Herkesin bildiği, hiç kimsenin söylemediği
Meclis kürsüsünde kalp krizi geçirerek hastaneye kaldırılan Saadet milletvekili Hasan Bitmez (kendisine acil şifalar diliyorum) konuşmasının son bölümünde Sezai Karakoç’un bir yazısındaki çarpıcı ifadeleri tekrarlayarak iktidar mensuplarına seslenmişti:
“Tarih sussa, hakikat susmayacak. Onlar sanıyorlar ki bizden kurtulsalar mesele kalmayacak. Halbuki bizden kurtulsanız vicdan azabından kurtulamayacaksınız. Tarihin azabından kurtulsanız, Allah’ın gazabından kurtulamayacaksınız”
Milletvekili bu cümleleri söyledikten sonra bir anda fenalaşarak yere yığıldı. Ancak bu son sözleri çok kolaylıkla ifade edememişti. Çünkü, meclis tutanakları gösteriyor ki, konuşması sırasında iktidar partisi mensupları sürekli bağırarak Bitmez’i susturmaya çalışıyorlardı. Hatta “Tarihin azabından kurtulsanız, Allah’ın gazabından kurtulamayacaksınız” dedikten sonra yere düştüğünde bazı milletvekilleri “Allah’ın gazabı böyle olur işte! Allah’ın gazabı böyle!” diye bağırmışlardı.
AK Parti Grupbaşkanvekili ertesi gün yaptığı açıklamada arka sıralarda oturan milletvekillerinin olayın farkında olmadıkları için bu şekilde konuştuklarını söyledi. Herhalde öyledir, başka türlüsünü hiç kimseye yakıştıramayız çünkü!
Ne var ki asıl mesele iktidar partisi milletvekillerinin Saadet Partili milletvekilinin söylediklerine neden bu kadar şiddetle tepki gösterdikleri. Şu anda hastanede ölüm kalım savaşı veren Hasan Bitmez, yanlış şeyler mi söylemişti? Neden bu kadar kızdırmıştı karşısındakileri?
Ne söylemiş diye baktım. Özetle, iktidarın İsrail’e yönelik politikalarında sergilenen “çelişkileri” dile getirmiş. Bir yandan Gazze’de süren soykırımı en yüksek sesle lanetlerken, diğer yandan İsrail ile sürdürülen ticareti sorgulamış. Gazze her gün bombalanırken, İsrail’e her gün gıda maddesi, tekstil ürünü, çelik vs. taşıyan Türk gemilerinden söz etmiş.
“Altmış beş-yetmiş gündür Filistin’de soykırım yapıyor, Gazze’de soykırım yapıyor, biz ‘Diplomatik ilişkilerinizi kesin, gemi göndermeyin’ dedik, gönderiyorsunuz, hâlâ diplomatik ilişkilerimizi kesmiyorsunuz” demiş…
“Bir taneniz çıkıp da ‘Gemi gitmiyor’ diyemiyorsunuz, gemiler gidiyor, gemiler gidiyor ve sizin bu yüz karanız” demiş…
“Gemilerin gitmesine müsaade ediyorsunuz, utanmadan ‘ticaretimiz’ diyorsunuz; ‘İsrail’e gemilerle mühimmat taşıyorsunuz” diyoruz, ‘CHP’yle birlikte oldunuz’ diyorsunuz; ‘İsrail’le diplomatik ilişkileri kesmelisiniz’ diyoruz, ‘Mecliste Cola’yı yasakladık’ diyorsunuz” demiş…
“AK Partili yöneticilerin ve çocuklarının sahibi ve ortağı olduğu, işletmecisi olduğu gemilerle İsrail’e mühimmat taşımaktan vazgeçin diyoruz, ‘Starbucks’larda boykot yapıyoruz’ diyorsunuz” demiş…
İktidar partisine yönelik birtakım çok ağır ifadeler de kullanmış konuşmasında Saadet Partili vekil… Ama görüldüğü kadarıyla iktidar temsilcilerini kızdıran asıl şey, bu son sözler…
Bütün bunları AK Parti milletvekilleri yeni mi duymuşlar ki inanmayıp tepki gösteriyorlar? Yahut bunların aslı esası yok mu ki “Yalan söylüyorsun” diye bağırıyorlar? Resmi belgelere göre İsrail limanlarına en fazla sevkiyat yapan şirketlerden birinin ortağı da kendi milletvekili arkadaşlarından biri değil mi yoksa?
Partinin çekirdek taraftar kitlesi İsrail ile alakası bile olmayan birtakım şirketlere yönelik boykot kampanyası sürdürürken İsrail’in her türlü ihtiyacını karşılayan şirketlerimizin oluşturduğu “çelişki” gündeme gelmesin isteniyor belki de. Bunlar duyulmasın, bilinmesin isteniyor…
Eğer öyleyse bu gereksiz bir kaygı… Neyin ne olduğunu zaten herkes biliyor bu ülkede… En azından bilmesi gerekenler biliyorlar. Bir tür Kırmızı Pazartesi sendromu…
Malumunuz, Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” romanında buna benzer bir atmosfer vardır. Fazlasıyla kasvetli, sisli, dumanlı bir atmosfer… İşleneceğini herkesin bildiği ama önlemek için hiç kimsenin bir şey yapmadığı bir cinayetin öncesindeki ve sonrasındaki derin sessizlik…
İktidar camiasında da buna benzer bir hava var… Herkes her şeyi biliyor. Yapılanların yapılmaması gereken şeyler olduğunu da biliyor. Yine de sesini çıkarmıyor. Ne olacaksa olsun, mümkünse bir an önce her şey olup bitsin diye bekliyor sessizlik içinde. Duyduğunuz sesler sizi yanıltmasın. Onlar kendi içlerindeki sessizliği korumak için dışarıda gürültü ediyorlar.
Gelgelelim romandaki kişilerden biraz daha farklı gerekçeleri var bu insanların, kendi içlerindeki sessizliğin korunması hususunda.