasıl mücadele edildiğini.
Gerçi bu “Mesela…” diyerek söz ettiklerimizin hepsini yaptık ama demek ki tam yapılmamış. Biraz daha yapmak lazım.
Parlamentoyu devre dışı bıraktık ama bu yeterli değil. Kuvvetler ayrılığını fiilen sona erdirdik ama bundan fazlası lazım.
Başka ne olabilir… Başka ne olabilir… Tamam, seçim sistemini değiştirelim!
Bugünkü seçim sistemini ve yüzde 51+1 şartını da biz getirmiştik getirmesine ama böyle iyi olmadı. Her ne kadar “Bu konu tartışmaya kapalıdır” demişsek de yönetecek kişinin halkın yarısından fazlasından onay alma mecburiyeti olunca kimin eli kimin cebinde belli olmuyor. Çünkü bu kadar oyu bir araya getirebilmek için başka partilerle ittifak kurmak gerekiyor, ittifak olunca da işler karışıyor.
***
Bu noktada gerçekle şaka da birbirine karışıyor. Çünkü benim yukarıda şaka gibi yazdığım girişim gerçekten başlatıldı. İktidar muhitlerinde birileri düşünmüşler taşınmışlar, “Fırsat bu fırsat, ayaklarımızdaki Cumhur İttifakı prangasından kurtulmak için harekete geçelim…” demişler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta sonunda Almanya’dan dönüş yolunda verdiği 50+1’den dönüş mesajı belli ki böyle bir siyasi hamle planlamasına dayanıyor.
Bu çıkış kamuoyu genelinde -gayet doğal olarak- MHP’nin desteğine ihtiyaç duyurmayacak bir yeni mekanizma arayışı olarak algılandı. Nitekim Devlet Bahçeli’den de bu doğrultuda bir değişikliğe vize çıkmadı. Önceki gün yaptığı konuşmada “Milletvekili, belediye başkanı, muhtar seçmiyoruz. Cumhur’un bütününü temsil edecek cumhurbaşkanı seçiyoruz” dedi.
Haksız değil MHP lideri. Yüzde 50+1’den vaz geçilip en fazla oyu alan adayın Cumhurbaşkanı seçilmesi önerisi “siyasi meşruiyet” krizine kapı açmak anlamına gelir. Düşünün ki bugün demokrasiyle yönetilen ülkeler arasında bizdeki kadar geniş yetkiye sahip hiçbir hükümet yok. Parlamentonun bu kadar etkisiz olduğu, kuvvetler ayrılığının fiilen mevcut olmadığı bir ülke de yok. Şimdi bir de bütün bu yetkileri halkın belki yüzde 20’sinin veya 30’unun onayıyla tek bir kişiye vermek mevcut sıkıntıları bile unutturabilecek birtakım problemler doğurabilir.
Mevcut ittifak düzeninin kendi ayaklarında pranga oluşturduğunu düşünüp mevcut siyasi konjonktürün yarattığı fırsatı bunu değiştirmek için kullanma arzusuna kapılmak anlaşılabilir bir durum. Ancak ortaya atılan önerinin neler getireceğini de iyi hesaplamak gerekir.
***
Peki, bütün bunlar bir yana, MHP’siz bir Cumhur İttifakı veya ittifaksız bir AK Parti iktidarı mümkün mü?
Mümkün değil. Çünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen “Türk tipi Başkanlık” rejimi sürecin en başında MHP-AK Parti birlikteliğiyle yürüyecek bir sistem olarak dizayn edilmişti. Ayrıca bu sistemin fikir babası da isim babası da Bahçeli’dir.
Hatırlarsanız, MHP’de 2015 seçimlerinin ardından yönetim değişikliği tartışması gündeme gelmiş, muhalifler kurultay toplama hazırlığına girişmişlerdi. Delege çoğunluğu muhalefeti destekliyordu. Bu şartlar altında Bahçeli’nin genel başkanlığını sürdürmesi artık imkansız görünüyordu. Gelgelelim bu süreçte MHP içindeki muhalefet yargı yoluyla etkisiz hale getirildi. Ardından Bahçeli, daha önce şiddetle karşı çıktığı Başkanlık sistemine geçme önerisini ortaya attı. Bilahare 2017’de referanduma gidildi, MHP’nin desteğiyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildi.
Cumhur İttifakı da aslında fiilen referandum sürecinde tesis edilmişti. 2018 seçiminde ise muhalefetin sürpriz hamlesi geldi. MHP’den tasfiye edilen kadrolarca kurulan İYİ Parti’nin seçime katılması önündeki yasal engel CHP’den 15 milletvekilinin geçici katılımıyla temin edildi ve Millet İttifakı doğmuş oldu. Oysa AK Parti ve MHP kurmayları yüzde 50+1 oy almayı gerektiren yeni seçim sisteminin sol bir partinin iktidar alternatifi olarak ortaya çıkma ihtimalini ebediyen sona erdirdiğini düşünmekteydiler.
MHP’de yönetim değişikliğine izin vermeyen yargı hamlesi sağ kanatta kendiliğinden bir ittifak yapısı doğurmuşken, İYİ Parti’yi seçime sokmamak için başvurulan zorlama tedbirler arzu edilmeyen bir sonuca yol açıp sağ ve sol partilerin işbirliğinin kapısını açmıştı… Neticede AK Parti ile MHP’nin kaderleri birleşmişti artık. 50+1’den dönme fikri kadere karşı gelmek gibi bir şey…
Mamafih şu da var: Dışarıdan ne kadar uyumlu görünürse görünsün bir siyasi ittifakın kaderi kamuoyu önünde tartışılmaya başlanmışsa yamanın dikiş tutması biraz daha zorlaşmış demektir.